Sosyal Medya

Makale

Allah herkesin Rabbi'dir!

-Allah hakkında tartışmak lüzumsuz bir iştir-
“Allah’ın çaÄŸrısına uyulduktan sonra O’nun hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında batıldır. Onlara bir gazap vardır. Onlar için çetin bir azap vardır.” (1) ayetinde geçen مِنْ بَعْدِ مَا اسْتُجٖيبَ لَهُ “onun çaÄŸrısına uyulduktan sonra” ifadesidir.

Bu ifadenin;
Allah’ın çaÄŸrısına uyulduktan sonra,
Kamu tarafından kabul edildikten sonra,
İnsanların çoğu dine daveti kabul edip girdikten sonra vb. gibi anlamlara geldiği dile getirilmiştir.

Burada Åžura suresinin 16. ayetine gelinceye kadar ilgili baÄŸlamın nasıl bir seyir izlediÄŸi açığa çıkarılmalıdır. Surenin ilk iki ayetinde hurûf-u mukattaalar vardır. (2) Üçüncü ayeti, “(Ey Muhammed!) Mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah, sana ve senden öncekilere iÅŸte böyle vahyeder.” diyerek geçmiÅŸte ve o gün vahyedilen ortak bir noktaya atıf yapar.

Buna göre:
• O, Azîz (kudret) ve Hakîm (hikmet sahibi)dir.
Ardından bütün geçmişi ve bugünü birbirine bağlayan vahiylerin ortak noktası olarak Allah hakkında bilgi vermeye başlar.
• Her ÅŸey O’nundur, O, yücedir, O, büyüktür. O hamd edilendir, O bağışlayandır, O rahmet sahibidir. [4. ve 5. ayetler]
• Gerçek dost O’dur. [6. ayet]
• Herkesin Rabb’i O’dur, O, hesap soracak olandır, O, herkese hak ettiÄŸi karşılığı verecek olandır. [7. ayet] (5)
• O, herkesi tek bir ümmet yapandır. (8)
• Gerçek koruyucu (dost) O’dur, O ölüleri diriltendir, O, her ÅŸeye gücü yetendir. [9. ayet]
• Ayrılığa düşülen her konuda hüküm O’na aittir, O Vekil’dir, O, kendisine yönelinendir. [10. ayet]
• Gökleri ve yeri yoktan var eden O’dur, Mahlukata eÅŸler var edip çoÄŸaltan O’dur, O’nun benzeri hiçbir ÅŸey yoktur, O, her ÅŸeyi iÅŸitendir, O, her ÅŸeyi görendir. [11. ayet]
• Göklerin ve yerin anahtarları O’ndadır, O dilediÄŸine bol rızık verir, dilediÄŸine de yeterince, O her ÅŸeyi bilir. [12. ayet]

Buraya kadar Allah kendisini tanıtır. Zira bütün vahiylerin ortak noktası budur. Özetlemek gerekirse;
Bu derece üstün vasıflara sahip ve bir olan Allah, daha önce olduÄŸu gibi Nuh (as)’dan bu yana da kullarıyla vahiy aracılığı ile iliÅŸki kurmakta ve tek bir ÅŸeriattan/dinden bahsetmektedir. Fakat bu uzun ve saÄŸlam yol bilgisi, yani Allah’ın kullarıyla kurduÄŸu iliÅŸki ve buna dair inÅŸa ettiÄŸi ortak itikat, müşriklerin iÅŸine gelmediÄŸi için reddedilmektedir. Zira bütün gücün tek ve asla benzeri olmayan bir Ä°lah’ta toplanması, onların menfaatlerine uymaz. Ama Allah yine de dilediÄŸi kimseleri seçer, yani sadece kendisine yönelenleri doÄŸru yola ulaÅŸtırır.

• O, (samimi bir ÅŸekilde) kendisine yönelen herkesi doÄŸru yola ulaÅŸtırır. [13. ayet] (7)

İnsanların Allah karşısında tek bir ümmet olmalarına engel olan şey daha önce kendilerine vahiy indirilen kişilerin ihtirası/kıskançlığıdır. Fakat Allah, düşünmeleri için mühlet verdiğinden onları hemen cezalandırmamaktadır.

