Sosyal Medya

Makale

Secde Suresi Bağlamında Vahye Saygı Göstermek

-Allah her zaman konuÅŸur ve O konuÅŸtuÄŸunda teslim olunur-

Vahiy, Allah katından indirilen gerçek bir olgudur. Arıya bal yapmasını öğretmek de insana edepli durmasını söylemek de vahyin bir ürünüdür.

Bu anlamda Allah, kullarıyla ilk andan itibaren mütemadiyen konuÅŸmuÅŸtur. Tabiatı gözlemleyerek yaratılışa ÅŸahit olan dikkatli bir göz, hem teorik hem de bunu takip eden gerçek pratik uzanımlar açıdan Allah’ın sözlerinin tükenmediÄŸini/tükenmeyeceÄŸini fark eder. Bu anlamda yaÄŸmurun yaÄŸması, aÄŸaçların meyveye durması ve denizlerin dalgalanması, onun konuÅŸmalarından birer örnek olduÄŸu gibi gönderdiÄŸi kitaplar da kelâmının bir parçasıdır. Onsuz ne bir çiçek açar ne de hakikatten baÅŸka kök salacak bir damar bulunur. (1)

Secde suresi, başından sonuna Allah’ın âlemle ilgisinin insanla gerçekleÅŸen kısmının da aynı doÄŸal sürece tabi olduÄŸunu; gökleri ve yeri yaratan iradenin, indirilen kitaplar marifetiyle insanın yapıp-ettiklerine karşı da kayıtsız kalmadığını/kalmayacağını vurgular.

Yaratma ve emretme O’nun filleridir. Zira yaratan, emretme hakkına da sahip olur. Aslında her yaratma bir sözdür. Ve emretmekle korunur. Allah, âlemi insan için yaratmış, devamında korunması, ihya ve imarından da onu sorumlu tutmuÅŸtur. Bu anlamda secde etmek, O’nun yaratması ve emretmesi karşısında teslim olmayı hatırlatır.

Secde Suresinin Bağlamı

Bismillahirrahmânirrahîm

1, 2. Elif-Lâm-Mîm. Bu Kitab’ın indiriliÅŸi, hiç şüphe yok ki âlemlerin Rabbindendir. (2)

Secde suresi baÅŸtan aÅŸağı bu ilk ayetin açılımını yapar. Kitab’ı âlemlerin Rabb’i indirmiÅŸ, yani yaratıcı irade kullarıyla konuÅŸmuÅŸtur. Buna göre Allah’ın yaratıcı olması, konuÅŸmasını, konuÅŸması da Kitab’ın indirilmesini gerekli kılmaktadır. (3)

3. Ama onlar, [o hakkı inkâr edenler,] ‘Onu [Muhammed] uydurdu!’ diyorlar. Asla! O, Rabbinden gelen bir hakikat olup senden önce hiçbir uyarıcı ile karşılaÅŸmamış olan [bu] halkı doÄŸru yola gelsinler diye uyarabilmen içindir.

Kâfirlerin vahiy karşısındaki ilk ÅŸaÅŸkınlıkları daha önce uyarılmamış olmalarından kaynaklanır. Kitab’ı indiren ve bu yolla kullarıyla iliÅŸki kuran âlemlerin Rabb’i olduÄŸu hâlde onlar, bunu “Muhammed uydurdu.” derler. Oysa Kitab’ın doÄŸru yolu tarif eden içeriÄŸi, Muhammed (sav)’i de aÅŸan ve ortak aklın çıkarımlarına dayanan önemli bir delildir.(4)

Allah’ın âlemlerin Rabb’i olması, Kitab’ın onun tarafından indirildiÄŸi hususunu yeterince açıklar. TavÅŸanından karıncasına denizinden akarsularına kadar bütün âlemi en ince ayrıntısına kadar ölçülü bir biçimde meydana getiren Allah’ın yaratması, zaten kullarıyla konuÅŸmasıdır. Åžimdi bunu vahiy indirerek yapıyor olması nasıl yadırganabilir!

Önceki “Bu Kitab’ın indiriliÅŸi, hiç şüphe yok ki âlemlerin Rabbindendir.” ayeti, insana “Seninle konuÅŸan benim.” der. Ä°nkâr eden muhataplar buna ( افْتَرٰیهُ ) “O’nun (Muhammed’in) iftirası” derler. Ä°ftira, bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yüklemektir. Söz konusu “iftira” kelimenin seçimi, muhatapların Allah’ı kabul ettiÄŸini ama konuÅŸmadığını iddia ettiklerini dile getirir. Bu nedenle onlara yaratılıştan örnekler verilir. Böylece her yaratılışın bir konuÅŸma olduÄŸu ve her ÅŸeye hâkim ölçülü bir yaratmanın onları dışarıda bırakmadığını anlamları istenir.

4. Allah’tır gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunan her ÅŸeyi altı devrede yaratan ve sonra Kudret ve Hâkimiyet Tahtı’na oturan; [Hesap Günü] ne sizi O’ndan koruyacak, ne de size ÅŸefaat edecek birini bulamazsınız: hâlâ düşünüp ders almaz mısınız?

Âlemin altı evrede yaratılması, takdir edilen her ÅŸeyde bir amaç gözetildiÄŸine delâlet eder. Nitekim hâkimiyet tahtına oturmak da tabiatın belli bir ölçü içerisinde sevk ve idare edildiÄŸini izah eder. YeÅŸil otlağın, kurumuÅŸ çöpe dönüşünceye kadar geçirdiÄŸi evreler ve bunun sürekli tekrar etmesi gibi…

Burada Allah’ın gökleri ve yeri belli aÅŸamalardan geçirerek yaratması ve ardından yarattığı her ÅŸeye hâkim olduÄŸunu gösterecek ÅŸekilde ölçü koyması, Allah’ı insanın dostu ( وَلِىٍّ ) yapar. Yaratılmış her ÅŸeyin insana hizmet etmesi de bunu gösterir. Buna göre gökleri ve yeri insanın emrine amade kılan bir Ä°lah’ın kullarından ayrı ve uzak kalması, onları başıboÅŸ bırakması nasıl düşünülebilir? Âlemdeki ölçülü hâl, Allah’ın insana deÄŸer verdiÄŸini ve yaratmayı onun için sürdürdüğünü açık seçik ilan eder.

