Makale
Çıkmaz Sokağa Aptallar Girer
-İntihar Gerçekleşmesi Düşünülemeyecek Kadar Ağır Bir Konudur-
Kur’an’da intihar ile iliÅŸkilendirilen ayet ÅŸudur:
“Kim, Allah’ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceÄŸini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduÄŸu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?” (1)
Ayette geçenلَنْ يَنْصُرَهُ “ona asla yardım etmeyeceÄŸini” ifadesindeki zamirin kime ait olduÄŸu hususunda ihtilaf edilmiÅŸtir. (2) Konuyla ilgili açıklamaların bir kısmından bu zamirle Peygamber (sav)’in (3) bazılarından ise bununla kiÅŸinin bizzat kendisinin kastedildiÄŸi anlaşılmaktadır. (4)
Ayeti özellikle Allah’ın dünyada ve ahirette elçisine mutlaka yardım edeceÄŸi ile iliÅŸkilendirenler, buna karşılık bu yardımın gelmeyeceÄŸini düşünen kiÅŸiyi anlam olarak intihara davet ederler. (5) Bu yaklaşım, muhataba kendisini parçalasa hatta bu çabaları ölümle sonuçlansa bile elçinin galip gelmesine engel olamayacağını dile getirir. (6) Meseleye böyle bakınca ayetin manası, müminlere moral aşılamış olur. Fakat bu yaklaşım doÄŸru kabul edilse bile, burada intihar konusu muhatabın çaresizliÄŸini veya üzerinde bulunduÄŸu yolda sonuç alamayacağını anlatmak için kullanılan bir benzetmedir. Yoksa gerçek anlamda kiÅŸi bu ÅŸekilde davranmaya davet edilmez. Hâl böyle olunca buradan normal bir insanın intihar etmesi veya etmemesi gibi bir sonuç da çıkarılamaz. (7)
Ä°ntiharla iliÅŸkilendirilebilen bir baÅŸka anlam da bu kiÅŸinin dert baÅŸa geldiÄŸinde Allah’a itaatten kaçan ve bu hâliyle bir uçurumun kenarındaymış gibi kulluk eden bunalımlı durumudur. Ayet, bu kiÅŸiye kendisini üzen veya kızdıran durumun intiharla giderilemeyeceÄŸini anlatır. Dolayısıyla buna kalkışmamalıdır. Fakat bu yorumu da bütünüyle haklı çıkaracak bir baÄŸlamdan söz edilemez. Nitekim intihar konusu genel anlamda kendisinden bahsedilemeyecek derecede kötü bir eylemdir.
Ä°ntihar etmek haramdır ve yasaklanmıştır. Ancak bu yasak öylesine açık bir yasaktır ki söz konusu edilmesine dahi gerek duyulmaz. Kur’an söz konusu olduÄŸunda intihar, dolaylı olarak olumsuz bir yapıda dahi örnek olamayacak kadar uç bir konudur. (8) Yukarıdaki ayete verilen anlamdan da intihar etmek çıkmaz. (9) Zira burada kastedilen kâfir ya da müşriklerin vahiy karşısındaki çaresizliÄŸidir. Ancak yorumlara konu edilen bu örneÄŸin, Kur’an’ın tümüne hâkim bulunan tebliÄŸ metodu açısından tutarlılığı tartışmaya açıktır.
Bu durumda meseleyi daha iyi anlamak açısından baştan itibaren 15. ayete varıncaya değin ayetlerin anlam akışına bakılması bir zarurettir. Şöyle ki:
“Ey insanlar, Rabbinizden korkup sakının, çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı büyük bir ÅŸeydir.”[1. ayet](10)
Sure, baÅŸlangıç itibariyle اتَّقُوا رَبَّكُمْ“Rabbinizden korkun.” ifadesiyleAllah’tan sakınmayı ve زَلْزَلَةَالسَّاعَةِ “saatinin sarsıntısı” sözüyle desarsıntı/zelzele/kıyâmet saatine hazırlanmayı dile getirir. Bunun anlamı, bir gün mutlaka Allah’ın insanlardan hesap soracağıdır.
“Onu gördüğünüz gün, her emzikli kendi emzirdiÄŸini unutup geçecek ve her gebe kendi yükünü düşürecektir. Ä°nsanları da sarhoÅŸ olmuÅŸ görürsün, oysa onlar sarhoÅŸ deÄŸillerdir. Ancak Allah’ın azabı pek ÅŸiddetlidir.”[2. ayet]
Herkesin hesap vermek zorunda bırakılacağı kıyâmet saati, çok korkunç bir gündür.
“Ä°nsanlardan kimi, Allah hakkında bilgisi olmaksızın tartışır durur ve her azgın, kaypak ÅŸeytanın peÅŸine düşer.”[3. ayet]
Surenin kıyâmeti ve Allah’tan sakınma/korkmayı gündeme getirmesinin asıl nedeni, bu ayetle ortaya çıkar. Sorun, Allah hakkında bilgisizce konuÅŸmaktır. Ayet, Allah hakkında cahilce konuÅŸan bazı insanların, bu tutumlarıyla ÅŸeytanın peÅŸine takıldıklarından söz eder. Ä°lk bakışta bu ÅŸeytandan kastın, kiÅŸinin çıkarları peÅŸinde dizginleyemediÄŸi kötü arzularının olabileceÄŸi akla gelir. Fakat ilerleyen ayetler, bu insanların kendilerine ÅŸeytan yakıştırması yapılan baÅŸka kiÅŸilerin peÅŸine takıldıklarını belli eder. Yani insanlardan kimileri, ÅŸeytanca fikirler yayarak kiÅŸileri günah ve tuÄŸyana sürükleyen birilerinin ardından giderek onlara tabi/alet olmaktadırlar. Nitekim ayette geçen “…ve her azgın, kaypak ÅŸeytanın peÅŸine düşer.” ifadesi hakkında, bununla kendileri ile birlikte insanları küfre davet eden kâfirlerin ileri gelenlerinin kastedilmiÅŸ olabileceÄŸi üzerinde durulmuÅŸtur. (11)Ancak bu ÅŸeytanlaÅŸmış kiÅŸilerin toplumun ileri gelenleri olması, mevcut sosyal ve siyasi yapıya uygun ÅŸekilde anlam kazanmalıdır. Yani bu kiÅŸiler, mâlik oldukları servet, konum ve birikim itibariyle toplumu etkileme gücüne sahip kiÅŸilerdir. Bu kiÅŸiler, genellikle Peygamber(sav)’in insanlar üzerindeki etkisiyle kendi menfaatleri arasında bir çeliÅŸki ve çatışma bulur ve bu yüzden onun söylemini tehlikeli görürler. Buna göre “insanlardan kimi” ifadesi ile halktan birileri, “azgın ÅŸeytan” ifadesiyle de sözü dinlenen ama çıkarlarını her ÅŸeyin üstünde tutan toplumun bazı ileri gelenleri anlaşılmalıdır.
