Makale
Tasavvuf Nedir, Ne DeÄŸildir? -2
Ä°ngiliz Müslüman düşünür Martin Lings de Rene Guenon’la aynı görüşü haizdir.
“Tasavvuf, med dalgalarının en güçlüsü ve en merkezi olanıdır ki Ä°slami Vahiy’den müteÅŸekkildir ve ÅŸimdiye kadar söylenilenlerden açığa çıkmıştır ki bunu teyid etmek bazılarının düşündüğü gibi onun deÄŸerini düşürmek anlamına gelmez. Tersine, bu tasavvufun hakikatinin ve müessiriyetinin bir teyididir.”[1]
Titus Burckhardt’sa tasavvufun Ä°slam menÅŸeli olduÄŸunu ÅŸu ÅŸekilde dile getirmektedir:
“Tasavvuf, Ä°slam’a sonradan girmiÅŸ olamaz. Çünkü bu durumda Ä°slam’ın ruhsal yöntemlerine göre dışta kalan bir mahiyette olması gerekirdi. Oysa tam tersine, tasavvuf, bu ruhsal araçların beÅŸer üstü kaynaklarına zahirilikten daha yakındır ve tümüyle içsel olmakla birlikte, bu geleneksel biçimi doÄŸuran ve hayatta kalmasını saÄŸlayan tecelli ettirici iÅŸleve doÄŸrudan katılmaktadır.”[2]
Tasavvufun Ä°slam kaynaklı olmadığını savunanlarsa genel olarak Yunancadan Arapçaya tercüme edilen eserler sayesinde tasavvuf diye adlandırılan ilmin ortaya çıktığını savunuyorlar. “…Tasavvufta bilhassa ilahî marifet konusunda ve Allah’la kulun münasebetinin tanziminde Yeni Eflatuncu tesirin büyük olduÄŸu söylenmektedir.”[3] Bir baÅŸka tezse tasavvufun Ä°ran ve Hindistan kaynaklı olmasıdır. Bu tezi savunanlara göre Müslümanların Ä°ran ve Hindistan’da mevcut olan dinî ve mistik nazariyelerden etkilenerek tasavvuf ilmini geliÅŸtirmiÅŸlerdir. “…Ä°slam tasavvufundaki “fena” anlayışı ile Hindlilerin “nirvana”sı arasında tamamen olmasa da benzerlikler olduÄŸu belirtilmektedir. Bu yönüyle Ä°slam tasavvufuna vahdet-i vücud akidesinin doÄŸup geliÅŸmesinde Hind ve Ä°ran tesirinin büyük olduÄŸu kabul edilmektedir.”[4] Bir baÅŸka teze göreyse tasavvuf, Hıristiyanlığın etkisiyle ortaya çıkmıştır.
“Genellikle müsteÅŸrikler Ä°slamî zühd ve tasavvufa Hıristiyanlığın büyük tesiri olduÄŸunu iddia ederler. Buna sebep olarak da Hıristiyanlığın Hz. Muhammed’in (s.a.v) peygamberliÄŸinden önce Arap diyarlarına bunu ektiÄŸini, birçok rahibin zühdü yayma çalışmalarını, Hz. Ä°sa’nın (a.s) ve Hıristiyan zahidlerin suf’dan elbise giymelerini gösterirler.”[5]
Tasavvufun Hindistan’da mevcut olan mistik geleneklerden ve yeni Eflatunculardan etkilenmesini Martin Lings kabul etmekle birlikte bu etkileÅŸimin tasavvufun bir Ä°slam ilmi gibi teÅŸekkülünden sonra gerçekleÅŸtiÄŸini ileri sürmektedir.