5, 6. Göklerden yere kadar bütün mevcudatı O düzenleyip yönetir ve sonunda tümü, sizin hesabınızla bin yıl [kadar] süren bir Gün’de [yargılanmak üzere] O’na yükselir. (5) Yaratılmışların kavrayış alanının ötesindeki ÅŸeyleri de, duyuları ve akıllarıyla kavrayabildiklerini de bilen O’dur; O, kudret sahibidir, rahmet kaynağıdır.

Ayette geçen “Ä°ÅŸleri O yönetir.” ( يُدَبِّرُ الْاَمْرَ ) ifadesi, Allah’ın gökten yere ( مِنَ السَّمَاءِ اِلَى الْاَرْضِ ) kadar var olan her ÅŸeyle ilgili tasarruflarını dile getirir. Bunun içine insanla ilgili olan iÅŸler de girer. Nitekim bütün mevcudatın merkezinde zaten insan vardır ve gerek yaratılan gerekse düzenlenen her ÅŸey, onun yararına gerçekleÅŸir. Sonra yeryüzünde olup bitenlerin bilgisi, Allah’a yükselir. (6) O’nun emri, yeryüzüne gökten iner, ardından bu emre uygun olarak kullarından sudur eden söz ve ameller de O’na döner.

Göklerden yere kadar her ÅŸeyi O yaratıp düzenler. Emir ve yasaklarını elçiler ve kitaplar aracılığıyla bildirmesi de bunlardan biridir. Ve O’nun olup-bitenden günü gününe haberdar olması da bu iÅŸleyiÅŸin bir parçasıdır. Hem de sizin saydığınız bin güne bedel bir günde. (7)

YükseliÅŸin insan hesabına göre bin yıl kadar süren bir güne denk düşmesi, Allah’ın azametine iÅŸaret eder. Böylece müşrik zihnin, Allah ile âlem arasındaki iliÅŸkiyi O’nun gücünü düşünerek anlaması beklenir. Allah, insanın tahayyül edemeyeceÄŸi kadar uzakta ama bunu bir güne indirebilecek kadar da yakındır. O kadar yakındır ki hesabı günlük tutar.

Ayetler, Allah’ın indirdiÄŸi vahyi ona iftira olarak algılayan müşriklere onu sadece yaratıcı olarak kabul etmelerinin doÄŸru olamayacağını yaratmanın devamında emretmeyi ve hesap sormayı da gerektireceÄŸini açıklar.

Müşrikler, Allah’ın azametini ve dünyaya uzaklığını, olup biten iÅŸlere karışmadığıyla iliÅŸkilendirmiÅŸ olmalıdırlar. Buna göre O’nun kullarıyla konuÅŸması mümkün deÄŸildir. Dolayısıyla Muhammed (hâşâ) O’na iftira atmaktadır. Böylece hem Allah’a inandıklarını hem de hayatlarına karışmadığını tescil etmiÅŸ olmaktadırlar. Elbette bu, kiÅŸiye zevklerinin peÅŸinde koÅŸma imkânı veren gizli bir inkârdır.

Allah’ın gizli ve açık her ne varsa bilmesi, hayata dair emir ve yasaklar vaz etmesini gerektiren önemli bir sâiktir. Ayetin devamında ( عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ ) “Görüneni de görünmeyeni de bilir.” denilmesi, meselenin insanla ilgisine iÅŸaret eder. BaÅŸka bir açıdan “göklerden yere kadar bütün mevcudatı O’nun düzenleyip yönetmesi ve sonunda insanın hesabıyla bin yıl kadar süren bir günde O’na yükselmesi”, kendisinden sonra gelen ayetle açıklık kazanır. Dolayısıyla bu ifade, Allah’ın görünen ve görünmeyen her ÅŸeyi bildiÄŸini ve kaydettiÄŸini anlatır. Şüphesiz bu vurgu, bir yandan Rabb’in yarattıklarıyla ilgisini kanıtlarken diÄŸer yandan muhatabı hesap verme bilincine taşımak ister. BaÅŸka bir ifade ile “Muhammed uydurdu.” demek, “Ben hesap vermek istemiyorum.” demektir.

7-9. O, yarattığı her ÅŸeyi en mükemmel ÅŸekilde yapandır. Nitekim Allah, insanın yaratılışını balçıktan baÅŸlatır. Sonra basit bir sıvı özünden soyunu sürdürür. Sonra ona [yaratılış] amacına uygun bir ÅŸekil verip kendi ruhundan üfler ve [böylece, ey insanoÄŸlu,] sizi hem iÅŸitme ve görme [melekeleri] hem de düşünce ve duygularla donatır: [Buna raÄŸmen] ne kadar da az şükrediyorsunuz! (8)

Ä°nsanın yaratılışı da tabiatta olduÄŸu gibi aÅŸama aÅŸama gerçekleÅŸmiÅŸtir. Yaratma iÅŸinin insana can, nesil ve amaç verinceye kadar devam eden süreli hâli ve özellikle kiÅŸinin düşünme melekeleriyle donatılması, şükretmesini gerektirir. Bir önceki ayet, Allah’ın güçlü ve rahmet sahibi ( الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُ ) olduÄŸunu bildirir. Ä°nsanın donanımı da bunun tezahürleri sayılır. Yaratılışının her aÅŸamasında Rabb’inin dokunuÅŸları bulunan insanın yüzünü saygıyla yaratıcısına çevirmesi için ziyadesiyle gerekçe mevcuttur.

