Sosyal Medya

Makale

Nüzul Sebebinin Tarihi Bilgiyle Örtüşmesi Elzemdir

Nüzul sebeplerini ve buradan yola çıkarak ayetlerin indiÄŸi arka planı bilmek, ayet veya surelerin daha iyi anlaşılmasına katkı saÄŸlar. Buna göre ayetlerin arka planı ve gerçekleÅŸme ÅŸekli, ortaya konulan anlamı desteklemeli ve verilen mealler tarihi bilgilerle de ters düşmemelidir. ÖrneÄŸin, “(Bununla beraber) mü’minlerin hepsinin (topyekûn) savaÅŸa çıkmaları ( لِيَنْفِرُوا ) lâyık deÄŸildir. O halde (onların her sınıfından yalınız birer zümre savaÅŸa gitmeli), kimi de — dîn ve ÅŸerîat ilimlerini iyice öğrenmeleri ve kavmleri (savaÅŸdan) dönüp kendilerine geldikleri zaman onları Allah azâbıyle korkutmaları için — (gitmeyip kalmalıdırlar). Olur ki (bu suretle mü’minler aykırı hareketlerden) kaçınırlar.” (1) ayetinde Ä°slam toplumunda topyekûn savaÅŸa çıkılmaması ve ilimde derinleÅŸmek isteyenlerin geride bırakılması gerektiÄŸi anlatılır. Tevbe suresinin iniÅŸi risâletin son dönemlerine rastlar. Buradan hareketle ilim ehlinin savaÅŸa götürülmemesi konusunun o günün ÅŸartlarında uygulanamadığı; ancak bu tavsiyenin sonraki kuÅŸaklar tarafından gerçekleÅŸtirilmesi gerektiÄŸi de düşünülebilir. Zira Peygamber (sav)’in böyle bir uygulaması yoktur. Dolayısıyla bu anlamın doÄŸruluÄŸu tartışmalıdır. Elbette âlimleri korumaya yönelik böyle bir tedbirin gerekli olduÄŸunu savunmak ve savaşı bu iÅŸte baÅŸarılı olabilecek uzman/ehil kiÅŸilere bırakmak gerekir. Fakat bu koruyucu tedbirin ayetle ancak dolaylı bir ilgisi kurulabilir. Nitekim ayetin indiÄŸi dönem itibariyle ilim adamı ile savaÅŸ askerlerini birbirinden ayırmak da neredeyse mümkün deÄŸildir. Allah’ın Elçisi (sav), savaÅŸa çıkarken -Tebük seferi baÄŸlamında- bundan geri kalmanın nelere mal olduÄŸu hususu, Tevbe suresinde çok açık bir ÅŸekilde iÅŸlenmiÅŸtir. Dolayısıyla o günün ÅŸartlarında böyle bir imtiyaz veya ayrım hiç kimse için söz konusu edilemez. Bu nedenle ayette geçen لِيَنْفِرُوا kelimesini savaÅŸ deÄŸil sefere çıkmak anlamında kullanmak gerekir. (2) Yani burada sözü edilen anlam, Medine‘ye Rasulullah (sav)’ın yanına gitmek çin yapılan yolculuktur. Yukarıda meali verilen ayetin anlam itibariyle muhatapları, Nebi (sav)’nin yanında hazır bulunan sahabeleridir. Oysa ayetin muhatapları tam tersine çevrede bulunan ve henüz Ä°slam ile yeni tanışmış Bedevî kabileler olmalıdır.

Tevbe suresinin indirildiÄŸi H. 9. yıla “Elçiler Yılı” (Senetü’l-Vufûd) adı verilir. (3) Bunu takip eden onuncu yıl da dâhil olmak üzere Arap yarımadasının tamamını kuÅŸatacak ÅŸekilde çevre kabilelerden peÅŸ peÅŸe Ä°slam’a girdiklerini açıklamak için Medine’ye gelen elçiler, Peygamber (sav)’e baÄŸlılıklarını bildirirler. Bu olayların en önemlilerinden biri Peygamber (sav)’in bir süre kuÅŸatıp sonra kendi hâline bıraktığı Sakif’in müslüman olması ve bey’at etmesidir. Rasulullah (sav), güneyde Yemen’den kuzeyde Suriye yakınlarına, doÄŸuda Irak sınırına kadar pek çok yer ve kabileye vali tayin eder. (4) Arka planda Peygamber (sav)’i görmek, kendisini göstermek, derdini söylemek ya da takdir ve teslimiyetini bildirmek isteyen binlerce insan çevre kabilelerden Medine’ye akın eder. Bu insanların misafir edilmesi, ağırlanması ve onlarla görüşülmesi neredeyse imkânsız hâle gelir. Ayet, her kavimden birkaç kiÅŸinin gelip bilgilenmesi ve döndüğünde kendi toplumunu edindiÄŸi bilgilerle uyarması üzerinde durur. (5)