Buraya kadar özetlemek gerekirse;
Allah’tan sakınmak gerekir
Çünkü,
Kıyâmet kopacaktır.
Ve
O gün çok korkunç/dehşetli bir gün olacaktır.
Ama buna raÄŸmen;
İnsanlardan kimi Allah hakkında bilgisizce konuşup tartışmaktadır.
Bunu haddini aşan, hayâsız (şeytanlaşmış) kişilerin peşine takılarak yapmaktadırlar.
Yani,
Bu kiÅŸiler, baÅŸkalarını Allah’tan ve onun yolundan uzaklaÅŸtırmak istemektedirler.
Bu yaklaşım, devam eden ayetle de tekit edilir.
“Ona yazılmıştır: (12) ‘Kim onu veli edinirse, şüphesiz o (ÅŸeytan) onu ÅŸaşırtıp saptırır ve onu çılgın ateÅŸin azabına yöneltir.’ ” [4. ayet]
Allah hakkında bilgisizce konuÅŸmanın kaynağı ÅŸeytanlıktır. Kim bu yolu seçerse ateÅŸe doÄŸru gider. Ä°ster kendi arzularını, isterse baÅŸkalarının keyfini rehber edinsin, kiÅŸinin haddini aÅŸan tavırları, onun ÅŸeytanca düşünceleri takip ettiÄŸini gösterir. 3. ve 4. ayetler, tabi olan ve tabi olunan anlamında iki ayrı kiÅŸi ya da gruptan bahseder. Bu ayet, kendilerine tabi olup yönelenleri azaba doÄŸru götüren kiÅŸilerden bahseder. Bunlar Medine’de etkili olan, Peygamber (sav)’e gelinceye kadar menfaatlerini koruma ve kollama noktasında sıkıntı çekmeyen kiÅŸi ve gruplardır. Bunlar arasında Ehl-i Kitap’tan, müşriklerden ve münafıklardan insanlar vardır.
Ayette;
“O (ÅŸeytan) onu ÅŸaşırtıp saptırır.”denildiÄŸinde,
Bununla insanları yönlendirmeye çalışanlar akla gelir.
Yani,
Bu ÅŸeytanlar,
Olup biten olayları değerlendirirken
Allah hakkında doğru olamayacak sonuçlar çıkaran,
Böylece insanları doğru yoldan saptıran kişilerdir.
Nitekim bunların kim olduğunu hemen herkes bilir.
“Ey insanlar, eÄŸer diriliÅŸten yana bir kuÅŸku içindeyseniz, gerçek ÅŸu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiÄŸnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. DilediÄŸimizi, adı konulmuÅŸ bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına eriÅŸmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir ÅŸey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aÅŸağı ucuna (yaÅŸlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiÄŸimiz zaman titreÅŸir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.”[5. ayet]
Burada kıyamet saatinden, yani ahiretten, hâsılı yeniden diriltilip hesap vermekten şüphe edenlere iki önemli misal verilir: Anne karnında çocuğun meydana gelmesi ve ölü toprağın canlanması.
Bu misaller;
Kötü propagandadan etkilenen kişiler içindir.
Onlara hesaptan kaçamayacakları bildirilir.
Böylece insanların kendilerine;
Allah hakkında yalan söyleyenlerden uzaklaşmaları istenir.
“Ä°ÅŸte böyle; şüphesiz Allah, hakkın kendisidir ve şüphesiz ölüleri diriltir ve gerçekten her ÅŸeye güç yetirendir. Gerçek ÅŸu ki, kıyamet saati yaklaÅŸarak gelmektedir, onda şüphe yoktur. Gerçekten Allah kabirlerde olanları diriltecektir.”[6, 7. ayetler]
Cenine/çocuÄŸa ve topraÄŸa hayat veren Allah’ın her ÅŸeye gücü yeter.
Zira her iki örnekten hareketle ilk defa yaratan bir defa daha yaratabilir.
“Ä°nsanlardan kimi, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır durur.”[8. ayet] (13)
Burada 3. ayet, yani üzerinde durulan asıl hesap konusu, âdeta okuyucunun konudan kopmaması için önemine binaen yine tekrarlanır. (14) Çünkü ahirette hesaba çekilecek ve muhatabı zora sokacak ağırlıktaki asıl konu budur. Ayetteki vurgu, bir defa daha Allah hakkında gerçek olmayan ÅŸeylerle konuÅŸmaya/düşünmeye gelir. Bu sefer, O’nun hakkında konuÅŸmak isteyenlere üç kaynak gösterilir. Bilgi, kitap ve rehber (elçi). Aslında kimsenin bunlar olmadan konuÅŸmaması gerekir. Bunlarla beraber konuÅŸmak demek hiçbir kötü veya haksız yakıştırmayı Allah ile birlikte söz konusu etmemek demektir. Ardından 3. ve 4. ayette sözü edilen ve kendisine tabi olunan kimse/kimseler yine gündeme getirilir.
“Allah’ın yolundan saptırmak amacıyla ‘gururla salınıp kasılarak’ (bunu yapar); dünyada onun için aÅŸağılanma vardır, kıyamet günü de yakıcı azabı ona tattıracağız. (Ey insan) Bu, senin ellerinin önden takdim ettikleridir. Şüphesiz Allah, kullar için zulmedici deÄŸildir.” [9, 10. ayetler] (15)
“Allah’ın yolundan saptırmak amacıyla” ifadesi, insanları yoldan çıkarmayı amaçlayan kiÅŸilere açıkça iÅŸaret eder. Yani kiÅŸinin peÅŸinden gittiÄŸi ÅŸeytan, kendi kötü dürtüleri deÄŸil bir baÅŸkasıdır. Aslında bir baÅŸkasının ardı sıra kötülük üzere yürümek de kötü dürtülerle olur. Ama burada dile getirilen, söz konusu dürtülerle Allah yolundan saptırmak için onun hakkında asılsız iddialar ortaya atan kiÅŸilerin peÅŸinden gitmektir. Allah hakkında bilgisizce konuÅŸan bu kibirli tiplerin amacı, insanları O’nun yolundan alıkoymaktır. Bu kimselerden kıyamet günü hesap sorulacağı belirtilir. (16) Ayetle birlikte hesap konusu açık seçik belli olur. Böylece kıyamet/hesap gününden korkunç bir ÅŸekilde bahsedilmesinin sebebi de ortaya çıkar. Ayet, baÅŸkalarını yoldan çıkarmayı amaç edinen ve bunu gerçekleÅŸtirmek adına Allah hakkında kötü düşünceler/fikirler yayan kiÅŸi ya da kiÅŸilerle ilgilidir. Åžimdi, bu kiÅŸinin/ÅŸeytanın -ki bunların her biri yaÅŸadıkları dönemin mele ve mütrefleridirler- ağına takılan geniÅŸ kitleye seslenilir.(17)Yani,“Ä°nsanlardan kimi, Allah hakkında bilgisi olmaksızın tartışır durur ve her azgın, kaypak ÅŸeytanın peÅŸine düşer.” [3. ayet] denilirken baÅŸkalarının (ÅŸeytanın) peÅŸine takılan, yani tabi olan ya da taklit eden ilk muhatap kitleye hitap edilir. Şöyle ki:
“Ä°nsanlardan kimi, Allah’a bir ucundan ibadet eder, eÄŸer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eÄŸer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiÅŸtir, ahireti de. Ä°ÅŸte bu, apaçık bir kayıptır.”[11. ayet]
Ayette “Ä°nsanlardan kimi…” diye baÅŸlayan kiÅŸiler yukarıda ve özellikle 8., 9. ve 10. ayette bahsi geçen saptırıcı kiÅŸilerden farklıdır. Buradakiler 3. ayetin başında söz konusu edilen ve yine aynı ayette bahsi geçen mele-mütreflere tabi olup sapanlardır.