10. Nitekim [çoÄŸu] insanlar, ‘Ne! Biz [ölüp] toprağın altında kaybolduktan sonra yeni bir yaratılış eylemi sonucunda [hayata yeniden döndürülmüş] mü olacağız?’ derler. Hayır, ama [böyle söyleyerek] Rablerine kavuÅŸacakları gerçeÄŸini inkâr ederler!

Yaratan, ÅŸekil veren, ölçüsünü koyan ve belli bir amaç belirleyen ve insanı düşünme yetisiyle donatan Allah’ın bütün bu aÅŸamaları tekrar yapabilmesi, nasıl inkâr edilebilir! Tabiattaki dönüşümleri ve insanın doÄŸumunu binlerce kez izleyen birinin Allah’ın tekrar yaratamayacağını düşünmesi gerçekten budalalıktır. Dolayısıyla bu inkâr, bir delile dayanmaz. Ä°nsanın hesap vermek istememesinden kaynaklanır.

11. De ki: ‘Sizin için görevlendirilmiÅŸ olan ölüm meleÄŸi [bir gün] sizi toplayacak ve sonra (hep birlikte) Rabbinize döndürüleceksiniz.’

Ölüm, insanın ebediyen yaşayamayacağını gösterir.

12. KeÅŸke, günaha batmış olanların [Hesap Günü] Rablerinin huzurunda baÅŸlarını öne eÄŸerek, ‘Ey Rabbimiz! [Åžimdi] görmüş ve duymuÅŸ olduk. Öyleyse bizi [yeryüzündeki hayatımıza] geri döndür ki doÄŸru ve yararlı iÅŸler yapalım: çünkü [artık hakikate] kanî olduk!’ dedikleri zaman[ki hallerini] bir görsen!

Ahirette hesap verirken insanın “Ey Rabbimiz! [Åžimdi] görmüş ve duymuÅŸ olduk.” demesi, bir deÄŸer ifade etmez. O sesi hesap gününden önce duyması ve gereÄŸini yapması gerekir. (9)

Ahiretin varlığına inanmak, kişinin sâlih ameller işlemesini zorunlu kılar. İnsan isteyerek ya da istemeyerek sonunda teslim olmak mecburiyetinde kalacaktır. Ama işin sonunda, insanı ve toplumu barış ve huzura taşıyan işlere karşı çıkmanın bedeli ağır olacaktır. Öyleyse pişman olmadan önce bu teslimiyeti, şimdi göstermesi gerekir.

13. EÄŸer dileseydik her insanı doÄŸru yola ulaÅŸtırırdık: fakat [böyle olmasını dilemedik -ve sonuçta] ÅŸu vaadim doÄŸru çıkacak: ‘Cehennemi mutlaka görünmeyen varlıklar ve insanlarla dolduracağım!’

Allah, buraya kadar âlemi altı günde yarattığından; sonra insanı basit bir sıvı özünden yaratıp soyunu sürdürmesini saÄŸlayacak ÅŸekilde canlandırdığından ve bu ÅŸekilde bir daha yaratabileceÄŸini kanıtlayarak ahiretteki piÅŸmanlığından, yani insanın “Bizi [yeryüzündeki hayatımıza] geri döndür ki doÄŸru ve yararlı iÅŸler yapalım.” diyeceÄŸinden bahseder. Buna karşılık “EÄŸer dileseydik her insanı doÄŸru yola ulaÅŸtırırdık.” cevabı, “Senin dünyadayken özgürce seçimlerini yok etmemi mi istiyordun.” demektir.

Yeryüzünde kötülüklerin artması, insana tanınan seçme kabiliyetinin bir sonucudur. Kendisi için son derece kıymetli olan bu özelliğini, dünyayı berbat bir yer yapmak için kullanması, onun suçudur. Ve bedelini mutlaka ödeyecektir. (10)

İnsanı doğru yolu tutmaya zorlamak, iyiliği yok etmeye çalışmaktır. Kötülük yapanları serbest bırakmak da aynı kapıya çıkar. Vahyin işlevi, iyiliği mükâfatlandırmak kötülüğü ise cezalandırmaktır. Buna göre adalet düşüncesi, ahiretin varlığını gerekli kılan yegâne sâiktir.

14. [Ve Allah, günahkârlara şöyle seslenecek:] ‘O hâlde, bu [Hesap] Günü’nün gelip çatacağını umursamamanın [cezasını] çekin bakalım ÅŸimdi! [Artık] Biz de sizi bıraktık: öyleyse, yapmış olduÄŸunuz [her türlü kötülük]ten dolayı [bu] ebedî azabı tadın!’

Hesap vermeme düşüncesi, kötülük yapmaya sebep olur. Kişinin yaptıklarının sorumluluğunu yok sayması, ahiretini de heba eder. Buna göre insanın ahireti unutması, kendisini unutması anlamına gelir. Zira kötülükler, asla cezasız bırakılmayacaktır.

15. Bizim mesajlarımıza [gerçekten] inananlar, ancak, kendilerine tebliğ edildiği zaman önünde derin bir hayranlık ve saygıyla eğilenlerdir; [onlar,] Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltenler ve asla büyüklük taslamayanlardır.

Bu ayet, surenin omurgasıdır. Yaratılıştaki incelikleri fark edenler, âlemlerin Rabb’inin takdirine teslim olurlar. Tabiattaki hârikulâde sanatı seyredenler, O’nun kullarıyla konuÅŸmasını yadırgamazlar. Ä°nsan, çevresinde izlediÄŸi yaratılış örneklerinden sonra Kitab’ın ayetlerini de hayret ve saygıyla karşılamalıdır. Secde etmek, bu teslimiyetin bir göstergesidir.

