Makale
Sesimi Duyan Var Mı?
Sesimi Duyan Var Mı?
AÅŸağıda verilen tüm rakamlar Ä°stanbul BüyükÅŸehir Belediyesi’nin resmi internet sitesinden alınmıştır.
2.500-10.000 Adet Çok Ağır Hasarlı Bina,
13.000-34.000 Adet Ağır Hasarlı Bina
85.000-150.000 Adet Orta Hasarlı Bina
250.000-350.000 Adet Hafif Hasarlı Bina
10.000-30.000 Kişi Can Kaybı
20.000-60.000 KiÅŸi Hastanede Tedavi
50.000-140.000 Kişi Hafif Yaralı
530.000 Adet Acil Barınma İhtiyacı Olan Hâne
400 Adet Yanıcı Patlayıcı İhtiva Eden Binada Hasar
450 Noktada İçme Suyu Hattı Hasarı
1.500 Noktada Atık Su Hattı Hasarı
650 Noktada Doğalgaz Altyapı Şebekesi Hasarı
17.000 Adet Doğalgaz Kutusu Hasarı
26 Milyar TL. Yapısal Hasar Kaynaklı Mali Kayıp
80-100 Milyar TL. Toplam Mali Kayıp.
Bu tabloda can kaybı; Ä°stanbul nüfusunun % 0,2’sine, kullanılamayacak binalar ise toplam binaların % 15’ine karşılık gelir.
Peki, verilen bu bilgiler nedir ve ne anlam ifade eder?
Bunlar, yaşamış olduğumuz bu evrende, kar ve yağmurun yağması, rüzgârın esmesi, güneşin açması gibi doğal olan bir olayın, yani depremin oluşması sonucunda, tedbir alınmazsa nasıl bir felakete dönüşeceğini gösteren rakamlardır.
Büyük bir deprem tehlikesi altında bulunan İstanbul gibi, dünya üzerinde bulunan başka pek çok şehir de deprem, heyelan, volkan, yağmur, kar, fırtına ve benzeri doğa olaylarının tehlikesi altındadır.
Kötü yapılaşmış herhangi bir yerleşim biriminde, bahse konu bu doğa olaylarından herhangi birinin gerçekleşmesi durumunda ise o yerleşim birimi için afet veya felaket kaçınılmaz olur.
Aslında, “doÄŸal afet” diye bir ÅŸey yoktur. Olsa olsa, bu doÄŸa olaylarını, inÅŸaa ettiklerimizle felaketlere dönüştürdüğümüz gerçeÄŸi vardır.
İşte tam da burada, kendimize sormamız gereken soru şudur: Herhangi bir doğa olayı, nasıl oluyor da kentlerimizde felakete dönüşebiliyor?
Ülkemizin birçok küçük veya büyük kentinde olduğu gibi İstanbul da, yukarıda ifade etmiş olduğumuz bu doğal olaylardan biri olan deprem tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Bilindiği üzere İstanbul, Türkiye nüfusunun yaklaşık beşte birini, endüstri potansiyelinin de yarısını barındıran en büyük kentimizdir.
Yukarıda verilen rakamlara bakıldığında; Ä°stanbul’u etkilemesi beklenen depremin gerçekleÅŸmesi durumunda, büyük bir afet veya felaketle karşı karşıya olduÄŸumuz anlaşılır.
Yüksek deprem tehlikesinin yanı sıra Ä°stanbul’un sahip olduÄŸu kentsel afet riski; aşırı kalabalıklaÅŸma, hatalı arazi kullanımı ve planlaması, kötü yapılaÅŸma, yetersiz altyapı ve çevresel bozulma nedeni ile daha da artmaktadır.
Olan olmuÅŸ olmasına raÄŸmen, Ä°stanbul’da yaÅŸayan bizlerin, en azından bundan sonrası için, yaÅŸamış olduÄŸumuz bu kentin afet riskini daha da artırmamak için yapmamız gereken birçok ÅŸey olduÄŸu açıktır.
Nasıl mı?
Mesela, yerel ve genel seçimlerde bizlerden oy talebinde bulunacak olan adayların; bu büyük soruna dair ne tür çözümleri, projeleri veya stratejileri var diye sormak veya soruşturmak ile işe başlamak mümkündür.
Afetin olmasını bekleyip afetle mücadele etmek yerine yani, “Afete Hazır Türkiye” deÄŸil de, deprem, heyelan, yaÄŸmur, kar ve benzeri doÄŸa olaylarının, yerleÅŸim yerlerinde afete dönüşmemesi yönünde “Afeti ÖnlemiÅŸ Türkiye” denilebilecek ne tür proje ve alternatifleri var onlara bakmamız gerekir.
Bina ve beton çöplüğüne dönüşen kentlerimiz için, nüfus ve yapı yoğunluğunu azaltma yönünde geliştirmiş oldukları herhangi bir somut proje veya çözümlerinin olup olmadığını araştırmak elzemdir.
Ä°stanbul’da yaÅŸayanlar olarak bizler; toplam nüfusun % 0,2’sinin canını kaybedeceÄŸi (30 bin), toplam yapılarının da % 15’inin (210 bin) kullanılamayacak hâle geleceÄŸi bir kenti; hangi projelerle, deprem direnci yüksek bir kent hâline getirebilecekler?
Şehrimizi deprem direnci yüksek olan dünya kentleri seviyesine nasıl ulaştıracaklar?
Bu soruları yöneltip, verilen cevaplar ve uygulayacakları projelerle depremin afete dönüşmeyeceğinden emin olursak ancak o zaman bu işi başarmanın ilk adımlarından birini atmış oluruz.
Tüm çalışmalarını; “Merak etmeyin sizi oluÅŸan enkazdan ölü ya da diri çıkaracağız.” anlayışı ile yürüten, ÅŸehir enkaz hâline geldikten sonra da, “Sesimi duyan var mı ?” dışında çözüm üretemeyen kimselere yüz vermemeliyiz. Zira bugün sesini çıkarmayanlar, o gün, “Sesimi duyan var mı ?” sözünü duymaya hazır olmalıdırlar. O gün yaşıyorlarsa tabii…
Henüz yorum yapılmamış.