Askerliğin genellikle özel kuvvetler eliyle yapıldığı günümüzde de elbette ilim ehlinin savaşa gitmesi doğru değildir. Zaten gönderilmez de. Ancak toplumu ilgilendiren önemli konularda öne çıkıp doğru bildiklerini açıklamaları onların sorumluluklarının bir parçasıdır. Ve bu da bir nevi cihaddır. Yani ilim ehlinin savaşı, farklı şekillerde olur. Buna karşılık fiili savaş durumunda öne çıkmamak kişinin kendi tercihi de olabilir. Ama bu davranışı ayete verilen anlamla meşru hâle getirmek doğru kabul edilemez. (6)

Bu açıklamalar ışığında ayetin manası, Peygamber (sav)’in yanından çevreye bakılarak deÄŸil, çevre kabilelerin yanından O’na (Medine’ye) bakılarak verilmelidir. Fakat mevcut meallerden hareketle okuyucuya nereden bakacağı söylenemeyeceÄŸine göre doÄŸru bakış açısını yansıtan mana ÅŸu ÅŸekilde verilebilir:

“Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkması doÄŸru deÄŸildir. (Bunun yerine) her kabileden bir grubun dini iyice öğrenmeleri ve kavimlerine döndüklerinde, sakınmaları umuduyla onları uyarmaları için sefere çıkmaları daha yerinde olmaz mı?”

Bir önceki ayet, Bedevilerin yaptıkları küçük büyük bütün maddi harcamaların ve Allah uÄŸrunda katedecekleri her vadi veya yolun mutlaka onların lehine en güzel ÅŸekilde kaydedileceÄŸini ve bu anlamda Allah’ın Elçisi (sav)’ni yalnız bırakmamaları gerektiÄŸini belirtir. Ama onların yoÄŸun teveccühünün, sıkıntıya sebep olmaması için sonraki ayet bunu ayarlamaya matuf bir öneri getirir. Bu öneri savaÅŸmanın yanısıra bilgi sahibi olmalarını ve hiç deÄŸilse bunu içlerinden ilme yatkın bir grup nezdinde sürdürmeye çalışmalarının önemini ve gereÄŸini anlatmaya çalışır. Zira Mekke’nin fethini izleyen ve müslümanların gücünün tavan yaptığı bu son dönemlerde, insanların hızlı bir ÅŸekilde (fevc fevc) dine girdikleri ama bu hız nedeniyle iman, bilgi, bilinç gibi deÄŸerleri yeterince kavrayamadıkları da bir gerçektir. Bunun kanıtı, Peygamber (sav)’in hasta olduÄŸunu duyar duymaz bu sonradan baÄŸlılık izharında bulunan kabilelerin aynı hızla dinden çıkmaya ve içlerinde bulunan bazı kâhinlerin peygamberlik iddia etmeye baÅŸlamasıdır. Bunlardan bazıları peygamberliÄŸin KureyÅŸ’in bütün Araplara üstün gelmesine yol açtığını görüp aynı ÅŸekilde bu örneÄŸi kendileri için mümkün kılmaya çalışıp iktidar olmaya heveslenmiÅŸlerdir. (7) Ä°ÅŸte bu zaaf ve zayıflık sebebiyle ayetlerin mevcut baÄŸlılık görüntülerini ilim ve irfanla doÄŸru bir teslimiyete dönüştürmeye çalıştığı görülebilir. Yoksa buradaki amaç, bütün kabileler arasından seçilecek ehliyetli kiÅŸilerden müteÅŸekkil, cihattan muaf tutulacak bir din adamı sınıfı oluÅŸturmak deÄŸildir. O hâlde tarihi bilgiyle desteklenen bir vakıanın ayetin muhtemel anlamıyla uyuÅŸması, doÄŸru sonuçlara varmak açısından önemli bir araç kabul edilmelidir.