Âlemin yaratılışı, Allah’ı övmekten baÅŸka yol bırakmaz. O’nu övmek, doÄŸru ve yararlı iÅŸler yapmayı ilzam eder. Nitekim hamd etmek de yaratılış karşısında şükretmeyi ve bunun gereÄŸini yapmayı (kulluk) gerektirir. Nitekim vahyin getirdiÄŸi mesajları inkâr etmek, büyüklenmeye yol açar. Oysa âlemdeki düzen insana mütevazı olmayı öğretir. Nihayet yaratılış bütün insanları eÅŸitler.

Surenin başında “Bunu Muhammed uydurdu.” diyenlere karşı Kitab’ı indirenin âlemlerin Rabb’i olduÄŸu vurgulanır. Ardından Allah’ın yaratmasındaki örnekler verilerek onun zaten bu ÅŸekilde konuÅŸtuÄŸu anlatılmıştır. Böylece Allah’ın kullarıyla diyaloÄŸa girmesinin gayet normal ve gerekli bir iÅŸ olduÄŸu anlaşılır.

16. [Onlar,] yataklarından [geceleri] kalkarak korku ve ümit içinde Rablerine yalvaranlardır ve kendilerine geçinmeleri için verdiğimizden başkalarına harcayanlardır.

Namaz, sadece Allah’ın önünde eÄŸilmeyi temsil eden bir özgürlüğü; infak ise sosyal adaleti saÄŸlar. Onlar, hem kendilerinin hem de baÅŸkalarının özgürlüğüne önem verirler. Nitekim kâfirlerin inkâr ettiÄŸi vahyin amacı, insanın dünyada da ve ahirette de güzel sonuçlar almasıdır. Buna göre Allah konuÅŸtuÄŸunda onu dinlemek ve cevap vermek gerekir.

Rabb’e yalvarmak (يَدْعُونَ رَبَّهُمْ ), insanın karşılaÅŸtığı her sorunda O’na baÅŸvurması/çağırması, yani vahyi dikkate alması anlamındadır. Korku ve ümit içinde ( خَوْفًا وَطَمَعًا ) bulunmak, hesap vereceÄŸi bilincinde hareket ederek gelecekten ümitvâr olmaktır. Vahiy, Allah’ın konuÅŸmasıdır. Allah’ın konuÅŸması önünde saygıyla eÄŸilip teslim olanların yakarışı, onların da Rableriyle konuÅŸmasını gerektirir. Bu diyalog, insanı sahip olduÄŸu her ÅŸeyi paylaÅŸmaya götürür.

17. [Böyle davranan müminlere gelince,] yaptıklarından dolayı mükâfat olarak [öteki dünyada] onları şimdiye dek gizli kalan hangi mutlulukların beklediğini kimse tahayyül edemez.

Allah konuştuğunda teslim olan ve bu konuşmaya olumlu cevap verenler, hayal edemeyecekleri nimetlerle karşılaşacaklardır.

18. Zaten, [bu dünyada] iman etmiş olan kimse, yoldan çıkmış biriyle hiç mukayese edilebilir mi? Bunlar [elbette] bir olamazlar!

Vahyin getirdiği ölçülere tabi olduğu için âlemdeki düzene saygı duyup koruyan biri ile suç işleyenler nasıl mukayese edilebilir?

19. Ä°man edip doÄŸru ve yararlı iÅŸler yapanlara gelince: yaptıklarına karşılık [Allah’tan] bir mükâfat olarak onları dinlenip huzur bulacakları bahçeler beklemektedir.

Sure bağlamında iman, Vahye saygı göstermek, göklerin ve yerin muazzam yapısının bir yaratıcının elinden çıktığını kabul etmektir. Salih amel, ise bu yapıyı korumak için elinden geleni yapmaktır. Önemli olan, yaratılışta ölçü ve amaç barındıran işleyişe katılmak, yani dünyanın bütün güzellikleriyle herkes için yaşanabilir bir yer olmasına çalışmaktır.

20. Sapmışların varacakları yer ise ateÅŸtir: ondan kurtulmak için her çırpınışlarında yeniden içine atılırlar ve kendilerine, ‘Yalanlamış olduÄŸunuz ateÅŸin azabını [ÅŸimdi] tadın bakalım!’ denir.

Yalanlamak, vahyin ölçülerinden yüz çevirmektir. Oysa hakikati yalanlamanın sonuçları çok ağır olacaktır. Çünkü inkâr ederek sebep oldukları kargaşa, bir hayli can yakıcıdır. Bu nedenle onların da canları yanacaktır.

21. Fakat o şiddetli azab[a onları mahkûm etme]den önce belki [pişman olup] yollarını düzeltirler diye hemen yanı başlarındaki azabı tattıracağız.

Ä°nsanın başına gelen musibetler, kendi yol açtığı sorunlardan kaynaklanır. Bir düzenin bozulması, da Allah’ın yaratmasındaki uyuma iÅŸaret eder. BaÅŸka bir ifade ile insanın yaptıklarının bedelini ödemesi, Allah’ın onlara verdiÄŸi bir cevaptır. Böylece âlemi fesada verenlerin sorumlu olduÄŸu belli olur. Nihayet dünyada ödenen bedeller, yaratılıştaki ölçüyü fesat edenler için takdir edilen azabın bir parçasıdır. Bu açıdan zarar görmek, piÅŸman olmaya kapı aralar. Ve belki doÄŸru iÅŸler yapmaya vesile olur.

22. Kendisine Rabbinin mesajları aktarıldığında onlara sırtını dönenden daha zalim kim olabilir? [Bu şekilde] günaha batmış olanlardan öcümüzü mutlaka alacağız!