Bu ileri gelenler;
“Hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır durur.’[8. ayet]
‘Allah’ın yolundan saptırmak amacıyla’ [9. ayet]ve ‘gururla salınıp kasılarak’ [9. ayet]pek çok insanı yoldan çıkarırlar. 9. ve 10. ayetlerin sonu, bu insanlar açısından azap tehdidiyle biter.
Ama 11. ayette “Ä°nsanlardan kimi…” diye baÅŸlayan ve devam eden anlamda farklı bir yaklaşım ve açık bir kapı bulunur. Bu ayetle birlikte muhataplar, etkileyen ve etkilenen ÅŸeklinde deÄŸiÅŸir. Öncekiler ayartan (gururla salınıp kasılan), sonrakiler ise (insanlardan kimi) ise ayartılan konumundadır. 11. ayetteki“Ä°nsanlardan kimi, Allah’a bir ucundan ibadet eder…” ifadesine varıncaya deÄŸin Allah hakkında onun yolundan insanları çevirmek için bilgisizce konuÅŸanlar vardır. Bunlar Allah’a hiçbir ÅŸekilde kulluk etmezler.
Tabi olanlar;
Allah’a bir uçurumun kenarındaymış gibi kulluk/ibadet eden,
Eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin olan,
Eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa kulluktan yüz çeviren;
Bu ÅŸekilde,
Başkalarının kötü propagandasının etkisinde kalarak,
Allah hakkında kötü zanlarda bulunan,
Ve böylece
Dünyayı da, ahireti de kaybedenlerdir.
İşte apaçık kayıp budur.
Allah’a bir uçurumun kenarındaymış gibi ibadet etmek, iyi ya da kötü, bir ÅŸekilde kulluk etmek anlamına gelir ama bu durum hiçbir zaman iyi bir sonuç vermez.
Ayette konu edilen insan, zor zamanda Allah hakkında doğru düşünemediği için kulluktan vazgeçmeye her an hazırdır. Bu hâli de 3. ayetten itibaren şeytan olarak isimlendirilen ayartıcı şahıs veya şahısların konuşmaları/telkinlerinden kaynaklanmaktadır.
“Allah’tan baÅŸka, kendisine ne zararı dokunan, ne yararı olan ÅŸeylere yakarır. Ä°ÅŸte bu, en uzak bir sapıklıktır.(Ya da) zararı, yararından daha yakın olana tapar; ne kötü yardımcı ve ne kötü yoldaÅŸtır.” [12, 13. ayetler]
Allah hakkında doÄŸru düşünemeyen ve sıkıntılı anlarda ondan uzaklaÅŸan kiÅŸi “kendisine ne zararı dokunan, ne yararı olan ÅŸeylere” yalvarmaya baÅŸlar. Ä°lkesiz bir ÅŸekilde kendisini küçük düşürerek insanlardan yardım ister. (18) Rızık endiÅŸesiyle haram yollara sapar. Gayrı meÅŸru yollardan medet ummaya baÅŸlar. Ruhunu kirletir. Åžahsiyetini parçalar. BaÅŸkalarının önünde boyun bükeceÄŸi iÅŸlere giriÅŸir. Böylece sorunlarının çözümünü baÅŸka odaklarda aramaya çalışır. Oysa gerçek anlamda hiçbir ÅŸey elde edemeyecektir. Burada sorunların çözümü açısından yönelinen odaklar, ideolojik bir yapı arz edebileceÄŸi gibi ÅŸahsı etrafında abartılı hikâyeler oluÅŸturulan diri ya da ölü birtakım sembol kiÅŸiler de olabilir. Fakat ayette peÅŸinden giden ve gidilen ikili dikkate alındığında, küçük düşen kiÅŸilerin baÅŸvurduÄŸu kiÅŸi de muhtemelen peÅŸinden gidilendir. (19)
Sonuç itibariyle, Allah dışında yönelinen şeylerin zararının faydasından çok olacağından şüphe yoktur. Böyle bir yardım gerçekleşse bile kişiyi asla gerçek huzura kavuşturamaz.
Bu iki ayetin, 15. ayette sözü edilen göğe ulaşma çabalarını dile getirdiği belirtilir. Yani kişinin Allah dışında yalvardığı varlıklarla ilişkisi vahyin rehberliği dışında başka yollara sapmak şeklinde anlam kazanır.
“Şüphesiz Allah, iman edip sâlih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Gerçekten Allah, her istediÄŸini yapar.”[14. ayet]
Ayet, Kur’an üslubuna uygun olarak kötülüğün arkasından iyiliÄŸe dair bir örnek verir. Böylece, muhataba yanlışından dönme imkânı sunar. Burada Allah hakkında doÄŸru düşünmek ve yardımı sadece ondan beklemek iman ve sâlih amel örneÄŸidir.
Allah hakkında bilgisi olmadan tartışanların saptırıcı etkisi, bundan etkilenen kişilerin şöyle düşünmesine yol açar:
“Kim, Allah’ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceÄŸini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduÄŸu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?”[15. ayet]
Ayet, Allah hakkında cahilce kötü propagandadan etkilenen bu kişiye yardım edileceğini açıklar. Hatta bu açıklama verilen örnekle birlikte kesinlik kazanır. Şöyle ki:
Ayette bu kiÅŸi hakkında iki önemli bilgi verilir: Ä°lki, sıkıntılı anında Allah’ın kendisine yardım etmediÄŸini/etmeyeceÄŸini düşünen kiÅŸinin kızgınlığı; diÄŸeri yine bu kiÅŸinin hilesi.
