Makale
Dünyaya Bir İyilik Bırak
Yazı vakti gelmiş. Lâkin ilham gelmemiş. Oysa yanı başımda defterimde biriken notlar, önümde klavyem hazır. Okumalarım ve gözlemlerimden açılan pencerelerden değinmek istediğim başlıkların hiç birisi tanıdık gelmiyor bana. Öylesine yabancı ve bir o kadar uzaktan bakıyorum her bir harfe. Zihnimde bir canlanma olmuyor heyhat. Sade, sakin, duru bir cümle aradığımı fark ediyorum sonra. Evet, tam olarak böyle bir ilham bekliyorum.
Yazı vakti gelmiş. İç alarmım hatırlatma yaparken evin odalarını selâ sesi dolduruveriyor. O nasıl bir çağrıdır ki insanı unuttuğu gerçekle yüzleştirir. Ne yazı ne de başka bir şeyi düşünecek hâl kalmaz. Ruh ve beden kimyası alt üst oluverir. Selâ ile açılan pencereden beklediğim ilham da geliyor.
Vakit sabah. Sade, sakin ve duru bir cümle için bismillah diyorum. Zira yazı vakti gelmiş, henüz bu fani için selâ okunmamıştı. Hatırlanan sade, sakin ve duru cümlelerin evveli kainatın efendisine aitti elbette:
“Ey Ebu Zer: Tedbir gibi bir akıllılık, sakınma gibi bir zühd ve güzel ahlâk gibi bir iyi huyluluk yoktur.”
Nebiyi Muhteremin sade, sakin ve duru üslubu muhatabın kalbini hedef alıyor. Nasıl da onarıyor tahrip olan yerlerini ve ne kadar net bir yol haritası sunuyor. Kıyamete kadar güncelliÄŸini kaybetmeyecek bu kıymetli öğretiden sonra Ebu Zer’in “bizim baÅŸka bir evimiz daha var, güzel eÅŸyalarımızı önceden oraya gönderiyoruz” deyiÅŸi düşüveriyor hafızamın kayıtlarına.
Vakit öğle. Zihnimin bir köşesinde Ebu Zer’in iÅŸaret ettiÄŸi ev diÄŸer köşesinde güzel eÅŸyaları o eve gönderme ameli birbirine karışıyor. Yürüdüğüm ıslak yollara yaÄŸmur deÄŸil de hüzün yağıyor sanki. Çarşıların arasından geçerken elim hiçbir ÅŸeye uzanamıyor.
Hem nasıl uzansın ki?
Muallakatu’s- Seba ÅŸairlerinden Ä°mruu’l Kays’ın “her ÅŸey yok olur, Rabbim ve Salih ameller hariç” ÅŸeklindeki dizeleri ile hafızam sarsılıyor çünkü. Sonra da kelimeler yankılanıyor bir müddet: Rabbim ve Salih ameller hariç. Rabbim ve Salih ameller hariç. Rabbim ve Salih ameller hariç.
Vakit ikindi. Åžeyh Sâdi Åžirazi’nin “Dünya, şükür ve kulluk içindir. Elinden geliyorken iyilik yap, iyilikten geri durma” öğüdü, ÅŸehrin en ulu camisinde mahya olup kalıyor. KuÅŸlar uçuyor. YaÄŸmur hâlâ yağıyor. Bir anne evladının elinden tutuyor. Bir meczubun dilinden dünyayı iyilik kurtaracak, valla billa sözleri göğe yükseliyor. Caminin avlusu geniÅŸledikçe geniÅŸliyor. Sade, sakin ve duru cümlelerden geriye dünyaya bir iyilik bırak mesajı kalıyor.
Vakit akÅŸam. YaÅŸadığımız hayat dinamiklerimizi içten içe çürütürken bize bir haller oluyor. Sonra geceye bir dua bırakıyor bir dost: “Allah seni ahir zamanın fitnelerinden korusun” diyor. Âmin diyorum, seni, beni, hepimizi, tüm Müslümanları korusun.
Vakit gece. Radyodan yayılan ses sadece otuz metrekarelik odayı değil tüm evreni kuşatıyor:
“Rabbim. Bizi bize bırakma.”
Mevsim kış. Aylardan Şubat. Bizim literatürde şehadet ayı. Kaleme almayı düşündüğüm başlıklardan ilki buydu aslında. Nasip diyelim, vesile ile Hasan El-Benna, İskilipli Âtıf Hoca, Metin Yüksel, Malcolm X, Abbas Musavi, Esad Erbili, Hama ve El-Halil şehitlerine rahmet olsun.
Henüz yorum yapılmamış.