Rabb’in mesajlarına sırtını dönmek, iyi ve güzel olan her ÅŸeyin boy atmasına engel olmak anlamı taşır. Zira bu ÅŸekilde hiçbir ÅŸey yerine oturmaz. Bir hakkın teslim edilmemesi veya bir hukukun çiÄŸnenmesi anlamında bir ÅŸeyin yerine oturmaması, zulüm doÄŸurur. Yaratıcının hakkını çiÄŸnemek ise en büyük zulümdür. O hâlde Allah konuÅŸtuÄŸunda sırtını dönmek, yaratılışa ihanet sayılır.

Özgürce yapılması gereken doğru eylemlere karşı çıkanlar, günah işleme iştahlarına gem vuramayanlardır. Fakat bu şekilde sebep oldukları kötülüklerin bir bedeli mutlaka olacaktır.

23. Gerçek ÅŸu ki [ey Muhammed,] Biz vahyi Musa’ya [da] tevdî etmiÅŸtik: öyleyse [sana ilettiÄŸimiz vahiyde] aynı [hakikat] ile karşılaÅŸacağından kuÅŸkuya düşme! Ve [nasıl ki] o [önceki vahy]i Ä°srailoÄŸulları için bir rehber kıldık.

Musa (as)’ya vahyedilmesi, diÄŸer bütün elçiler gibi âlemlerin Rabb’inin bir konuÅŸmasıdır. Ä°nkâr edenler, o zaman da aynı kör taassubu göstermiÅŸlerdir. (11)

Gönderilen bütün elçiler ve kitaplar, Allah’ın kullarıyla konuÅŸmasıdır. Bundan yüz çevirmek dünya tarihine sırtını dönmektir. Vahyin yüzyıllara baliÄŸ serencamı, müminleri üzerinde yürüdükleri yolun doÄŸruluÄŸu konusunda mutmain kılmalıdır. (12)

24-26. Ve [nasıl ki] sabredip mesajlarımıza tereddütsüz inandıkları zaman, onların içinden, buyruklarımız doğrultusunda [kavimlerini] hidayete ulaştıran önderler çıkardık, [işte böylece, ey Muhammed, sana vahyedilmiş olan ilahî kelâm için de aynı şey geçerli olacak.] Şüphe yok ki Allah, ihtilaf ettikleri bütün konularda Kıyamet Günü insanlar arasında bir hüküm verecektir. [Fakat] onlar, [o hakikati inkâr edenler,] kendilerinden önce gelip geçmiş kaç nesli -bugün yurtlarında dolaşıp durdukları [kaç toplumu]- yok ettiğimizi görüp ders almazlar mı? Bunda elbette açık dersler vardır: hâlâ dinlemezler mi?

Ve [nasıl ki] sabredip mesajlarımıza tereddütsüz inandıkları zaman, onların içinden, buyruklarımız doğrultusunda [kavimlerini] hidayete ulaştıran önderler çıkardık, [işte böylece, ey Muhammed, sana vahyedilmiş olan ilahî kelâm için de aynı şey geçerli olacak.] Şüphe yok ki Allah, ihtilaf ettikleri bütün konularda Kıyamet Günü insanlar arasında bir hüküm verecektir.

Bu mesajlara iman edildiÄŸinde geçmiÅŸ vahyin izleyicilerini de doÄŸru yola çıkarmıştır. Allah’ın emirlerine teslim olunduÄŸunda toplumların nasıl baÅŸarılı sonuçlar aldığı bilinir. (13) Şüphesiz tarih, ders almak için bir hayli dikkate deÄŸer veriler taşır.

Allah’ın kıyâmette insanlar arasındaki ihtilafları çözeceÄŸi bilgisi, son sözü söylemesi, yani yine konuÅŸmaya devam etmesi manası taşır. (14)

27. Üzerinde ot bitmeyen kuru topraklara yağmur indirip kendilerinin ve hayvanlarının yiyeceği bitkileri bizim yeşerttiğimizi görmezler mi?

Kuru toprağın suyla hayat bulması, yaratmanın en canlı örneğidir. Tek başına bu ölçü bile insana verilen değerin her şeyden fazla olduğunu gösterir. Zira toprak ve suyun işlevi olmaksızın, insanın hayatını devam ettirebilmesi imkânsızdır. Buna göre kuru toprağın canlanması da bir nevi onlara verilen mesaj, yani ilahi kelamın bir işaretidir.

28, 29. Ama onlar: ‘EÄŸer söylediÄŸiniz doÄŸru ise, bu nihaî karar ne zaman verilecek?’ diye soruyorlar. De ki: ‘Nihaî Karar Günü, [hayatları boyunca] hakikati inkâr etmiÅŸ olanlara ne [yeni fark ettikleri] imanları bir fayda saÄŸlayacak, ne de kendilerine bir mühlet verilecektir.’

Somut bir biçimde insanın yapıp-ettiklerinden doÄŸan kötü sonuçlar ortadayken, kıyametin kopmasını istemek ve bunu da Allah’ın varlığının delili saymak koyu bir cehaletin örneÄŸidir. (15) Özellikle ahiretin varlığını Allah’ın son sözünü söylemesine baÄŸlamak, suç iÅŸlemeye devam etmek istemekle aynı yönde ilerler. Çünkü vahyin ölçülerinin insanı ve yaÅŸadığı ortamı korumaktan baÅŸka bir iÅŸlevi yoktur. (16)

Dünya geri dönülemez şekilde mahvolduktan sonra pişman olmak bir işe yaramaz. Ders almak için bütünüyle yok olmayı beklemek, suç işlediği için hesap vermekten kaçınmak anlamına gelir. (17)