Zor zamanda kiÅŸinin yardım görmediÄŸini düşündüğü için kızması anlaşılmakla beraber, hile ile ayette ne demek istendiÄŸi ilk bakışta anlaşılmaz. Fakat önceki ayetler buna yardımcı olur. Bu kiÅŸinin kulluk/ibadet açısından bir yarın/uçurumun kenarında bulunması konuya açıklık kazandırır. Bir yönüyle Allah’a kulluk eden bu ÅŸahıs, diÄŸer yönüyle tuzak/hile diye adlandırılabilecek iÅŸlere kalkışır. Allah’a kulluk ederken diÄŸer taraftan faydalanacağım ümidiyle baÅŸka ÅŸeylerden medet ummak bir nevi hiledir. Çünkü Allah ile beraber baÅŸka bir güç telakkisi asla bir araya gelemez/getirilemez. Bu teÅŸebbüs, zararı def etmek açısından kiÅŸinin baÅŸvurduÄŸu bir kaçamak gibidir. KiÅŸinin içinde bulunduÄŸu sıkıntıdan kurtulmak için çırpınmasını andırır. Mesele, denize düşenin yılana sarılmasıdır. Nitekim ayette“kurduÄŸu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?” denir.Burada vurgulanan, kiÅŸinin fayda elde etmek açısından giriÅŸtiÄŸi, mecrasından sapmış teÅŸebbüslerinden olumlu bir sonuç alamayacağı, kendisini öfkelendiren çaresizliÄŸine asla kalıcı bir çözüm bulamayacağıdır. O hâlde kiÅŸinin hilesi,“göğe (bulabileceÄŸi) bir sebeple ulaÅŸmayı denemesi” dir. Bu da “hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın”, yani Kitab’ın rehberliÄŸi, elçinin yol göstericiliÄŸi gibi kendisine kılavuz olacak bir bilgi kaynağı edinmeksizin arzularına tabi olmasıdır. Bir yandan Allah’a inandığını söylemek diÄŸer yandan da onun gösterdiÄŸi yol dışında baÅŸka amaçlar edinmek bir uçurumun kenarında beklemekten farksızdır. Ä°nsanın kendisine fayda getireceÄŸini düşünerek giriÅŸtiÄŸi bu teÅŸebbüs, cahilce bir hileden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.
Bütün bunlardan sonra göğe ip atmanın ne demek olduÄŸunu anlamak kolaylaşır. Allah hakkında onun kendisine yardım etmeyeceÄŸini düşündüğü için baÅŸka yerlere yönelen kiÅŸinin yaptığı ÅŸey göğe ip atmaktır. Bu tabir bu iÅŸin anlamsız, boÅŸ bir teÅŸebbüs olduÄŸunu anlatır. Devamında gelen ثُمَّ لْيَقْطَعْ“sonra kessin” ifadesi de buna göre “yol katetsin” anlamında olmalıdır. (20) Böylece kiÅŸinin Allah dışında bir dostla bu yolda mesafe kat edemeyeceÄŸi dile getirilir. Çünkü bu kiÅŸiye anlatılmak istenen ÅŸey, bu tutumunun kendisine fayda verebilecek ÅŸekilde sürmeyeceÄŸidir. Nihayet “göğe ip atmak” tabiri, boÅŸ bir çabayı tarif etmenin yanı sıra, Allah dışında baÅŸvurulan bütün çözüm çabalarının da atıl kalacağına iÅŸaret eder. Burada “gök” duada olduÄŸu gibi kiÅŸinin çözüm arayışlarının yöneldiÄŸi mecradır. Buna göre Allah’ın vahyi dışında göğe baÅŸka bir yolla ulaÅŸmayı denemek, yani sorunlarını vahyin rehberliÄŸini göz ardı ederek çözmeye çalışmak beyhude bir gayrettir. DoÄŸru yol, göğe/çözüme/huzura O’nun gösterdiÄŸi yoldan ulaÅŸmaktır. Devam eden ayet de “Ä°ÅŸte biz onu (Kur’an’ı) apaçık ayetler olarak indirdik; şüphesiz Allah, dilediÄŸini hidayete yöneltir.” [16. ayet] (21) diyerek bunu açıkça bildirir.
O hâlde 15. ayetin meali şöyle verilmelidir:
“Kim Allah’ın kendisine dünyada da, ahirette de yardım etmeyeceÄŸini düşünüyorsa, göğe (bulabileceÄŸi) bir sebeple ulaÅŸmayı denesin de yol katetsin ve böylece görsün bakalım, bu hilesi onu sıkıntısından kurtaracak mı?”
Ayette,“yardım etmeyeceÄŸini düşünüyorsa” ifadesi ile“göğe (bulabileceÄŸi) bir sebeple ulaÅŸmayı denesin” cümlesi arasında ince bir baÄŸ vardır. Yardım görmeyeceÄŸini düşünen insana, göğe ip at, yani bir yol bul ve Allah’a ulaÅŸ denilmesi, gariptir. Fakat bu bilinçli bir yaklaşımdır. Bu ÅŸekilde o kiÅŸinin göğe, yani Allah’a ulaÅŸmaktan baÅŸka çaresi ve yolu olmadığı anlatılmak istenir. Göğe ulaÅŸma çabası tek yoldur. Yani Allah dışında hiçbir güç kiÅŸinin sorunlarını nihai anlamda çözemez. Allah’a da vahiy dışında baÅŸka bir yolla ulaşılamaz. Sorun, bu çabanın hangi sebeple ortaya çıktığıdır. Müminler, doÄŸru yol bilgisine ulaÅŸmak için vahiy dışında baÅŸka bir sebep, araç, alet aramazlar. Allah hakkında da vahyin verdiÄŸi bilgiden baÅŸkasını kabul etmezler. Oysa müşrikler, vahyin dışında baÅŸka tapınma yolları arar, hâkimiyetinde ona denk unsurlara yer verir, bir yerden bulamadıkları yardımı baÅŸka yerden elde etmeye yeltenirler. Böylece sorunları çözmek yerine daha da katmerleÅŸtirirler.
Neticede;
KiÅŸi, Allah’ın kendisine dünyada da, ahirette de yardım etmeyeceÄŸi düşüncesine kapılmamalı ve vahiy dışında baÅŸka bir sebeple göğe ulaşıp bu ÅŸekilde yol katemeyeceÄŸini, yani sorunlarını gerçek anlamda çözemeyeceÄŸini bilmelidir. O hâlde Allah hakkında doÄŸru düşünmek, vahyi rehber edinmek ve baÅŸkalarının kötü propagandalarından etkilenmemek gerekir. Ä°nsanların önünde onlara yol gösteren bir elçi ve onun elinde de aydınlatıcı bir kitap dururken Allah hakkında cahilce iddialarda bulunmak gerçek bir ahmaklıktır.
