Makale
Deizm Ya Da Peygambersiz Din
Son birkaç haftadır gündemde olan “deizm/ahlaki deizm” tartışmalarına katılmak isteyenlerin öncelikle nübüvvet meselesine eğilmeleri gerekiyor. Zira deizm, Yaratıcıyı kabul etmiş olsa da O’nun dünyaya müdahalesini kabul etmiyor. Yaratıcının dünyaya müdahalesi, peygamber/ler sayesinde oluyor. Nübüvvet’i yadsımak veya yok saymak, deizm’e ikramiye çıkarmakla eşanlamlıdır. Televizyonlara çıkmayan veya çıkartılmayan, sosyal medyada “fan sayfası” olmayan birkaç isim yıllardır, “Sünnet’i yok sayarsak din anlaşılmaz, sahih Varlık anlayışına ulaşılmaz, Allah inancı eksik kalır, Kur’an mesajı fehmedilmez” demekteler. Fakat bu birkaç ismi ne duyan var ne de onların fikirlerini dolaşıma sokan var. Ama söyledikleri şeyler, doğru olmakla birlikte Müslüman olarak varoluşumuzun devamı için olmazsa olmaz ilkelerdir. Buna rağmen “sosyal medya filodoksları” –bu tabir Badiou’ya aittir, doxa sevdalılarını tanımlamak için kullanıyor- sadece Kur’an diyerek zımnen nübüvveti yadsımaktalar. Sonra da birileri kalkıp “ay efendim niye Türkiye’de deizm ve deistik etik neşv-ü nema buluyor” diyerek feryad-ü figan etmektedir. Elbette sen sadece Kur’an dersen, doğrusu İslam hadissiz İslam’dır vs. benzeri sloganlar atarsan, deizm de hortlar ateizm de.
Hans-Georg Gadamer’in çok önemli bir tezi var: “Anlamak, uygulamaktır”. Bu dinin vazedicisi, Allah’ın (c.c) biz insanlardan talep ettiklerini yaşayarak yani uygulayarak bize gösterdi. Yani İslam’ın anlam’ı, Kur’anî hakikatlerin manası, O’nun uygulamasında/uygulaması sayesinde ortaya çıktı. Sosyal medya filodokslarıysa uygulama’yı reddederek anlama ulaşmak istiyorlar. “Ne kadar boş bir çaba” diyerek geçebiliriz ama dinin temellerini bilerek ya da bilmeyerek oymakla meşguller. Bu sığ entellik teşebbüslerine birilerinin “dur” demesi gerekiyor. Aslında sosyal medya filodokslarını da çok da kınamamak lazım. Geçtikleri/aldıkları formasyon onları bu hale getirmiş. İlahiyatçıya din felsefesi dersinde nübüvvet kuramı okutmazsan, olacağı budur. Çünkü ilahiyat fakülteleri müfredatlarını anglo-sakson mantıkla inşa etmişiz, haberimiz bile yok. Hıristiyan teolojide peygamber yok ki, nübüvvet de olsun. Hal böyle olunca, onların yazdıkları veya teoloji fakültelerinde okutulan kitaplar noktası bile değiştirilmeden ithal olunmuş. Böyle bir formasyondan geçen bir ilahiyatçının Sünnet’i reddetmesine ve sadece Kur’an demesine şaşılmamalı. Bizim yörelerde bir laf var: “Âşık gördüğün çalar”.
Peki, ne etmeli?
1. Unutulmuş veya ihmal edilmiş nübüvvet bahislerine geri dönmeliyiz. Klasik düşüncemizin her üç entelektüel geleneğinde de nübüvvet’le ilgili akıla hayale gelmeyecek kadar malzeme mevcuttur. Bu malzemelerin ister olduğu şekliyle isterse de yeniden hayatiyet kazandıracak şerh ve haşiyelerle akademiye dâhil etmek gerekiyor.
2. Sosyal bilimciler hem felsefi hem teolojik hem sosyolojik hem kültürel vs. bakımlarından nübüvvet meselesini incelemeleri şarttır.
3. Din felsefesi derslerinde nübüvvet kuramına geniş yer verilmeli, “din felsefesi” isimli eserlerin ciddi tenkiti yapılmalıdır. Zira ithal “din felsefesi” başlıklı çalışmalar zaten nübüvvet’i, peygamber anlayışına sahip olmadıkları için konu edinmemekte ya da yazarı bizden, zihni yabancıdan olan Türkiyeli araştırmacılar batı formasyonuna sahip olduğu için bilerek veya bilmeyerek nübüvvet’i es geçmektedir.
Deizm, Müslüman coğrafyaya yabancı Hıristiyanca bir sorundur. Zira peygambersiz din anlayışına sahip olan her hangi bir din özellikle de Hıristiyanlık kolaylıkla bu sorunla yüzleşebilir. Ama bizler yani dini vazeden ve vazettiklerini yaşayan bir şari’ye sahip olan ümmet, şari’mizin mahiyetini, fonksiyonunu, misyonunu ve vizyonunu unutursak deist de ateist de hatta budist de oluruz.
Henüz yorum yapılmamış.