30. Artık onları kendi hallerine bırak ve onların beklediği gibi sen de [hakikatin ortaya çıkmasını] bekle.

Surenin başından sonuna kadar Allah’ın konuÅŸmasının örnekleri, ÅŸu ÅŸekilde verilir:
Allah sizinle konuşmak için Kitap indirmiştir. (2)
Bununla size doğru yolu göstermek ister. (3)
Her şeyi ölçülü bir şekilde yaratması da bir nevi konuşmasıdır. (4)
Yaptıklarınızı günbegün kaydetmesi de her şeyi bilmesi de rahmetinin izlerini taşımanız da bu diyaloğun bir parçasıdır. (5, 6)
Sizi balçıktan yaratıp şekil ve can vermesi hatta düşünme melekeleriyle donatması da. (7-9)
Ä°lkinde olduÄŸu gibi yeniden yaratmak da O’na ait bir sözdür. (10, 11)
Onun sesini şimdi duymanız gerekir. Yoksa ahirette bu sizin için bir pişmanlık olacaktır. (12)
Suç iÅŸleyenleri cezalandıracak olması da O’nun sözüdür. (13, 14)
Allah konuÅŸtuÄŸu zaman size gereken büyüklük taslamayı bırakıp O’na hamd ederek teslim olmaktır. (15)
Samimi bir teslimiyetin tezahürü Allah’a yakarmak ve sahip olduklarını paylaÅŸmaktır. (16)
Ki bu tutumunuz da ileride mükâfatlandırılacaktır. (17)
Buna göre iman etmiş olan kimse, yoldan çıkmış biriyle hiç mukayese edilemez. (18)
İmanlarını sâlih amellerle destekleyenleri içinde huzur bulacakları bahçeler beklemektedir. (19)
Sapmışların varacakları yer ise ateştir. (20)
Dünyada ödediğiniz bedeller de size verilen cevaplardır. (21)
Allah konuştuğunda arkasını dönenden daha zalim kim olabilir. (22)
GeçmiÅŸte Allah’ın Musa ile konuÅŸması da Ä°srailoÄŸulları için bir rehberliktir. (23)
Daha önce helak edilen kavimlerin durumu da bu rehberlikten yüz çevirmenin cezasıdır. (24-26)
Kuru toprağın canlanması da Allah’ın sözüyle olur. (27)
Sizin için son sözün söylendiği gün hiçbir fayda göremezsiniz. (28, 29)
Ey Muhammed! Onlar, sözün hakikatinin gerçekleşmesini bekleyeceklerse sen de bekle. Zira söz sonunda mutlaka gerçekleşir.

Yani;
Allah
Yaratır, konuşur.
Yeniden yaratıp konuşur.
Rahmet eder, konuÅŸur.
Toprağı canlandırır konuşur.
Şekil verir, ölçü koyar konuşur.
Yaptıklarınızı kaydeder, konuşur.
Suç işleyenleri cezalandırır, konuşur.
Kötülüklerinize bedel ödetir, konuşur.
Can verir, düşünme melekeleriyle donatır konuşur.
Daha önce yaptığı rehberlikle Musa ile de konuşmuştur.
Şimdi yine vahyedip, yani Kitap indirip konuşuyor. Niye yadırgıyorsunuz ki?

Onun sesini ÅŸimdi duymazsanız, ahirette bu sizin için bir piÅŸmanlık olacaktır. Allah konuÅŸtuÄŸu zaman arkasını dönmek deÄŸil, tam tersi büyüklük taslamadan O’na hamd ederek teslim olmak gerekir.

Son ayet, Allah’ın konuÅŸmasını, asla önlenemeyecek ÅŸekilde gerçekleÅŸecek bir olgu olarak sunar. Böylece muhatabı teslim olmaya çağırır. Bu bekleyiÅŸ Kur’an’ın insanı aciz bırakan mucize tarafıdır.

Hakikat gerçekleÅŸmeden yakalarını asla bırakmaz. Bunu görmek için iman ve sâlih ameller eÅŸliÄŸinde beklemek gerekir. Âlemde var olan ölçü, Kitab’ın mesajları için de geçerlidir. Ä°nsan tabiattaki iÅŸleyiÅŸi nasıl reddedemiyorsa, Kitab’ın ayetlerini de inkâr edemeyecek; bir süre sonra bunların gerçekliÄŸi onu mutlaka kuÅŸatacaktır.

Secde suresinin başında “Bu Kitab’ın indiriliÅŸi, hiç şüphe yok ki âlemlerin Rabbindendir.” denir. Sonunda ise Kitab’ın dünyada/hayatta üstlendiÄŸi iÅŸlevin gözlemlenmesi, içeriÄŸinin düşünülmesi ve gerçekleÅŸmesinin izlenmesi tavsiye edilir. Çünkü doÄŸru ve dürüst bir bekleyiÅŸ yüzünü hakikate dönerek gerçekleÅŸecekse iyi; yüz çevirerek sürecekse kötü sonuçlanmaya mahkûmdur.

Muhtemel Gönderiliş Amacı
Secde suresi, yaratırken konuÅŸan Allah’ın Kitap indirirken de aynı ÅŸekilde kullarıyla diyaloga girdiÄŸini ve âlemin yaratılışını izleyen insana Kitab’ın mesajları konusunda da hayret ve saygı ile teslimiyetten baÅŸka bir yol bulamayacağını öğretmek ve tabiatta görülen zecri iradenin kendisine indirilen Ä°lahi mesajlar için de geçerli olduÄŸunu bildirmek için indirilmiÅŸtir.