Hac suresi, başından itibaren belli bir baÄŸlam içinde anlam akışına sahiptir. Burada mevzu; bilgi, doÄŸru yol rehberi ve aydınlatıcı bir Kitap’a dayanmadan Allah hakkında yanlış düşünmekle ilgilidir. Bu yüzden bazı insanlar ona bir uçurumun (yarın) kenarındaymış gibi her an vazgeçecek ÅŸekilde kulluk ederler. Bu durumda kendilerine ne zararı ne de faydası olmayan, hatta zararı faydasından çok olan ÅŸeylere yönelirler. 15. ayetin öncesi, kiÅŸiyi Rabbi hakkında doÄŸru düşünmeye ve bu anlamda onu vahyi dikkate almaya çağırır. Ayetin sonrası da Kur’an (vahiy) ile ilgilidir. Yani, “Kur’an indiriliyorken onu yok sayarak Allah ile irtibat kurabilmenin ve dolayısıyla O’nun hakkında doÄŸru düşünmenin baÅŸka bir yolu yoktur ve bulamazsınız.” Ya da “Allah’ın size dünyada ve ahirette yardım etmeyeceÄŸini nasıl düşünebilirsiniz?” anlamındadır. Ä°nsanın kendisini üzen ÅŸeylerden kurtulması, onun vahyi dikkate alma ÅŸartına baÄŸlanmıştır. Allah’ın kullarına yardım etmemesi düşünülemez. Ve yardım vahiyle gelmiÅŸtir. Bu yardımı göz ardı ederek göğe ulaÅŸma çabaları âtıl kalacak ve insan kendisini üzen ÅŸeylerden kurtulamayacaktır. Bütün bu çabaların temeli, kiÅŸinin kendisine fayda ve zarar vereceÄŸini düşündüğü ÅŸeyleri doÄŸru tespit etmesine yardımcı olmaktır. Vahyin ona açtığı kapı dışında bütünüyle tatmin olması ve gerçek bir huzura kavuÅŸması mümkün deÄŸildir.
Ä°nsanın Rabbini doÄŸru tanıması, O’nun hakkında olumlu düşünmesi ve yine O’nun kendisine yardım etmesi dışında bir kurtuluÅŸu yoktur. Bu yardım onun vahye gösterdiÄŸi saygıyla orantılıdır. Bunun dışında baÅŸka bir yolla gökten destek alamaz ve bu destek olmaksızın kendini üzen ÅŸeylere karşı yeterince ve gereÄŸince mücadele edemez. Ne yıldızların hareketine olan ilgisi, ne fallarla bulmaya çalıştığı talihi, ne de cin, büyü ve kehanete dayalı hikâyelerle yakalamaya çalıştığı geleceÄŸe/gayba dair bilgiler onu istediÄŸi hayrı elde etmeye götürebilir. Ayette vahiy dışında göğe ulaÅŸma çabalarının tamamı hile (tuzak) olarak nitelendirilir. Ä°nsanın kendisi gibi diÄŸer insanlara körü körüne itaat etmesi ve onların peÅŸinden gitmesi de onu sıkıntılarından kurtarıp mutlu etmeyecektir. KiÅŸinin vahye ve dolayısıyla Allah’a olan ihtiyacı baÅŸka hiçbir yolla giderilemez. Bu örnekte olduÄŸu gibi baÄŸlam, tefsir geleneÄŸinde siyak-sibak adı altında ayetlerin öncesi ve sonrasını dikkate almak ÅŸeklinde uygulanmış, ancak bu iliÅŸki, sure veya konu bütünlüğü açısından yeterince irdelenmemiÅŸtir. Bu durumda Hac suresinin baÄŸlamında intihar etmek gibi bir konunun bulunmadığı çok açık bir ÅŸekilde görülebilir.
Görüldüğü gibi intihar, hakkında bahis açılamayacak derecede ağır bir konudur. Kur’an’da asla konu edinilmez. Nihayet her hâlükârda Allah dışında gerçek bir yardımcı yoktur. Vahyin rehberliÄŸi dışında da bir kurtuluÅŸ ümidi bulunmaz. Kur’an dışında saadet aramak, çıkmaz sokaÄŸa girmektir. Gök, bütün saflığı ve temizliÄŸiyle insanoÄŸlunun yönelmesi gereken tek mecradır. BaÅŸka türlü hileler asla hayırlı bir sonuç vermeyecektir.
Not: Bu makâle, “Sözün BaÄŸlamı” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.
Dipnotlar:
- Hac suresi, 15. ayet. (Bu makâlede A. Bulaç Meali kullanılmıştır.)
- Râzî, “Kim, Allah’ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceÄŸini sanıyorsa…” ifadesindeki ‘ona’ zamirinin neyi gösterdiÄŸi hususunda iki izah yapıldığından bahseder. Birincisi, Ä°bn Abbas (ra), Kelbî, Mukâtil, Dahhâk, Katâde, Ä°bn Zeyd ve Sûddî’nin ve Ferrâ ile Zeccac’ın tercihine göre, bu zamir Peygamber (sav)’i gösterir. Allah, bu ifade ile Muhammed (sav)‘e dünya ve ahirette yardım etmeyi kastetmiÅŸtir. Her ne kadar peygamber (sav)’den açıkça bahsedilmemiÅŸ ise de bu ifade de ondan bahsedildiÄŸini gösteren bir delâlet (iÅŸaret) olduÄŸu üzerinde durulur. Bu iÅŸaret, “Gerçek ÅŸu ki, Allah imana eriÅŸip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanları, içlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçelere kabul edecektir; çünkü Allah dilediÄŸini yapar.” (Hac suresi, 14. ayet. A. Bulaç Meali)buyruÄŸundaki “iman” lafzıdır. Zira imanın ancak Allah’a ve Rasulullah’a inanmakla tamamlanacağı belirtilir. (Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 16, s. 278, 279.).
- “Kim dünyada da, ahirette de ona (o peygambere) Allah’ın asla yardım etmeyeceÄŸini sanıyorsa (evinin) tavan(ın)a bir ip uzatsın, sonra kendini (yerden) kes(ib boÄŸ)sun da bir baksın, (bu) hıylesi onun öfkelenmekte olduÄŸu ÅŸey’i behemehal giderecek mi?!” (H. B. Çantay Meali); “Her kim, Allah'ın, dünya ve ahirette ona (Resulüne) asla yardım etmeyeceÄŸini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiÄŸine göre) artık o kimse tavana bir ip atsın; (boÄŸazına geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin! Åžimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduÄŸu ÅŸeyi (Allah’ın Peygamber’e yardımını) gerçekten engelleyecek mi?” (Diyanet Vakfı Meali); “Kim ki, Allah, Peygambere dünyada ve ahirette asla yardım etmez zannediyorsa, hemen yukarıya (evinin tavanına) bir ip uzatsın, sonra intihar etsin (boÄŸulsun) de baksın, yaptığı bu iÅŸ, kendini öfkelendirmekte olan Allah’ın (Peygamberine) yardımını giderecek mi? (Çatlasa, patlasa, yine de Allah, Peygamberine, hem dünyada hem ahirette zafer verecektir.)” (A. F. Yavuz Meali).