Not: Bu yazı özün BaÄŸlamı adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Dipnotlar:

1. Tevbe suresi, 122. ayet. (H. B. Çantay Meali); “Ä°nananların hepsinin birden savaÅŸa çıkmaları doÄŸru deÄŸildir. Onların her kesiminden bir grubun dinde derin bilgiler edinmek ve sefere çıkan topluluk geri döndüğünde, korunmaları ümidiyle onları uyarmak için arkada kalmaları gerekmez mi?”(Y. N. Öztürk Meali); “Bununla beraber müminlerin hepsi toplanıp birden savaÅŸa çıkmaları uygun deÄŸildir. Her kabileden büyük bir kısım savaÅŸa gitmeli, onlardan bir kısmı da, din ilimlerini öğrenmek ve kabileleri savaÅŸtan kendilerine döndüğü zaman, onları Allah’ın azâbı ile korkutmak için, geri kalmalıdır. Olur ki, Allah’ın azâbından sakınırlar.” (A. F. Yavuz Meali); “Müminlerin toptan savaÅŸa çıkmaları gerekmez. Her topluluktan bir grubun dinde derinleÅŸmek ve kavimleri geri döndüklerinde onları uyarmak ve sakındırmak için savaÅŸa gitmeleri gerekmez mi? Umulur ki sakınırlar.”(Åž. PiriÅŸ Meali).
2. “Bütün bunlarla birlikte, (savaÅŸ zamanı) müminlerin hepsinin toptan yola çıkması doÄŸru olmaz; onların arasında her gruptan bazılarının seferden geri kalmaları, (bunun yerine) din hakkında derin ve saÄŸlam bir bilgi elde etmek yolunda çaba göstermeleri ve (böylece) seferden dönen kardeÅŸlerini aydınlatmaya çalışmaları daha yerinde olacaktır; böylece belki, onlar (da) kötülüğe karşı kendilerini (daha iyi) korumuÅŸ olacaklardır.” (M. Esed Meali); “Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doÄŸru deÄŸildir. Onların her kesiminde bir gurup dinde (dinî ilimlerde) geniÅŸ bilgi elde etmek ve kavimleri (savaÅŸtan) döndüklerinde onları ikaz etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar.” (Diyânet Vakfı Meali); “Ä°nsanların hepsi toptan sefere çıkacak deÄŸillerdi. Ama her kabileden bir cemâatin dini iyice öğrenmeleri ve dönüp kavimlerine geldiklerinde, sakınmaları umuduyla onları uyarmaları için sefere çıkmaları gerekmez miydi?” (S. AteÅŸ Meali).
3. M. Esed, mealen yukarıda sergilediÄŸimiz görüşe katılmamakla beraber surenin giriÅŸinde ÅŸu bilgiyi verir: “…Tevbe suresinin büyük bir kısmı, Hz. Peygamber’in H. 9. yıl içerisindeki Tebük seferinden önce Medine’de hüküm süren toplumsal-siyasal ÅŸartlarla ve Hz. Peygamber’in birtakım sözde yandaÅŸları tarafından sergilenen psikolojik istikrarsızlık ya da mütereddit ruh durumuyla alakalıdır. Surenin hemen tamamının sözü geçen seferden az bir zaman önce baÅŸlayıp sefer süresince, seferden hemen sonraki günlerde ve en büyük kısmıyla da Medine’den Tebük’e yapılan uzun yürüyüş sırasında vahyedildiÄŸinde en küçük bir şüphe yoktur… ve dikkate ÅŸayandır ki bu grubun son ayetlerinden bazılarında (yani, 9:124-127) anlamlı bir biçimde, Bakara suresinin baÅŸ taraflarında (2:6-20) iÅŸlenen temaya yeniden dönülmekte ve ‘kalplerinde hastalık bulunanlar’ meselesi; hak ile kendi peÅŸin yargıları, istek ya da ikrahları ne zaman çatışmaya girse hemen hakkı inkara meyletmelerinden, hakkı inkara yeltenmelerinden ötürü bir türlü imana eriÅŸemeyenlerin durumu; hakkı kavramaya istek ve yatkınlık göstermemeleri yüzünden hiçbir manevî mesajla ikna ve itminan bulamayan (9:127) ve dolayısıyla ‘yalnızca kendi kendilerini aldatıp durdukları halde bunun farkında olmayan’ (2:9) insanların bu ebedî problemi yeniden ele alınmaktadır.” (M. Esed, Kur’an Mesajı, Tevbe suresi, GiriÅŸ Açıklaması, s. 343, 344.).