Sonuç
Secde suresini daha iyi anlayabilmek için diyalektik bir yaklaşım sergilemek yerinde olacaktır. Şöyle ki:
– Kitab’ın indiriliÅŸi, hiç şüphe yok ki âlemlerin Rabbindendir.
– Hayır, onu Muhammed uydurmuÅŸ da olabilir.
– DoÄŸru bilgiler vermenin adı ne zaman uydurma oluyor! İçeriÄŸine hiç baktın mı?
– Bakmam gerekmiyor. Zira zihnimde Allah’ın bizle konuÅŸtuÄŸunu anlamlandırmıyorum.
– Onu yaratıcı kabul ediyor musun?
– Elbette.
– Peki, yaratılan her ÅŸeyin bir ölçü ve düzen barındırdığını…
– Nasıl yani?
– Her ÅŸeyin belli aÅŸamalardan geçerek meydana geldiÄŸini ve ekolojik düzenin bir parçası olduÄŸunu fark ediyor olmalısın.
– Evet, bu açık.
– Bu kadar ince ayrıntı içeren bir iÅŸleyiÅŸin geliÅŸigüzel ve tesadüfen ortaya çıkamayacağı da belli deÄŸil mi?
– Ben Allah’ı yaratıcı olarak kabul ediyorum zaten.
– Yaratmış, ÅŸekil vermiÅŸ, belli bir amaca hizmet etsin diye ayarlamış ama baÅŸka bir ÅŸeye karışmıyor ya da yarattıkları üzerinde hiçbir hakka sahip deÄŸil mi diyorsun?
– Ä°nsanla konuÅŸması bana garip geliyor.
– Tabiattaki her ÅŸeyin insana hizmet ettiÄŸini biliyorsun deÄŸil mi?
– Evet.
– Bu ona deÄŸer vermek anlamına geliyor.
– Öyle gözüküyor.
– Yaratması ve ölçü koyması hasebiyle hayata bu kadar hâkim olan bir Rabb’in kullarından bigâne kalması nasıl düşünülebilir? Ä°nsana bu kadar deÄŸer veren bir yaratıcının onu başıboÅŸ bıraktığını mı söylüyorsun? Yaratırken konuÅŸan bir Ä°lah’ın, yarattıklarıyla konuÅŸması neden garip olsun? Ãœstelik insana düşünme yetisi vermesinin de bir sebebi olmalı.
– Evet, ÅŸimdi bana makul gelmeye baÅŸladı.
– TeÅŸbihte hata olmaz ama bir annenin doÄŸurduÄŸu çocukla hiç konuÅŸmaması nasıl bir ÅŸey olur? Ona ilgisiz kalarak hiç emir, yasak veya nasihatte bulunmaması…
– Tam bir saçmalık olur.
– O hâlde yaratanın emretme hakkı olduÄŸunu anlamak zor olmasa gerek.
– Peki, vahiy aldığını söyleyen kiÅŸinin doÄŸru söylediÄŸini nasıl bilebilirim?
– İçeriÄŸinden.
– Nasıl yani?
– DoÄŸru bilgiler veriyorsa seni kandırmıyor demektir. Sana bahÅŸedilen akılla bunu anlayabilirsin.
– Sonunda bir zararım da olmayacak gibi görünüyor.
– Ãœstelik hakikatin mutlaka gerçekleÅŸme gibi bir özelliÄŸi de varken.
– Evet, bu çok daha ikna edici.
– DoÄŸru söze ne denir deÄŸil mi!
– Tekrar dirilmem nasıl mümkün olacak peki?
– Kuru toprağın suyla canlanması ya da anne karnında çocuÄŸun baÅŸtan aÅŸağı yaratılması gibi.
– Binlerce kez gözlemlediÄŸimiz ÅŸekilde…
– Evet. Mevsimlerin deÄŸiÅŸmesini izlemeyi de buna ekle.
– Evet, evet.
– Sen zaten teslim olmuÅŸsun.
– Neye?
– Senin için konulan düzene. Yemek yemek, uyumak, sebze ve meyve yetiÅŸtirmek ve hayatını sürdürebilmek için ne lazımsa onu yapmak zorundasın.
– Zorundayım.
– Bu bir de gönüllü olarak Kitab’a saygıyı eklemen gerekiyor.
– Ä°yiliklerin kazanmasını ve kötülüklerin cezasız kalmamasını.
– Tam olarak öyle. Biz buna hamd etmek diyoruz.
– Şükretmek yani,
– Şükretmek ve yaratılış amacına hizmet etmek.
– Åžuna dünyada olması gereken güzellikleri korumak diyelim.
– Evet, ÅŸimdi anladın iÅŸte.
– Allah’ın kullarıyla konuÅŸmasını yadırgamıyorum artık.
– O hâlde onun sınırsız ihtiÅŸamı önünde başını eÄŸmelisin.
– Büyüklük taslamadan.
– Evet, yaratılmış her ÅŸeye deÄŸer verip elindekileri paylaÅŸarak.
– Yoldan çıkmış kiÅŸilerden ayrılarak…
– Tamamen öyle.
– Ä°nsanların dünyada ödedikleri bedeller de bir nevi azap gibi
– Evet.
– Ve sanırım günah iÅŸlemenin cazibesi buna yol açıyor.
– Bunda şüphe yok.
– Allah’ın konuÅŸmasının baÅŸka örnekleri de var mı?
– Ehl-i Kitab bunun en bariz ÅŸahidi. Ve tabii tarih de.
– Yani.
– Yani geçmiÅŸte helak olan medeniyetlerde yozlaÅŸma ve yok oluÅŸa nelerin sebep olduÄŸuna bakmalı, ardından birbiri ardına gönderilen elçilerin izlerini takip etmelisin.
– Buradan da pek çok ders çıkaracağıma eminim.
– Hakikatin gerçekleÅŸmesine asla engel olunamayacağını öğrendiÄŸinde teslim olduÄŸun gerçekler için ÅŸimdiden şükretmelisin. Zira Rabb’i konuÅŸtuÄŸunda buna cevap vermeyenin kibri, dünyayı çirkinleÅŸtiren yegâne küstahlıktır. Sen, yaratırken konuÅŸan bir iradeye ister istemez teslim oluyorsun da kitap indirmesine neden bu kadar hayret ediyorsun. Tam tersi, seni kendisinden ve ne istediÄŸinden haberdar etmemesi garip olurdu.
– DoÄŸru, bu kadar ince ayrıntıyı yaratılışta seferber edip beni umursamaması gerçekten gücüme giderdi. Öyleyse ne dediÄŸine bakıp vahiyle ilettiÄŸi doÄŸrulara teslim olmam gerekiyor, sanrım. Böylece hakikatin ortaya çıkmasını beklememe lüzum yok. Ona yüzümü dönsem beni de kucaklayacak gibi geliyor.
– Sen bir adım at bakalım, iman edip teslim olduÄŸun gerçekler sana daha neler söyleyecek…

