Sosyal Medya

Makale

Alıştırıldığımız Hayat

Toplumsal yozlaşmanın temeline indiğimizde karşımıza Allah Rasulü (sav) in şu tespiti çıkacaktır:

“Ä°srail oÄŸullarına eksiklikler önce şöyle girdi. Bir kiÅŸi birisiyle karşılaşıyordu ve ‘ey filan Allah'tan kork, yaptığın ÅŸeyi bırak, bu sana helal deÄŸildir' diyordu. Ertesi gün tekrar karşılaşıyor onu bu yaptıklarından engellemiyordu. Ayrıca yemek, içmek ve oturmak hususunda arkadaÅŸ oluyordu. Hepsi birden böyle yapınca Allahü Teâlâ da onların kalplerini birbirine benzetti. Sonra buyurdu:

İsrail oğullarından olup ta küfredenler Davud'un ve Meryem oğlu İsanın diliyle lanetlenmişlerdi. Bu başkaldırmaları ve aşırı gitmelerindendi.' Maide (78) bölümünü sonuna kadar okudu. Sonra buyurdu ki:

‘Hayır, Allaha kasem ederim ki siz muhakkak iyiliÄŸi emreder, kötülüğü nehyedersiniz. Zalimi durdurur, halkı onun üzerine galip getirirsiniz.” (Ebu Davud)

Ä°ÅŸte toplumların lanetlenme ve yozlaÅŸma nedeni…

Kötülüklere alışık ve kötülerle barışık yaÅŸamak…

Haramları kanıksamak ve günahları içselleÅŸtirme açmazı… Kirliliklerin kınanmaması tam tersine ahlak dışılıkların normalleÅŸmeye baÅŸlaması…

Evet, estetize edilen günahlara bir ÅŸekilde ya alışıyoruz ya da alıştırılıyoruz… Ä°ÅŸlemesek bile alışıyoruz… Alışınca ayıpsamıyoruz… Birçok olumsuzluÄŸu hayra yorumluyoruz…

Alışmak nasıl bir ruh hali acaba?

Yavaş yavaş alıştırıldığımız hayatlar ne kadar bize ait? Değerlerimiz, doğrularımız, duruşumuz, ilkelerimiz nerede duruyor?

Her ÅŸerde bir hayır arama, her yenilgide bir hikmet umma huyumuz pekte hayra alamet deÄŸil… Ya da toplumsal yozlaÅŸma, kokuÅŸma ve çürümeyi ahir zamanın kaçınılmaz kaderi görme kolaycılığını nereye oturtacağız?

Anlaşılan o ki, yavaÅŸ yavaÅŸ alışıyoruz… Törpüleniyoruz… Uyumluluk derken bir de baktık ki umursamaz olduk… Süreç içerisinde direncimiz zayıflıyor bilimcimiz köreliyor…

Birçok anormalliÄŸi yadırgamaz olduk… Tepkisizlik, tenkitsizlik muhalif damarımızı dumura uÄŸratıyor, “hayır” demeyi nerdeyse unuttuk.

Alışkanlıklarımız bizi ağırlaştırıyor. Aksiyon ve azmimizi kırıyor yoksa gazımızı mı alanlar mı var.

AÅŸamalı bir alıştırılmışlıkla karşı karşıyayız… Statükoya eklemleme noktasında risk altındayız… Dönüştürecekken dönüşüyoruz… DeÄŸiÅŸimin öznesi olmak gerekirken nesnesi olma tehlikesi içindeyiz.

Önce sinirlerimiz alınıyor, alıştıra alıştıra sıradanlaÅŸma seanslarına tabi tutuluyoruz… Tıpkı “kurbaÄŸa misalinde” olduÄŸu gibi…

Bir kurbağa kaynar suyun içine atıldığında hemen dışarı fırlar ama ılık suyun içersine atıldığında yavaş yavaş suyu ısıtırsanız suyun sıcaklığı artıkça kurbağa gevşer hatta keyif alır sonra sudan çıkacak mecali kalmaz, artan ısı ile suda haşlanır ve ölür.

Evet, insan zamanla susmaya, ezilmeye, erimeye, yenilgiye hatta sömürülmeye bile alışabiliyorlar bunu bir kader ya da kaçınılmaz bir akibet olarak görebiliyor… Kafese alıştırılan kuÅŸ misali… Dünyayı mevcut durumdan ibaret zannetme, yanılgısı.

Zaten bir anlamda alışmak yenilmek demektir… Hep aynı kalmak kendini yenilememektir, yenilenme yok yineleme var… Sonuç bağımlılık iptilasına dücar kılar…

Alışkanlık aynı zamanda ÅŸartlanmışlık, donmuÅŸluk ve duraÄŸanlaÅŸmak olarak karşımıza çıkar artık karakter de öylece ÅŸekillenir… Tefekkür melekesi iÅŸlemez olur, akıl alışkanlıkların esiridir artık.

Alışkanlıkların gücü karşısında diz çökmek durumunda kalırsınız… Anlayışımızı kısıtlayan, azmimizi kıran, irademizi sınırlayan alışkanlıklarımızdaki asabiyetler deÄŸil midir?

Alışkanlıklar bizi ruhsuzlaştırır, rutinleştirir.

Namazı bile bir alışkanlığa dönüştürürseniz ibadet âdete dönüşür.

Tesettürü alışkanlığa indirgerseniz tesettürden defile çıkarırsınız… Bu alışkanlıktan alkış bile alırsınız.

AÅŸkınlığımız yitirdikce dünyaya kötü alıştık… Arınmışlığımız gittikçe alışmadığımız kötülük kalmadı…

Kötü alışkanlıklar biliniyor, daha da kötüsü kötü alışkanlıklara müptela olanların haline ve hayatına alışıyor olmamız ve normal görmemizdir.

Bir ıslah, bir ikaz ve bir irÅŸad üzerine olmamamızdır…

Yeni durumlara karşı yeni tutumlar gerekiyor… Dinamik bir yaÅŸama donuk ve kliÅŸeleÅŸmiÅŸ cümlelerle cevap veremeyiz… Yeni hastalıklara yeni reçeteler lazım… Alıştığımız reflekslerle çağı algılamak ve kuÅŸatmak mümkün deÄŸildir…

Yeni ve zinde bir zihinle…YenilenmiÅŸ ve bilenmiÅŸ bir ruhla…. Dingin ve engin bir yürekle ancak yarınlara yürüyebiliriz…

Ama önce şu kasvet atalet yüklü alışkanlıklarımızı atmamız lazım.

“Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal.”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.