• O, mühlet verir, hemen cezalandırmaz. [14. ayet]
• Allah, herkesin Rabb’idir ve hesap günü herkesi bir araya toplayacaktır. (8) Sonunda dönüş O’nadır. [15. ayet] (9)

İşte 16. ayeti, bu anlam örgüsü (bağlam) içinde anlamak gerekir.

Burada Allah hakkında sizin mi, bizim mi tartışmasının anlamsız olacağı vurgulanır. O, herkesin ve her ÅŸeyin Rabb’idir. Olması gereken, tek bir Ä°lah’ın hâkimiyeti altında toplanan ondan baÅŸkasına boyun eÄŸmeyen tek bir ümmettir. Zira O’nun gönderdiÄŸi elçiler ve indirdiÄŸi kitaplar arasında temel meselelerde fark yoktur. Dolayısıyla insanların dinleri ve kabulleri noktasındaki bu çeliÅŸki ve tutarsızlıklardan o sorumlu deÄŸildir. Bu fasit durum, kıskançlığın hevâ ve heves marifetiyle ÅŸekillenmesinden ibarettir. (10)

Hâlbuki bizler, Peygamber (sav) gibi söyler ve davranırız. Resuller ve kitaplar arasında ayrım yapmayız. Rabb’imizin herkesin Ä°lahı olduÄŸunu ve tek bir din indirdiÄŸini kabul ederiz. Ä°nsanların çoÄŸu inandıkları Rabb’in herkesin Rabb’i olduÄŸunu bilir. Artık bunun dışında kendine ait ve sadece birilerine has bir Rabb anlayışı hangi gerekçeye dayanırsa dayansın Allah katında geçerli olamaz. (11) Allah katında geçersiz bir delil, savunulmaya deÄŸmeyecek kadar çürüktür. Nihayet Allah hakkında tartışmanın yersizliÄŸinin kullarının nezdinde karşılığı, indirilen vahyin kabul edilmesi ve tereddütsüz uygulanmasıdır. (12)

İnsanlar açısından kabul edilen ortak noktalar, on beşinci ayette şu şekilde ilan edilir:
“(Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çaÄŸrıya devam et ve emrolunduÄŸun gibi dosdoÄŸru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle de: ‘Ben, Allah’ın indirdiÄŸi her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleÅŸtirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim iÅŸlediklerimiz bize, sizin iÅŸledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir ÅŸey yoktur. Allah, hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O’nadır.’ ” (13)

“Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir.” sözü üzerinden bir ortak nokta arayışı, sonuç olarak Allah hakkında gereksiz bir tartışmaya girmenin anlamsızlığı üzerinde durur. Burada Allah’ın hâkimiyeti üzerinden onu herhangi bir yere ait kılarak güç elde etme teÅŸebbüsleri yok edilir. Allah, ne daha önce kendilerine vahiy indirilenlerin ne KureyÅŸ’in ne sadece Muhammed’in ne de belli bir kesimin Rabb’idir. O, herkesin Rabbidir. Bu yaklaşım birkaç aÅŸama ile desteklenir.

“EmrolunduÄŸun gibi dosdoÄŸru ol.”
“Onların hevâ ve heveslerine uyma.”
“Allah’ın indirdiÄŸi her kitaba inandım.” ve özellikle de;
“…’Aranızda adaleti gerçekleÅŸtirmekle emrolundum.’ de.” vurgusu, tartışmayı yersiz kılan en önemli delillerdendir.