Dipnotlar:
1) Bu nedenle ideolojik takıntılar, batıl inançlar ve sübjektif varsayımlar vahiyle mukayese edilemez.
2) Bu makâlede M. Esed Meali kullanılmıştır.
3) Ayet, âlemlerin Rabb’i vurgusuyla muhataba karşısındaki gücü anımsatır. Her ÅŸeyi yaratan, ÅŸekil veren, ölçüsünü koyup amacını belirleyen bir iradenin takdiridir bu. Fakat asıl konu, bu iradenin indirdiÄŸi Kitab’ın gerçekliÄŸidir.
4) Allah konuşur ve konuştuğunda da doğru yolu gösterir. Zira doğru yolu göstermek, konuşmasını gerektirir.
5) M. Esed bu ayetle ilgili olarak ÅŸu açıklamayı yapmaktadır: “Yani, Hesap Günü, yargılanacaklar için hiç bitmeyecekmiÅŸ gibi görünür. Eski Arap deyimlerinde ‘uzun’ gün, acıklı ve üzüntülü geçen günler için, ‘kısa’ gün ise mutlu günler için kullanılır (Merâğî XXI, 105).”
6) Meâric suresindeki elli bin yıllık ifade, melekler ve ruh ile Hac suresinde ise azabın çabuk gelmemesi ile ilgilidir.
7) Tabiattaki ölçülü hâl bunu, yöneten bir güce işaret eder. Yaratılan her şey hem olağanüstü bir incelik hem de insan için rahmet içerir. Bu da âlemin bilinçli bir tasarım ürünü olduğunu gösterir. Belli bir amaç doğrultusunda gerçekleşen yaratılıştaki hârikulâde ölçünün, bunu düzenleyen bir iradeye tabi olmadan ortaya çıkması düşünülemez. Nihayet yaratarak konuşanın Kitap indirerek söz söylemesinden daha normal/doğal bir şey de olamaz.
8) M. Esed bu ayetle ilgili olarak ÅŸu açıklamayı yapmaktadır: “Bu ifade 15:29 ve 38:72’de olduÄŸu gibi, Allah’ın “’ruhundan insana üflemesi”’, ona ilahî bir armaÄŸan olarak hayat ve bilinç veya ‘can”’ (ki sure 4, not 181’de iÅŸaret edildiÄŸi gibi, rûh teriminin anlamlarından biridir) vermesini ifade eden bir mecazdır. Sonuç olarak ‘her insanın canı, Allah’ın ruhudur’ (Râzî). Sevvâhu fiili ile ilgili olarak -ki burada ’ona [yaratılış] amacına uygun bir ÅŸekil verir’ ÅŸeklinde çevrilmiÅŸtir- bkz. 87:2, not 1 ve 91:7, not 5.”
9) Zira doğru ve yaralı şeyler yapmaktan başka insanı kurtaracak bir eylem yoktur. Uydurma diyerek inkâr ettikleri vahyin, doğru ve yararlı işler yapılmasını istemekten başka bir içeriği de yoktur.
10) İnsanın doğru ile yanlışı seçme özgülüğü, onu asıl değerli kılan yanıdır. Mamafih bunun onu cehennem sürükleyen bir sâike dönüşmesi gerçekten üzücüdür.
11) Burada Musa (as)’nın seçilmesi, “kelamullah” olması açısından kayda deÄŸerdir.
12) Geçmişten verilen örnekler, insanın hakikati kavramasına yardımcı olur. Zira anlık tebliğler, kişinin içinde bulunduğu menfaat çarkını kırarak gerçekleri görmesine engel olabilir. Ancak geçmişin izleri, gözleri kör eden bu türden bir perde oluşturmaz. İsrailoğullarının vahyi kabul ya da reddederek elde ettikleri hasılata göz atmak doğru yolu bulmak konusunda oldukça etkili bir tahriktir.
13) İçlerinden toplumlarını doÄŸru istikamette hayra çıkaracak, ileriye taşıyacak nice liderler yetiÅŸebileceÄŸinden bahsedilmesi, yapabilecekleri öncülük ve önderlik açısından teÅŸvik edici bir yaklaşımdır. Ayette “[kavimlerini] hidayete ulaÅŸtıran önderler” çıkarılmasından bahsedilmesi, muhataplara vahye tabi oldukları sürece kaybedecekleri bir ÅŸey olmayacağını dile getirir. Böylece hayata dair yapmak istedikleri doÄŸru ve meÅŸru ÅŸeylerde bir kayıp yaÅŸamayacaklardır.
14) Ä°htilaf edilen bütün konularda Allah’ın hüküm verecek olması, insanı yol açması muhtemel sorunlar açısından uyanık olmaya davet eder. Elbette vahye muhalefet etmenin sonuçları ağır olacaktır.
15) Anında hesap sorulmamış olması, insanın kötülük yapmaya devam etmesi için gerekçe edinilemez. Hesap günü iman etmek, ise daha önce inkâr edenlere fayda vermez.
16) Ayrıca son sözünü söylesin demek, bütün konuşmalarını bir çırpıda yok saymak anlamında çok büyük bir küstahlıktır.
17) İnsana özgürce seçim yapabilme kabiliyetinin verilmesi, doğru ile yanlışı fark edebileceği gösterir. Bunu fark eden birinin suç ve suçlulara dair bir fikrinin olması gerekir. Nitekim suçluların ayırt edilemediği ortamda iyilik yapmak anlamını yitirir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.