4. Bu anlamda Rasulullah (sav)’ın hemen her bölgeye zekât memurları tayininde olduÄŸu gibi yargıç, ordu komutanı ve dini öğreten ‘mukrî’ler göndermeye çalıştığı da ifade edilir. (Câbirî, Ä°slam’da Siyasal Akıl, s. 256, 331.).
5. Taberî’den naklen bir rivayete göre müslüman olan bedevi Araplar, cihat etme, ona hazırlık yapmak, Peygamber (sav)’in sohbetlerine katılıp onu dinlemek ve bu ÅŸekilde dinini öğrenmek için topyekûn gelip Medine ve çevresine yerleÅŸirler. Medine halkı zor durumda kalır. Bir rivayete göre de Peygamber (sav)’in arkadaÅŸlarından bir grup çöllere da¬ÄŸÄ±lıp orada ikamet edip pek çok hayır elde ederler. Sonra insanları Ä°slam’a davet etmeye baÅŸlarlar. Onlar hakkında “Onlar arkadaÅŸlarını terk etti.” denilir. Onlar da bu sözlerden dolayı darılır ve topyekûn oraları terk edip tekrar geri dönerler. Ayet bunlar hakkında nazil olur. Derveze’ye göre bu rivayet ne ayetin anlamıyla ne de ruhu ve siyakiyla baÄŸdaÅŸmaz. Ä°lk rivayet ihtimal dışı deÄŸildir. Medine, Mekke’nin fethinden sonra Arap kabilelerinin akın ettikleri bir yer hâline gelmiÅŸtir. Allah’ın dinine insanlar akın akın girmek, cihat ve cihada hazırlık, Rasulullah (sav) ile arkadaÅŸlık yapmak, dini öğrenmek amacıyla Medine’ye yerleÅŸmek istemeleri ihtimal dışı deÄŸildir. Bu da Medine halkına sıkıntı vermiÅŸtir. Fakat Deveze’ye göre hepsinden daha doÄŸru gözüken bir rivayette, savaÅŸa katılmayanların kınandığı önceki ayetler nazil olunca müslümanlar, bundan böyle savaÅŸa katılmayanlar helak oldu demiÅŸlerdir. Peygamber (sav) ciha¬da çağırdığı zaman kendisi bu savaÅŸa katılmasa ve aşırı bir ihtiyaç olmasa bile tüm müslümanlar iÅŸini gücünü bırakıp savaÅŸa katılmaya koÅŸarlar. Nitekim Peygamber (sav)’in Tebük savaşından sonra bizzat kendisinin herhangi bir savaÅŸa katıldı¬ÄŸÄ±na ya da Ali b. Ebi Talib komutasında Yemen’e gönderdi¬ÄŸi seriyye ve Ãœsame b. Zeyd komutasında bir orduyu donatması dışında, O’nun seriyyeler gönderdiÄŸine dair herhangi bir rivayet de yoktur. Buna göre Medine dışındaki müslümanlar, önceki ayetlerin nazil olmasından sonra paniÄŸe ka¬pılıp korkmuÅŸ ve cihada iÅŸtirak etmek, Peygamber (sav)’e arkadaÅŸlık yapıp ona kulak vermek ve dini bilgilerini artırmak için Medine’ye yönelmiÅŸ olmalıdırlar. Bu durum hem onlara hem de Medine halkına sıkıntı verir. Ayet, onları bu konuda bilgilendirmek, ikna etmek ve iÅŸi hafifletmek amacıyla nazil olmuÅŸtur. [(Derveze, Et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 7, s. 429, 430); Benzer rivayetler için bknz: Ä°bn Kesîr, Tefsîru’l Kur’ani’l-Âzîm, c. 4, s. 172-174.].
6. Bu hususta bir ayette “Zayıflar, hastalar ve (kendilerine savaÅŸ için donanım saÄŸlama) imkânına sahip olmayanlar, Allah’a ve O’nun Elçisine karşı içtenlik sahibi oldukları sürece, sorumlu tutulmayacaklardır; iyilik yapanları sorumlu tutmak için bir sebep yoktur; çünkü Allah çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.” (Tevbe suresi, 91. ayet. M. Esed Meali) buyrularak yeterince bilgi verilmiÅŸtir.
7. Câbirî, Ä°slam’da Siyasal Akıl, s. 257, 332.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.