Bu ifadeler, Allah’ın adını ve O’nun gücünü arkasına alarak insanlara kendi çıkarları için hükmetmeyi planlamanın asla düşünülmediÄŸini ispatlar. Müşriklerin Allah hakkında tartışmasının asıl sebebi budur. Çünkü onlar, bu gücü yalnızca kendileri için tasdik ederler. (14) Dolayısıyla dosdoÄŸru, kimsenin arzusuna uymadan, bütün kitapları dikkate alarak ve adaletten sapmadan; hepimiz O’nun kullarıyız ve O’nun nimetlerinden hep beraber faydalanırız ÅŸeklinde ortaya konan ilke “Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir.” sözüdür. (15)

Öyleyse on altıncı ayetin bu bağlam içindeki karşılığı şöyle olmalıdır:
“O’nun (herkesin Rabb’i olduÄŸu gerçeÄŸi) kabul edildikten sonra hâlâ Allah hakkında tartışmaya girenlerin bütün karşı çıkışları Rableri katında geçersizdir. Allah’ın öfkesi onların üzerinedir. Onlar için ÅŸiddetli bir azap da vardır.”

Not: Bu makale “Sözün BaÄŸlamı” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Dipnotlar:
1. Åžura suresi, 16. ayet. (Diyânet Meali); Bu ayetin farklı meallerdeki karşılığı ÅŸu ÅŸekildedir: “O’nu(n çaÄŸrısını) kabul ettikten sonra Allah hakkında (hâlâ) tartışanlara gelince: onların bütün itirazları Rableri katında geçersizdir, boÅŸtur. (O’nun) gazabı üzerlerine çökecektir ve onları ÅŸiddetli bir azap beklemektedir.” (M. Esed Meali); “(Kamu tarafından) Kabul edildikten sonra, hâlâ Allah(ın dini hakkın)da tartışanların delilleri, Rableri yanında bâtıldır. Ãœzerlerine bir gazab ve onlara ÅŸiddetli bir azâb vardır.” (S. AteÅŸ Meali); “Allah(ın dini) hakkında, kendisine icabet edilen ÅŸey’in ardından, (hâlâ) münakaÅŸa edenlerin (öne sürecekleri bütün) hüccetleri Rableri indinde boÅŸtur. Onların üzerlerine hem (inatlarından dolayı) bir gazab, hem (küfürlerinden nâşî) kendilerine çetin bir azâb vardır.” H. B. Çantay Meali); “Daveti kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri, Rableri katında boÅŸtur. Onlar için bir gazap, yine onlar için çetin bir azap vardır.” (Diyânet Vakfı Meali).
2. BilindiÄŸi gibi hurûf-u mukattaalar genellikle Kur’an’a/vahye atıfla bir meydan okumayı dile getirirler.
3. Burada Ãœmmü’l-Kur’a (Mekke) ve çevresinde bulunan herkesin Rabb’i ifadesinin bütün insanları kapsadığı düşünülmelidir.
4. Ayette “Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle uyarmak”tan kasıt, herkesin hesap vereceÄŸini bildirmektir.
5. O gün “Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.” demek, herkes hak ettiÄŸi karşılığı mutlaka alacaktır, anlamına gelir.
6. Zalimler, insanların tek bir akide etrafında toplanmasına engel olmuÅŸlardır. Bu nedenle onların dostu ve yardımcısı elbette olmayacaktır.
7. Bu surenin 8. ayetinde insanların tek bir ümmet olamadıkları söylenir. 13. ayetinde, “ ‘Dini dosdoÄŸru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!’ diye Nuh’a emrettiÄŸini, sana vahyettiÄŸini, Ä°brahim’e, Musa’ya ve Ä°sa’ya emrettiÄŸini size de din kıldı…” denilerek ÅŸimdiye kadar gönderilenin aslında tek bir din olduÄŸu vurgulanır. Bu anlamda dini ayakta ya da dosdoÄŸru tutup ayrılığa düşmemek, kadim tarih boyunca cari olup tek ilaha baÄŸlılığı savunan saÄŸlam itikadı, insanlar arasında hâkim/egemen kılmaya çalışmaktır.