- “Kim ki Allah’ın kendisine bu dünyada da, ahirette de yardım etmeyeceÄŸini düşünüyorsa, göğe baÅŸka bir yolla ulaÅŸmayı denesin de yol katetsin; ve böylece görsün, bakalım, bu hilesi onu sıkıntısından kurtaracak mı?”(M. Esed Meali); “Kim Allah’ın, dünyada ve ahirette kendisine yardım etmeyeceÄŸini sanıyorsa öfkesini gidermek için göğe bir sebep(ip)le uzansın, sonra (ayaklarını yerden) kessin de baksın, bu çaresi, öfkelendiÄŸi ÅŸeyi giderebilecek mi?” (S. AteÅŸ Meali); “Kim Allah'ın dünyada ve ahirette kendisine yardım etmeyeceÄŸini sanıyorsa; bir sebeple göğe uzansın, sonra öteki iliÅŸkilerini kessin de bakıversin: Oyunu, öfkelendirdiÄŸi ÅŸeyleri gerçekten giderecek mi?” (Y. N. Öztürk Meali).
- Râzî, ayetin iniÅŸ sebebi hakkında ÅŸu konuları nakleder: 1) Bir kısım müslümanlar, müşriklere çok öfkelendikleri için, Allah’ın peygamberine vadettiÄŸi o yardımın gecikmesini istemiyorlardı, iÅŸte bunun üzerine bu ayet nazil oldu. 2) Mukâtil bu ayetin bir grup Esedli ve Gatafanlı hakkında nazil olduÄŸunu söyler. Bunlar “Biz, Muhammed’e Allah’ın yardım etmeyeceÄŸi endiÅŸesini taşıyoruz. EÄŸer, O Muhammed (sav)’e yardım etmezse, müttefikimiz olan Yahudiler ile aramızdaki ilgi ve münasebet kesilir. O zaman onlar bize yiyecek vermezler.” demiÅŸlerdir. 3)Peygamber (sav)’e haset ve düşmanlık edenler, Allah Teâlâ’nın ona yardım etmemesini ve onu düşmanlarına üstün getirmemesini arzu ediyorlardı. Ama onlar, Allah’ın ona yardım ettiÄŸini müşahede ettiklerinde, bu onları öfkelendirmiÅŸti. Ayrıca ayette geçen سَبَبٍ “sebeb” lafzı ile kastedilenin “ip” olduÄŸu açıklanır ki bu görüşte olanlar, ayetteki “semâ” lafzı hakkında da deÄŸiÅŸik görüşler belirtirler. Bazılarına göre bundan maksat evin seması, yani tavanıdır. Bazıları da bunun gerçek manada sema, yani gök olduÄŸunu söylemiÅŸlerdir. Buna göre ayetin anlamı, “Allah’ın ona yardım etmeyeceÄŸini zanneden sonra da bu zannına erememekten dolayı son derece öfkelenen kimse, kendisini öfkelendiren ÅŸeyi ortadan kaldırmak için bütün gücünü kullanarak, elinden geleni yapsın. Hatta evinin tavanına bir ip baÄŸlayıp, kendisini assın. O zaman görsün ki yaptığı ÅŸey, kendisini öfkelendiren Allah’ın yardımını giderecek mi?” ÅŸeklinde açıklanmıştır.(Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 16, s. 279, 280.); Öldükten sonra ibret almak mümkün olmadığına göre bu yaklaşım, muhataba kendi menfaatleri uÄŸrunda giriÅŸeceÄŸi her teÅŸebbüsün akim kalacağını anlatmaya yönelik olmalıdır.
- Bazıları ayette geçen ثُمَّ لْيَقْطَعْ“sonra kessin” ifadesinden intihar etmeyi anlamıştır. Zira kendini asan (intihar eden) kimse, damarlarını ve nefes borusunu boÄŸmak suretiyle kendini kesmiÅŸ gibi kabul edilmiÅŸtir. Ve Allah, bu kiÅŸinin bu hareketini كَيْدُهُ“keyd” (onun hilesi) ÅŸeklinde nitelendirir. Burada o insanın baÅŸka ÅŸeye gücü yetemeyeceÄŸi için, yaptığı ÅŸey “keyd” (hile) yerine konulmuÅŸtur. Yahut bu, istihza üslûbu ile olan bir ifadedir. Çünkü o insan, böyle yapmakla haset ettiÄŸi kimseye deÄŸil ancak kendisine tuzak kurmuÅŸ olur ki bu onun öfkelendiÄŸi ÅŸeyi yok edemez, demektir. Bu, Kelbî ve Mukâtil’in görüşüdür. Bu hususta Ä°bn Abbas (ra)’ın “O kimse ipi, hem boynuna, hem evin tavanına baÄŸlasın sonra da boÄŸulup ölünceye kadar ipi salıversin.” dediÄŸi nakledilir. Bütün bu manalar, ayetteki “sema” ifadesini evin tavanı yapar ki bu, müfessirlerin çoÄŸunluÄŸunun görüşüdür. Bazılarına göre ise bununla bizzat sema (gök) kastedilmiÅŸtir. Çünkü ayetteki bu lafzı, bizzat sema manasına almak, o lafzı “tavan” manasına hamletmekten daha evlâdır. Bir de maksat, o insanın bunu yapmasını emretmek deÄŸil, aksine o kiÅŸiyi öfkesini bırakıp, Allah’a itaate dönmeye yöneltmektir. O hâlde bahsedilen ÅŸey ne kadar imkânsız olursa, bu hususu anlatmaya daha uygun kabul edilir. Çünkü ipi tavana baÄŸlamak mümkündür ama ipi göğe uzatıp, onunla intihar etmek, imkânsızdır. Ayetteki “sebeb” kelimesinin “ip” manasında olmadığını söyleyenler ise, bu hususta ÅŸu iki görüşü belirtirler: 1) Buna göre Allah sanki “O kimse semaya bir sebep uzatsın, sonra da o sebep (vasıta) ile mesafe katetsin. Daha sonra baksın. Çünkü o, zannettiÄŸi ÅŸey hususunda sıkıntıya katlanmasının, sanki hiçbir ÅŸey yapmamış gibi boÅŸa gittiÄŸini o zaman anlar.” demiÅŸtir. Bu, Ebû Müslim’in görüşüdür. 