“…Ä°slam’ın Asya kıtasında Hindistan yarımadasına yerleÅŸmesiyle Sufiye ve Brahmanlar arasında entelektüel alış-veriÅŸler olmuÅŸtur ve zamanla tasavvuf neoplatonizm’den belirli terim ve fikirleri uyarlayarak almıştır. Fakat tasavvufun temelleri önceden atılmıştı ve onun sonraki akışı, harici veya benzer diÄŸer mistik etkilerin görülmesine kadar deÄŸiÅŸmez bir biçimde sabit kalmıştır.”[6]
Bir baÅŸka grupsa tasavvufun, Ä°slam’dan önce mevcut olan mistik nazariyelerin sadece Ä°slamî libas giymiÅŸ biçimi olduÄŸunu ileri sürüyor. Mistisizmle tasavvuf arasındaki benzerlikleri çoÄŸu tasavvuf araÅŸtırmacısı kabul ediyor. Ancak mistisizmle tasavvuf arasındaki benzerliklerin olması aralarında farkların da olmayacağı anlamına gelmemekle birlikte mistisizmi tasavvufun menÅŸei de yapmaz. “Ancak yine de ortada ince bir fark kalır ki bu, kendi içinde düşünülen mistik sözcüğünün öneminden bir ÅŸey götürmemekle birlikte, bu terimin tasavvuf yerine kullanılmasının bütün bakış açılarından neden doyurucu gözükmediÄŸini açıklar.”[7]
Mistisizmle tasavvuf arasında kurulan “iliÅŸkiye” Rene Guenon çok sert bir ÅŸekilde karşı çıkmaktadır. “…Ä°slam tasavvufunun mistisizm ile uzaktan yakından ilgisi yoktur… Her ÅŸeyden önce, mistisizm tamamen Hıristiyanlığa özgü bir ÅŸeydir.”[8] Mistisizmle tasavvufun temel farklarını göz önünde bulundurursak birincisinin ikincisine kaynak teÅŸkil ettiÄŸini söylemenin çetin olduÄŸunu görmüş olacağız. Mistisizmle tasavvuf arasında 5 temel farka dikkat çeken Mustafa Tahralı’nın “Tasavvuf Mistisizm Farkı”[9] isimli makalesi, tasavvufun mistisizmden neÅŸet etmediÄŸini savunan araÅŸtırmacıların referans kaynağı olduÄŸunu belirterek tasavvuf ilmini konu alan yeni bölümümüze geçiÅŸ yapalım.
4.
BelirttiÄŸimiz üzere tasavvuf, Hz. Peygamber (s.a.v) döneminde amelî olarak yaÅŸanmasına raÄŸmen daha sonraları ilim haline getirilmiÅŸtir. Tasavvufun ilim haline gelmesi serüvenini öğrenmemiz için klasik tasavvuf eserlerini bilmemiz gerekmektedir. Haris b. Esed Muhâsibî’nin er- Riâye li- Hukûkıllâh’sı, Hakîm Tirmizî’nin Hatmü’l- Velâye’si, Ebu Nasr Serrâc’ın el- Luma’sı, Kelâbâzî’nin et- Ta’arruf’u, Ebu Talib Mekkî’nin Kûtü’l- Kulûb’u, KuÅŸeyri’nin er- Risale’si, Muhyiddin Ä°bn Arabî’nin Fusûsü’ Hikem’i ve el- Fütûhâtü’l- Mekkiyye’si tasavvuf nazariyatının oluÅŸmasına yani ilim haline dönüşmesine sebebiyet vermiÅŸtir.