8. 15. ayette Peygamber (sav)’e her ÅŸeye raÄŸmen tebliÄŸine devam etmesi ve tartışmalardan uzak durması önerilir. O, sürekli bizim de sizin de Rabb’iniz diyerek tek bir Ä°lah’a vurgu yapar. Allah’ın indirdiÄŸi her kitaba inandığını söyler. Sonunda bu sun’i ayrılığın mutlaka hesap konusu olacağı dile getirilir.
9. Râzî, haklı olarak ayette bu din ile kastedilenin, mükellefiyet ve ahkâmdan baÅŸka bir ÅŸey olması gerektiÄŸi üzerinde durur. BilindiÄŸi gibi Peygamberlerin ÅŸeriatında mükellefiyet ve ahkâm farklı farklıdır. “Sizden her biriniz için bir ÅŸeriat ve bir yol koyduk.” (Mâide suresi, 48. ayet. Diyânet Meali) ayeti de buna iÅŸaret eder. O hâlde ayetten, ÅŸeriatların farklılığı ile deÄŸiÅŸmeyen ÅŸeylerin kastedilmiÅŸ olması gerekir ki bunun da, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, ahirete inanmayı, güzel ahlâk sahibi olup kötü ahlâktan sakınmayı gerektireceÄŸi belirtilir. Bana göre “Onda ayrılığa düşmeyin!” emrinin manasının “Çok tanrılar edinerek ayrılığa düşmeyin.” manasında olduÄŸu gibi ÅŸeriatın müşterek noktalarına, yani dinin doÄŸru tutulması/anlaşılmasına dair bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettiÄŸi ÅŸeyler olabileceÄŸi belirtilmiÅŸtir. (Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 19, s. 435.)
10. Åžimdi bu baÄŸlama göre tartışma konusu bellidir. Konu vahye muhatap olduÄŸu hâlde farklı tutumlar sergileyen ve kendi arasında dahi anlaÅŸamayan topluluklardır. Bu durum, müşrikleri kâfir yapan gerekçedir. Oysa vahyin Allah hakkında verdiÄŸi bu gerçek bilgilerden sonra tartışılması gereken ÅŸey bu toplumların Allah’ı paylaÅŸamayan bizzat kendi kıskançlıklarıdır.
11. Burada “Allah hakkında, yani O’nun dini hakkında, kendisine icabet edilen ÅŸeyin ardından, yani, insanların o dine icabet etmesinden sonra, münakaÅŸa edenlerin hüccetleri, Rableri indinde boÅŸtur, yani batıldır.” buyurduÄŸu belirtilir. Bu hüccetleÅŸme, Yahudilerin şöyle demelerine dayandırılır: “Sizler, ittifak edilen ÅŸeyi almanın, ihtilâf edileni almaktan daha evlâ olduÄŸunu söylemiyor musunuz? Bu sebeple, Musa (as)’nın nübüvveti, Tevrat’ın hak oluÅŸu, bil ittifak malumdur. Hâlbuki Muhammed’in nübüvveti ise, sizce üzerinde ittifak edilmiÅŸ olan bir husus deÄŸildir.” Allah’ın boÅŸ ve bâtıl dediÄŸi hüccetin onların bu yaklaşımı olduÄŸu belirtilmiÅŸtir. (Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 19, s. 439.)
12. Ancak; “kamu tarafından kabul edildikten sonra, Allah’a olan çaÄŸrıya olumlu cevap verdikten sonra, insanların çoÄŸu dine daveti kabul edip girdikten sonra” ÅŸeklinde ifade edilen yaklaşımlar, bu anlamı tam olarak yansıtamamaktadır.
13. Åžura suresi, 15. ayet. (Diyânet Meali).
14. Burada Peygamber (sav)’in de ÅŸahsi bir makam-mevki peÅŸinde koÅŸmadığı hatırlanmalıdır.
15. Müşrikler, dini mevcut yapı içinde muhafaza etmeye ve bu anlamda atalarından devraldıkları mirası korumaya çalışırlar. Zira onları muhafazakâr davranmaya sevk eden saik, mevcut yapıdan nemalanmalarıdır. Onlar kendilerince Muhammed (sav)’in Allah’a yaptığı güçlü atıfların arkasında benzer çıkarları olduÄŸunu düşünmektedirler. Ä°ÅŸte ücret istememe, sade yaÅŸama, miras bırakmama ve adil davranma gibi Nebevi hasletler burada iÅŸe yaramakta ve samimi kiÅŸilerin olası şüpheleri böylece bertaraf edilmektedir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.