2) Allah Teâlâ sanki “O kiÅŸi, sayesinde göğe ulaÅŸabileceÄŸi bir sebep arasın ve böylece Peygamber (sav)’e Allah’ın yapacağı yardımı kessin bakalım. Bu kiÅŸinin hile ile göğe ulaÅŸması ve Allah’ın yardımını kesmesi kolay oluyor mu diye bir baksın.” demiÅŸtir. Bu imkânsız olunca, onun öfkesi de boÅŸuna gitmiÅŸ olur. Buna göre ayet, “EÄŸer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap). EÄŸer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma.” (En’am suresi, 35. ayet. A. Bulaç Meali) ayetinde dile getirilen manaya benzetilir. (Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 16, s. 280, 282.); Ayet hakkında Ebu Ca’fer en-Nehhâs der ki: Bu hususta yapılan en güzel açıklamalardan birisine göre buradaki mana ÅŸudur: “Kim yüce Allah’ın Muhammed (sav)’e yardım etmeyeceÄŸini zannediyor ve ona verilmiÅŸ bulunan ilâhî yardımın kesilebileceÄŸini düşünüyorsa “Tavana bir ip baÄŸlasın.” yani kendisi vasıtasıyla semaya ulaÅŸabileceÄŸi bir çare arasın. “Sonra kessin.”, yani imkân bulursa ona verilen yardımın sonunu getirsin, Sonra baÅŸvurduÄŸu bu yol ve bu çaresinin “öfkelendiÄŸi ÅŸeyi” Peygamber (sav)’in yardıma mazhar oluÅŸundan dolayı öfkesi gider mi bir baksın?” Bu kimse bunun gibi bir iÅŸi yapabilmeye yol bulamayacak ve bu doÄŸrultuda bir tuzak hazırlayamayacak olduÄŸuna göre; ona verilen ilâhî yardımı da kesemez, demektir. Yine Ä°bn Abbas (ra)’tan nakledildiÄŸine göre buradaki zamir “kimse”ye aittir. Buna göre mana da şöyle olur; “Her kim Allah’ın kendisine rızık vermeyeceÄŸini zannedecek olursa, haydi kendisini boÄŸarak kendi kendini öldürsün. Zira Allah’ın yardımından uzak bir hayatın hiçbir hayrı yoktur.” Bu görüşe göre buradaki “yardım” rızık anlamındadır. Nitekim Araplar şöyle derler; “Bana yardım edene Allah da yardım etsin, yani kim bana bir ÅŸeyler verirse Allah da ona versin.” Yine Arapların “yardım görmüş bir arazi” ifadeleri de bu kabilden olup yaÄŸmur isabet eden, yaÄŸmur alan arazi demektir. Ä°bn Ebi Necih de, Mücahid’in şöyle dediÄŸini rivayet etmektedir: “Allah’ın ona... yardım etmeyeceÄŸini’ demek “asla rızık vermeyeceÄŸini sanan kimse...” demektir, Bu aynı ÅŸekilde Ebu Ubeyde’nin de görüşüdür, Buradaki “ona” zamirinin “Allah’ın, dinine yardımcı olmayacağını sanan kimse...” anlamında dine ait olduÄŸu da ifade edilmiÅŸtir. (Kurtubî, El-Câmi’u Li-Ahkâmi’l-Kur’an, c. 12, s. 38, 39.).
- Buna göre meallerin sözlük kısmında intihar maddesi adı altında bu ayetin verilmesi doğru değildir.
- Bu anlamda kişinin başkasını öldürmesiyle kendisini öldürmesi arasında da fark yoktur.
- Bazı ayetlerde geçen “Nefislerinizi öldürmeyin.” ÅŸeklindeki ifadeler bulundukları yere göre anlam kazanırlar.
- Bu mevzuda A. Bulaç Meali kullanılmıştır.
- Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 16, s. 261, 262; Küfrün ileri gelenleri yaklaşımı ve bu anlamda kullanılan mele ve mütref ifadeleri -Bakara suresinin 246. ayeti istisna edilirse ki o da Ehl-i Kitap ile ilgili geçmiÅŸe yönelik bir meseleyi ele alır- Mekke dönemine ait kavramlardır. Şüphesiz Medine de gerek Ehl-i Kitap gerek münafıklar ve gerekse bunların Mekke müşrikleriyle girdikleri iliÅŸkiler açısından önemli teÅŸebbüslerin gerçekleÅŸtiÄŸi bir dönemdir. Bu anlamda bazı kiÅŸilerin insanların doÄŸru dürüst iman etmesini ve Peygamber (sav)’e tabi olmasını engellemeye yönelik ve özellikle Allah mefhumu üzerinde birtakım spekülatif söylentiler/tartışmalar içine girdikleri anlaşılmaktadır. Bilinçli ve saptırmaya yönelik bu tartışmaların ÅŸeytanlaÅŸmış kiÅŸilerden sadır olan asılsız uydurmalardan ibaret olduÄŸunun dile getirilmesi, insanlar üzerindeki etkisini kırmaya yönelik olmalıdır.
- Meal dili açısından sorunlu olan bu ifadenin alternatifleri gözden uzak tutulmamalıdır. Zira burada sözü edilen ‘yazılma’dan kastın, kiÅŸinin özgür eylemlerinin sonucunda yaptığı kötülüklerden mutlaka hesap vermek zorunda bırakılacağı ya da kötülüğü ve kötü insanları dost edinmenin sonunun elbette ateÅŸ olacağıdır.
- Ayette geçen بِغَيْرِ عِلْمٍtabiri ilimsiz, وَلَا هُدًى tabiri delilsiz ve وَلَا كِتَابٍ مُنٖير tabiri de kitaba dayanmayan, yani vahiy tarafından da doÄŸrulanmayan anlamında ele alınmıştır.