Tasavvufun yeni bir aÅŸamaya geçmesini saÄŸlayan Sadreddin Konevî’dir. “…O metafizik için “ilm-i ilahi, mârifetullah, ilm-i tahkîk” gibi tabirler kullanıyor.”[10] Sadreddin Konevî Miftâhu’l- gayb isimli eserinde metafizik ilminin konusunu, mesele ve ilkelerini belirliyor. Sadreddin Konevî’ye göre metafiziÄŸin konusu Allah’ın (c.c) varlığıdır. Modern dönemlerde de metafizik olarak tasavvufun konusunun Allah (c.c) olduÄŸunu savunan düşünürler mevcuttur. Bunlardan biri Martin Lings Sadreddin Konevî’yle aynı görüşü paylaÅŸmaktadır: “Tasavvuf her ÅŸeyden önce Kadir-i Mutlak, Ezeli ve Ebedi olan ile ilgilidir.”[11]
Sadreddin Konevî, Allah-âlem iliÅŸkisinin metafiziÄŸin meselesi olduÄŸu söylüyor. “Ona göre metafiziÄŸin meselesi Tanrı-âlem irtibatını açıklamaktır.”[12] Ä°lahî isimlerinse (Esma’ül Hüsna) metafiziÄŸin ilkeleri olduÄŸunu ileri sürüyor. Dolayısıyla Sadreddin Konevî’yle birlikte tasavvuf ilmi metafizik araÅŸtırmalarının konusuna dönüştü. “Ona göre metafizik bütün tasavvufî bilgileri, keÅŸifleri, ilhamları ve müşahedeleri deÄŸerlendiren, onları tashih eden ilim olduÄŸu gibi metafizik yapan muhakkik de bütün sufileri ve onların bilgilerini deÄŸerlendirebilecek konumdadır.”[13]
Tasavvufun temel konusunun Allah’ın (c.c) varlığı olduÄŸunu unutmamakla birlikte, Allah (c.c) -Varlık-Ä°nsan iliÅŸkisinin mahiyetinin de tasavvufun konuları arasında yer aldığını söyleyebiliriz.
“KeÅŸf, ıyan, vecd ve vicdan itibariyle Cenab-ı Hakk’ı zat, sıfat, şüun ve fiileriyle tanımaktır (ma’rifet-i ahiyye). Ä°nsanın ruh ve nefs itibariyle yapısı, ruhun tasfiyesi, nefsin tezkiyesi ve ahlakın yüceltilmesi tasavvufun konusudur. Bu yüzden mutasavvıflar, tasavvufun konusunu “tahalluk ve tahakkuk” olarak özetlemiÅŸlerdir.”[14]
Tasavvufun konuları arasında yer alan Allah-Varlık-Ä°nsan iliÅŸkisi en güzel ÅŸekilde vahdet-i vücud ve vahdet-i şühud nazariyelerinde dile getirilmiÅŸtir. Vahdet-i vücud ve vahdet-i şühud nazariyeleri hakkında bilgi vermek konumuzun sınırlarını aÅŸmakla birlikte ÅŸunu belirtelim: Sözünü ettiÄŸimiz her iki nazariye, Ä°slam’ın temel ÅŸiarı olan Tevhid’i en güzel ÅŸekilde temsil etmeye çalışmaktadır.
5.
