Sosyal Medya

Makale

Çok Eşlilikte Fedakârlığın Konfora Dönüşmesi

Beni çok eÅŸlilik konusunda yazı yazmaya cesaretlendiren, çok deÄŸerli aÄŸabeyim Sayın Hikmet Zeyveli’nin bir makalesidir. Yazının omurgasını da bu makale oluÅŸturmaktadır. Bunun yanı sıra bazı Müslüman çevrelerin, yapageldiÄŸi gibi konuyu, ayetin iniÅŸ sebepleri veya gerekçelerinden bağımsız, tarihi baÄŸlamından kopuk ve anlaşılmaz bir eziklik içinde, özellikle batıcı seküler çevrelerin itirazlarına cevap bulma, ikna etme gayretkeÅŸliÄŸi içine girmeleri de bu yazının yazılmasında etkili olmuÅŸtur.

Kur’an’da yer alan her hangi bir olayı, hükmü, haberi, emsal veya kıssayı, tarihi arka planından uzak ve kendi baÄŸlamından kopuk biçimde ele alarak norm belirlemeye, fıkhi hükümler geliÅŸtirmeye çalışırsak, Kur’an’ın evrensel mesajını bugüne taşımamız mümkün olmaz.

BaÅŸka bir ifade ile Kur’an’ı doÄŸru anlamak için vahyin indiÄŸi tarihsel süreci, ilk hitap çevresinin örfünü ve dilini, sosyo-kültürel yapısını dikkate almadan hareket etmemiz durumunda, vahyin günümüze aktarılmasında birçok sorunla karşılaÅŸmak kaçınılmaz olur.

Arap dili ve kültürü üzerinden inzal olan Kur’an, tek bir seferde inmediÄŸi gibi aynı zamanda, indiÄŸi ortamdaki toplumsal yapıyı da dikkate alarak, meydana gelen olaylara ve sorunlara özgün çare ve çözümler üretmiÅŸtir. Bunu yaparken de toplumun meÅŸru ihtiyaç ve beklentilerine uygun ÅŸekilde ve onlara yol göstererek, farklı zamanlar, mekânlar ve farklı olaylar üzerinden çok canlı bir diyalog içinde inzal olmuÅŸtur.

Bu ÅŸekilde inmeye baÅŸlayan ayetlere iman eden Kur’an’ın ilk muhatapları, hasbi bir karakter ve kiÅŸiliÄŸe, harbi bir tavır ve tutuma ve aynı zamanda inanılmaz bir fedakârlığa bürünüyorlardı. Bu köklü dönüşüm ve deÄŸiÅŸimin nedeni aslında; iman ettikleri ayetleri, bireysel edimlere hapsedip “fıkhi kurallar” arasında buharlaÅŸtırmadan, o ayetlerdeki temel mesajı “ahlak” edinmiÅŸ olmalarıdır.

Bu fedakârlığı gösterdiklerinde kaçınılmaz ÅŸekilde baÅŸarı elde etmiÅŸlerdir. Ta ki; Bedir’de gösterilen fedakârlığın, Uhud’da konfora (ganimet) dönüşmesine kadar. Bu ganimet (konfor) arzusunun getirdiÄŸi akıbetin faturası ağır olmuÅŸ ve bazı sonuçlarının izalesi de yine baÅŸka bir fedakârlıkla giderilebilmiÅŸtir. Ne ilginçtir ki; o gün özveri isteyen çok evlilik konusu, sonraki nesillerden bazıları için yeniden konfora dönüşmüştür.

BilindiÄŸi gibi Kur’an’da anlatılan pek çok konu veya olay, yine birçok nedenle; sonraki nesiller tarafından gerçek anlamı veya kastı dışına çıkarılmıştır. Bunun sonucunda, ayetlerde verilmek istenen evrensel mesajın yerini, yerel kalıplar ve araçlar almaya baÅŸlamıştır. Böylece yaÅŸanan olaylardan veya anlatılan kıssalardan ders almak ve onlardaki mesajı ahlak edinmek yerine, olayı veya kıssayı literal/lafzi bir okuyuÅŸla salt “fıkhı ilkelere” hapsederek, ahlaki ilkelerin buharlaÅŸmasına sebep olunmuÅŸtur.

Konuyu somut bir şekilde Nisa suresinin 3. ayeti üzerinden izah etmeye çalışalım.

“EÄŸer yetimler hakkında âdil davranamayacağınızdan endiÅŸe ediyorsanız, o zaman, sizin için meÅŸru olan kadınlardan ikiÅŸer, üçer dörder… nikâhlayın. Åžayet, aralarında adaletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane ile yetinin. (...) Haksızlık etmemeniz için en uygunu budur.”

