Makale
Ateşe Dokunmak Veya Ateşin Bize Dokunması
Son zamanlarda sosyal medyada yaygın bir ÅŸekilde; “Bizi arkadan vuran bu Araplar, topraklarını Yahudi’ye satan ÅŸu Filistinliler!” ve benzeri ÅŸekilde öne sürülen birçok yalan, çarpıtma ve tezviratlar tekrar tekrar gündeme getirilmektedir.
Emperyalist, siyonist kökenli bu yalanlara bizleri de alet edip ümmetin direnen son kalesini, son bakiyesini de bu yalanlara inandırıp, başta Kudüs olmak üzere tüm İslam beldelerine ve orada yaşayan mazlumlara sahip çıkmamızı engellemek istiyorlar.
Velev ki; ısıtılıp ısıtılıp yeri ve zamanı geldiÄŸinde gündeme taşınan bu iftiralar doÄŸru olmuÅŸ olsun, “Senin ÅŸerefin yok mu?” diyen kâfire, benim ÅŸerefim develerimin sırtındadır diye cevap veren Ebu Süfyan ve Ebu Süfyan tipi müslümanlar tarihte olduÄŸu gibi bugün de vardır.
Bu şekilde gelişmiş sevimsiz bazı olayları fırsat bilip siyasi ayak oyunları ile iktidarı ele geçirmek veya iktidarını sürdürmek isteyen Muaviye gibi, Yezid gibi müslümanlar da tarih boyunca hep olagelmiştir.
Ancak unutmamak gerekir ki; para için dininden, yurdundan vaz geçen alçaklara savaş açan sadakatin timsali Ebu Bekir gibi, adaletin diğer adı Ömer gibi, tek başına bir ordu olan Hamza gibi, güven ve cesaretin öbür adı Ali gibi yiğitler de hep var olmuştur.
Hz. Âdem ve eylemini
Hz. Nuh ile oğlu ve karısını,
Hz. İbrahim ve babasını,
Hz. Lut ve karısını,
Hz. Yunus ve terk ettiÄŸi yurdunu,
Hz. Asiye ve kocası Firavun’u,
Hz. Musa ve aldığı canı,
Hz. Harun ve Samiri’yi
Hz. Muhammed(s) ve amcası Ebu Leheb’i hatırlayalım.
Ne yani böyle bir amcaya, ataya, babaya, evlada, eşe sahip oldu diye veya geçmişte yanlış bir iş yaptı, yanlış bir eylemin içinde oldu veya yurdunu terk etti diye, bu kutlu ve şerefli insanlara burun mu kıvıralım, omuz mu silkelim, dudak mı bükelim? Sırtımızı mı dönelim?
Kudüs başta olmak üzere, tüm İslam beldeleri ve tüm mazlum insanlara sahip çıkmak; ebetteki, şerefini develerinin sırtında arayan bugünün Ebu Süfyanlarının veya iktidara gelmek veya iktidarını korumak için her türlü siyasi entrikanın içinde olan Muaviyelerin değil, bugünün Ebu Bekirleri, Ömerleri, Hamzaları ve Alileri olan müslümanların namus ve şerefidir.
Tüm İslam coğrafyasına ve tüm mazlum insanlara sahip çıktığımız ölçüde gerçek erdem sahibi, namuslu ve şerefli olabiliriz.
Zaten böyle olması gerektiği Nisa 75 ve 139 da ifade edilmiyor mu?
Tüm şeref ve haysiyetini; emperyalist, siyonist şeytani güçlerin tarihi gerçekleri çarpıtmaları sonucunda geliştirdikleri siyasetlerle onların yanında ve onların sağladığı imkânlarda arayanlar, zulme rıza göstermiş demektir ki bu tutumdan vazgeçilmediği sürece, her iki dünyada da ateşin bize dokunması kaçınılmaz gözükmektedir.
Bugün bu yalanlara alet olanlar, istemeden de olsa ırkçı, kavmiyetçi dürtülerle hareket edip ümmeti bölenler, zalimin propagandasının etkisinde kalıp zalime meylederek mazluma sırt çevirenler, yarın bu ateşin kendilerine dokunmayacağından veya bu ateşin kendilerini de içine almayacağından emin midirler? (11/113).
Ateşe dokunduğumuza, her geçen gün de ateşin içine doğru yol aldığımıza, İslam coğrafyasının ve Ümmetin içine düşmüş olduğu bu zillet şahit değil mi?
Kendi irademizle dokunduğumuz bu ateşten kurtulmanın, yine bizim elimizde olduğunun ne zaman farkına varacağız?
Daha nasıl bir delil, nasıl bir şahit arıyoruz? Bugün bu dünyada yaşadıklarımız (30/41) öbür dünyada yaşayacaklarımızın en büyük delili ve şahidi değil mi? (17/13-14)
Yaşıyor olmak bizim için büyük bir fırsattır ve yaÅŸadığımız müddetçe de bu ateÅŸten elimizi çekerek kurtulmak veya ateÅŸe dokunmamak bizim irademizde. Ancak bu fırsatı deÄŸerlendirmeden ölürsek, bu sefer ateÅŸ bize dokunacak ve irade de artık bizde deÄŸil “Din Günü” nün sahibinde olacak…
Henüz yorum yapılmamış.