Mevcudiyet âleminde her bir ÅŸeyin gayesi var. “Tasavvufun gayesi, insanı kötü ahlaktan, çirkin huylardan uzaklaÅŸtırmak, güzel vasıflarla bezemek, Allah ve Resulü’nün ahlakını benimseterek Hz. Peygamber’e tam ittiba ile “insan-ı kâmil” yetiÅŸtirmektir.”[15] Tasavvufun gayesinin insanın tabiatına uygun olduÄŸunu da söyleyebiliriz. Zira insan tabiatı gereÄŸi ölümsüz olmaya çalışmakta ve ebediyeti haiz olmak istemektedir. Bu sebepledir ki tasavvuf insanı ebediyete ulaÅŸtırıyor. Fena fillah makamında yok olan ferdî varlığımız beka billâh makamında Allah’ın varlığında ebediyet kazanıyor. Beka billâh makamına ulaÅŸmanın yoluysa aÅŸktan baÅŸlıyor. Tasavvuf ilmi bize Allah (c.c) sevgisini öğretiyor. Allah’ın (c.c) sevgisini kazanan Müslüman’a Allah ÅŸu müjdeyi vermektedir. “Ben kulumu sevince onun gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.”[16] Bu küdsi hadiste zaten beka billah’ın mahiyetinin ne olduÄŸu en güzel ÅŸekilde sevgili peygamberimiz tarafından dile getirilmiÅŸtir. Dolayısıyla tasavvuf ilmi bize Kur’an ve Hadis’te mevcut olan batını hikmetin yani Vahiy’in özünü öğretiyor. “Tasavvuf, amacını kendi içinde saklar. Tasavvuf öncesiz ve sonrasız olan’ın aracısız bilgisine götürür. Bu bilgi, konusu ile birleÅŸtiÄŸi için insanı bireysel varoluÅŸların uÄŸursuz tahakkümünden kurtarır.”[17]
Tasavvufun aslında Allah (c.c) tarafından yeryüzündeki halifesine bahÅŸettiÄŸi nimet olduÄŸunu söyleyebiliriz. Zira biz, tasavvuf vasıtasıyla kelimenin tam anlamıyla bizleri yeryüzünün halifesi yapan Rabbimizi (c.c) bilebiliriz. “Tasavvuf güçlüdür, çünkü kiÅŸiyi her ÅŸeyin üzerinde güç sahibi Kadir-i Mutlak’a ulaÅŸtıracak Ä°lahi Vasıta’dan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.”[18]
6.
Hâl ilmi olan tasavvufla nasıl hemhâl olunabilir sorusuna cevap aramaya çalışalım. Tasavvufu tarih içinde dönemlere ayırmak gerekirse; tasavvufun, Hz. Peygamberimiz (s.a.v) zamanında zühd dönemini yaÅŸadığını söyleyebiliriz. Daha sonra tasavvuf tarikatlar dönemi yaÅŸamaya baÅŸlamıştır. Tarikatlar, adeta tasavvufun eÄŸitim kurumları rolünü oynamaktadır. “Lüğatte “gidilecek yol, izlenecek usul, hal ve durum” gibi anlamlar ifade eden “tarik” ve “tarikat” kavramı, insanların manevi kabiliyetlerini geliÅŸtirmek için kurulan manevi yoldur.”[19] Tasavvufun tarikatlarını konu edinmek yazımızın sınırlarını aÅŸmakla birlikte bazılarının isimlerini zikretmekte fayda vardır. Kadiriyye, Yeseviyye, Rifaiyye, Sühreverdiyye, Mevleviyye, NakÅŸibendiyye vs. gibi tarikatlar tasavvufun öne çıkan ve günümüze kadar devam eden tarikatlarındandır. Tasavvufi eÄŸitim kurumlarının yanı sıra tasavvufi sosyal kurumlar da Ä°slam toplumlarının hayatında tayin edici yer edinmiÅŸtir. Tekkelerin, tasavvufi sosyal kurumlar olduÄŸunu söyleyebiliriz. Bir de bunların yanında tasavvufun mesleÄŸi kuruluÅŸları olan fütüvvet ve ahî birliklerinin isimlerini zikredebiliriz.[20]
Ä°slam dini, tevhit dinidir ve tevhide dile getirilen bir tek hakikat vardır. Ä°slam ilimleri bu hakikati, her insanın tabiatını ve buna binaen toplumu da dikkate alarak ifade ediyor ve toplumun bekası için bazı temel ilkeleri öngörüyor. Fakat toplum hayatını ÅŸekillendiren fert olduÄŸuna göre toplumun bekası da belli ölçüde ferdin mükemmelliÄŸine daha doÄŸrusu ne ölçüde mükemmel olabilmesine / olabileceÄŸine baÄŸlıdır. Tasavvuf ister epistemolojisiyle isterse de ontolojisiyle sözünü ettiÄŸimiz ferde yönelmektedir. Dolayısıyla tasavvuf, “insan” inÅŸa etmeyi amaçlamaktadır. Tasavvuf ilminde tayin edici kavram olan insan-i kâmil’in hakikatinin özü budur. Hâsıl-ı kelam, tasavvuf kendimizi bilmenin yollarını bize öğretiyor. Zira kendisini bilen insan, Rabbini (c.c) de bilmiÅŸ olur. Ä°lmin de nihaî gayesi bu deÄŸil midir?