Söz konusu ayet, tarihi arka plan göz ardı edilmeden ve baÄŸlamından koparılmadan okunduÄŸunda görülecektir ki; genel anlamda burada ne “dört kadınla evlenme izni” ne de evliliÄŸi “dört ile sınırlandırma” konusu vardır. Sadece ve sadece “çok özel bir durum” veya “olaÄŸanüstü bir hal” için, “birden fazla evliliÄŸe teÅŸvik” söz konusudur. Bu “olaÄŸanüstü hal” veya “özel durum”, bir savaÅŸ sonrası durumudur ki; bu savaÅŸ Uhud savaşıdır.

Bilindiği gibi Uhud savaşına katılan 700 civarı Müslümanın yaklaşık yüzde onu, yani 70 civarı Müslüman şehit olmuş ve bunlardan geriye kalan dul eşlerinin ve çocuklarının koruma altına alınması, onlara sahip çıkılması yani himaye edilmesi gündeme gelmiştir.

Tam anlamıyla bir devleti olmayan, maddi imkânları kısıtlı, hiçbir sosyal güvencenin bulunmadığı, özellikle de yetim ve çocuklu dul kadınlar için en güçlü korumanın evlilik olduğu bir toplumda, birden fazla evliliğe razı olmaktan başka bir çözümün olmadığını görmek zor değildir. İlahi emrin Müslümanlardan istediği de zaten bu olmuştur.

Sağ kalanların, kendi eş ve çocuklarını bile kıt kanat geçindirebildikleri, şartların daha da kötüleştiği savaş sonrası bir ortamda, İlahi emir gereği yetim kalan çocuklu dul kadınların evlilik yoluyla himaye altına alınmasının istenmesi, bu insanlar için fedakârlık değil de nedir?

SavaÅŸ sonrası böylesi zor bir ortamda Müslümanlar birden fazla evliliÄŸe teÅŸvik edilmiÅŸ, erkek olsun kadın olsun fark etmez, evli çiftlerden böylesi bir fedakârlık istenmiÅŸtir. Burada özellikle dikkat etmemiz gereken diÄŸer önemli husus da; savaÅŸ ÅŸartları dışında, yani normal ÅŸartlar altında, ideal evliliÄŸin ‘tekeÅŸlilik’ olduÄŸunun dile getirilmesi hususudur.

Dikkat edilirse ayette, ‘yetimler hakkında adil davranamamak’ ve “haksızlığa düşmek endiÅŸesi” dile getirilmektedir. Bu faktörlerin veya böylesine “çok özel bir durum” veya “olaÄŸanüstü bir hâl”in olmadığı ortamlarda, özellikle de günümüzün yanlış temayülü içerisinde, birden fazla evliliÄŸe yol aramak, ilgili bu ayetleri çarpıtmadan mümkün olmaz.

Hiç hesapta olmayan ciddi bir sorunu, o günkü ma’ÅŸeri vicdanın da reddedemeyeceÄŸi biçimde toplumsal bir soruna dönüşmeden çözen Ä°lahi bir emrin; zaman içinde salt “fıkhi ilkelere” hapsedilmesiyle, verilmek istenen mesajın, bu ilkeler arasında nasıl kaybolduÄŸunu ve zaman zaman da bir nevi konfora nasıl dönüştüğüne dikkat etmek gerekir.

BaÅŸta Allah Resulü (s) olmak üzere, vahye muhatap ilk toplumun yapageldiÄŸi gibi Kur’an’ın temel mesajını ahlak edinebilmenin yolu; Kur’an’a, iki kapak arasında olmuÅŸ bitmiÅŸ ve kapanmış olayların anlatıldığı (Vay be! MüthiÅŸ! Hımm! diyerek geçiÅŸtirilen) bir kitap gibi deÄŸil, mevcut durumlara, olaylara ve ihtiyaçlara cevap veren, özgün çözümler sunan, açık bir diyalog süreci içinde bize iniyormuÅŸ gibi davranmamız halinde ancak mümkün olacaktır. Ä°ÅŸte o zaman, vahiyle hayatı buluÅŸturmuÅŸ ve o günkü ma’ÅŸeri vicdanın secde ettiÄŸi o “ahlak”a, bugünkü ma’ÅŸeri vicdanın da teslim olması mümkün olacaktır.

Son söz:

“…Allah her ÅŸeyi aslıyla bilir, ama siz bilmezsiniz.” (2/232

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.