- Ä°bn Abbas (ra)’a göre bu ayet, 3. ayette de belirtildiÄŸi gibi Nadr b. el-Haris hakkında ya da Ebu Cehil b. HiÅŸam hakkında inmiÅŸtir. Üçüncü ayetin içeriÄŸinin sekizinci ayetle tekrar edilmesi söz konusu insanların yerilmesini mübalaÄŸa üslubuyla ileriye götürmek ÅŸeklinde anlaşılır. Buna göre üçüncü ayette şöyle denilmiÅŸ gibidir: ‘Nadr b. el-Haris yüce Allah hakkında bilgisizce tartıştığı gibi, azgın her bir ÅŸeytana da uyar. Buna ek olarak sekizinci ayette Nadr b. el-Haris, Allah hakkında hiçbir bilgiye dayanmadan, belirsiz ve aydınlatıcı bir kitabı da bulunmaksızın mücadele eder. Böylece Allah’ın yolundan saptırmak ister.’ Bu da ‘Zeyd bana söver ve Zeyd beni döver.’ demek gibidir. Yani bu tekrarın faydası, ek bir mana ihtiva etmesidir ki bu açıklamayı da el-KuÅŸeyrî yapmıştır. Birinci ayetten Nadir b. Haris’in, öldükten sonra diriliÅŸi inkâr etmesi, ikincisinden kasıt ise peygamberliÄŸi ve Kur’an’ın Allah tarafından indirildiÄŸini inkâr etmesi anlaşılmıştır. Bir baÅŸka açıklamada onun meleklerin Allah’ın kızı olduklarına dair sözü aktarılır. Bu ise yüce Allah hakkında bir tartışmadır. Ä°bn Abbas (ra)’a göre böbürlenerek ve büyüklenerek yüzünü haktan baÅŸka tarafa çeviren kiÅŸi odur. Mücahid ve Katade’den nakledildiÄŸine göre Allah’ın zatı hakkında bilgisizce ve yan çizerek tartışmak, küfürde direnerek kendisine çaÄŸrıldığı ÅŸeyden, yani ona gelen öğütten yüz çevirmektir. En-Nehhas’ın bildirdiÄŸine göre Ferrâ’nın görüşü de bu yöndedir. Bazılarına göre de burada kastedilen kiÅŸi bid’at sahibi olan kimsedir. (Kurtubî, El-Câmi’u Li-Ahkâmi’l-Kur’an, c. 12, s. 28, 29.); Bu rivayetlerde sözü edilen ÅŸahıslar baÄŸlamında, ayetlerin hayattaki karşılıklarını bulmak çabası, onları iÅŸlevsel kılmak adına önemli bir fonksiyon icra eder. Ancak ayetlerin mefhumunun belli bir ÅŸahısla ilgisini kurmaktan ziyade, bilinen kötü bir tutumu mahkûm ettiÄŸini kabul etmek daha tutarlı bir tercih olacaktır. Nitekim söz konusu rivayetlerin tefsir faaliyetlerinin baÅŸladığı yıllar itibariyle sonradan bu ayetlerle iliÅŸkilendirilmiÅŸ olma ihtimali de düşünülmelidir.Velhâsıl ayetin “Ä°nsanlardan kimi” ÅŸeklinde genel bir uslupla ortaya konuÅŸması, meselenin ÅŸahıstan ziyade konu çevresinde döndüğünü ve bu muhalefetin pek çok kere aynı cehaletle tekrar edeceÄŸine iÅŸaret etmektedir.
- Ebu Said el-Hudrî de şöyle demektedir: Yahudilerden bir adam Ä°slâm’a girdi. Sonra da gözlerini ve malını kaybetti. Bunların Ä°slâm’ın uÄŸursuzluÄŸundan başına geldiÄŸini zannederek Peygamber (sav)’e gidip ‘Benim Ä°slâm’dan dönüşümü kabul et deyince, Peygamber (sav)‘Ä°slâm’a girdikten sonra, dönüş kabul edilmez.’ buyurdu. Bu sefer adam ‘Ben bu yeni dinimden dolayı herhangi bir hayır ile karşılaÅŸmadım. Gözlerimi, malımı, çoluk çocuÄŸumu kaybettim.’ dedi. Peygamber (sav) ona, ‘Ey Yahudi! Demirin, gümüşün ve altının pisliklerini ateÅŸin potada eritip giderdiÄŸi gibi, şüphesiz Ä°slâm da adamların pis(lik)lerini öylece alıp götürür.’ dedi. Bunun üzerine yüce Allah: ‘Ä°nsanların bazıları (dinin) bir tarafından Allah’a ibadet eder.’ buyruÄŸunu indirdi. Bu ayet hakkında Ä°bn Abbas (ra), şöyle demiÅŸtir: Adam Medine’ye gelirdi. Åžayet hanımı erkek çocuk doÄŸurur, atları yavrulayacak olursa bu iyi bir dindir, derdi. Hanımı doÄŸurmaz, atları da yavrulamazsa bu sefer bu kötü bir dindir, derdi. (Buhârî, Tefsir, Bab, 2.); Müfessirlerin bazıları bu ayetin Peygamber (sav)’inhuzuruna gelerek Ä°slam’a girdiklerini bildiren bedevi birtakım Araplar hakkında nazil olduÄŸunu ifade etmiÅŸlerdir. Bunlar bolluk ile karşılaÅŸacak olurlarsa, Medine’de kalmaya devam ederlerdi. Åžayet darlık ve sıkıntıyla karşı karşıya kalırlarsa, irtidad eder dönerlerdi. Ä°bn Zeyd ve baÅŸkaları ayetin münafıkların durumunu haber verdiÄŸini açıklar. Hasen’in de ‘Burada kasıt kalbi ile deÄŸil de sadece dili ile Allah’a ibadet eden münafıktır.’ dediÄŸi nakledilmiÅŸtir. (Kurtubî, El-Câmi’u Li-Ahkâmi’l-Kur’an, c. 12, s. 31, 32.)
- “Bu, senin ellerinin önden takdim ettikleridir.” ayeti, kiÅŸinin Allah hakkındaki yanlış tasavvurların zamanla söz ve eylemlerine kötü bir ÅŸekilde yansıyacağına ve bunun da hesap konusu edileceÄŸine iÅŸaret etmektedir.
- BilindiÄŸi gibi ‘mele’ ifadesiyle, toplumun siyasi anlamda ileri gelenleri, ‘mütref’ kelimesiyle de şımarık zenginleri kastedilir.
- Bu yardımda kişinin küçük düşmesi demek; çoğunlukla kişinin muhatabına kendi hayatı üzerinde sınırsız tasarruf yetkisi tanıması/vermesi anlamına gelir. Bilindiği gibi yaşamın merkezine oturtulan ve emreden bu güç telakkisi, kişiyi şirke ve dolayısıyla helake sürükleyecektir.
- Surenin 19. ayeti ÅŸu ÅŸekildedir: “Ä°ÅŸte bunlar çekiÅŸen iki gruptur, Rableri konusunda çekiÅŸtiler. Ä°ÅŸte o inkâr edenler, onlar için ateÅŸten elbiseler biçilmiÅŸtir; baÅŸları üstünden de kaynar su dökülür.” (A. Bulaç Meali); Muhtemelen 3. ayetten itibaren tabi olan ve olunan ÅŸeklinde dile getirilen iki gruptan kasıt da bunlardır.
- Bu kelime ile ilgili M. Esed’in açıklaması ÅŸu ÅŸekildedir: “Li-yekta ifadesinin ‘yol katetsin’ ÅŸeklinde aktarılması kata’a (lafzen, ‘kesti’) fiilinin bilinen deyimsel anlamına dayanmaktadır (‘mesafe kat etmek’); Ebu Müslim’in yekta ibaresine iliÅŸkin yorumu da bu yöndedir (Râzî). ‘[BaÅŸka] bir yolla’ (bi-sebebin) ifadesi ise yukarıda 12-13. ayetlerde dile getirilenlerle alakalıdır.” (M. Esed, Kur’an Mesajı, Hac suresi, 15. ayet, dipnot; 15.).
- Ayet, Allah doğru yola ulaşmayı isteyen kimseyi doğru yola yöneltecektir, şeklinde anlaşılmalıdır.
Henüz yorum yapılmamış.