Kaynakça
1. Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, TDV Yay., Ankara 2000.
2. Ekrem Demirli, “Sadreddin Konevi”, DÄ°A, C. 35, TDV Yay., Ä°stanbul 2008, ss. 420-425.
3. H. Kamil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Neşriyatı, İstanbul 2007.
4. İbn Haldun, Mukaddime, ter: Zakir Kadiri Ugan, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1986.
5. Ä°lhan Kutluer, YitirilmiÅŸ Hikmeti Ararken, Ä°z Yay., Ä°stanbul 2011.
6. Ä°mam Gazzali, El-Munkizü Mine’d Dalâl, ter: Salih Uçan, Kayıhan Yay., Ä°stanbul 1990.
7. Kelâbâzî, DoÄŸuÅŸ Devrinde Tasavvuf / Ta’arruf, haz: Süleyman UludaÄŸ, Dergah Yay., Ä°stanbul 1979.
8. Kuşeyri, Tasavvuf İlmine Dair Risale, haz: Süleyman Uludağ, Dergah Yay., İstanbul 1981.
9. Martin Lings, Tasavvuf Nedir, ter:?, Akabe Yay., Ä°stanbul 1986.
10. Mustafa Tahralı, “Tasavvuf Mistisizm Farkı”, Akademi Mecmuası, Ä°stanbul 1981, ss. 21-36.
11. Ömer Rıza Doğrul, İslamiyetin Geliştirdiği Tasavvuf, Ahmed Hâlis Kitabevi, İstanbul 1948.
12. Rene Guenon, İslam Maneviyatı ve Taoculuğa Toplubakış, ter: Mahmut Kanık, İnsan Yay., İstanbul 1989.
13. Titus Burckhardt, Ä°slam Tasavvuf Doktrinine GiriÅŸ, ter: Fahreddin Arslan, Kitabevi Yay., Ä°stanbul 1995.
[1]Martin Lings, Tasavvuf Nedir, ter:?, Akabe Yay., Ä°stanbul 1986, s. 14.
[2]Titus Burckhardt, Ä°slam Tasavvuf Doktrinine GiriÅŸ, ter: Fahreddin Arslan, Kitabevi Yay., Ä°stanbul 1995, s.16.
[3]Ömer Rıza DoÄŸrul, Ä°slamiyetin GeliÅŸtirdiÄŸi Tasavvuf, Ahmed Hâlis Kitabevi, Ä°stanbul 1948, ss.39-45; Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, s. 17’den naklen.
[4]Birûnî, Tahkiku mâ li’l-Hind, Beyrut 1958, ss. 38-51; Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, s. 17’den naklen.
[5]Miguel Asin Palacios, L’Islam Christianise Etude sur le Soufsme d’ Ibn Arabî de Murcie, Paris 1982, ss. 7-22; Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, s. 17’den naklen.
[6]Martin Lings, Tasavvuf Nedir, s. 15.
[7]Titus Burckhardt, Ä°slam Tasavvuf Doktrinine GiriÅŸ, s. 24.
[8]Rene Guenon, İslam Maneviyatı ve Taoculuğa Toplubakış, ss. 33-34.
[9]Mustafa Tahralı, “Tasavvuf Mistisizm Farkı”, Akademi Mecmuası, Ä°stanbul 1981, ss. 21-36.
[10]Ekrem Demirli, “Sadreddin Konevi”, DÄ°A, C. 35, TDV Yay., Ä°stanbul 2008, s. 421.
Henüz yorum yapılmamış.