Makale
Okula dair üç mesele
I-KARNE NE?
Bu hafta sonu okulların sömestri tatili başlıyor. Öğrenci ve öğretmenler iki haftalık bir dinlenme fırsatı bulacaklar. Karne hâlâ öğrencilerin hal ve gidişat durumlarını ortaya koymada önemini koruyor. Aslında öğrencilerin not dökümleri günbegün e-okul sistemi yoluyla takip edilebilmekte. Hatta öğretmenlerin performans ve kanaat notları da hemen hemen bilinmekte. Sadece öğrenci değil, veliler de çocuğunun notlarını karneye hacet kalmaksızın veli bilgilendirme sistemi yoluyla ve de veli toplantıları, ara karne ya da özel görüşmelerle rahatlıkla öğrenebilmekteler. Karne günü sürpriz ve heyecanı çok gerilerde kaldı. Dönem sonlarında öğrenciye somut bir şey takdim edilme gereğini yerine getirmek için karnelerin yanı sıra teşekkür, takdir ve onur belgeleri verilmeye devam ediliyor. Okulların çoğunda teşekkür ve takdir alan öğrenci sayısı neredeyse sınıfların üçte ikisini aşacak düzeyde. Çünkü öğrenciden ziyade öğrenci velilerinin zayıf nota tahammül göstermeleri bir yana, teşekkürsüz takdirsiz dönemi bitiren öğrenciye bakışları bile birden değişiyor. Yanlış anlamayın, bu veli tavrı öğrencinin daha çok başarılı olmasını istemekten çok velinin çocuğuyla övünme ve onurlanma ihtiyacından kaynaklanıyor. Bir yere kadar bu isteği anlayışla karşılamak mümkün. Fakat öğrencileri yapay başarıya özendirme, asli olana değil, itibari olana yönlendirme, grup içinde emsallerini rakip olarak görme gibi olumsuz neticeler vermek gibi tehlikeleri içinde barındırmaktadır. Yetkililerin teşekkür, takdir ve onur belgelerinin kaldırılması hususunda düşünmeleri yerinde olacaktır. Bu belgeler öğrenciye davranışa dönük, değerlere yönelik asli bir şey kazandırmamakta, bu belgeleri alamayanla arasındaki farka odaklamaktadır. Bir de takdir, teşekkür ve onur belgelerini alamayan öğrencilerin dünyalarında bu durumun nasıl bir boşluk oluşturabileceğini hesaba katalım. Başta karne olmak üzere, kağıt ve belgeye dayalı motivasyon ya da bilgilendirme araçları bugünün dijital dünyasında fazla bir şey ifade etmemektedir. Bir kere daha düşünmek hiç kimseye bir şey kaybettirmez.
ll- ÖĞRETMENİM, ÖDEV
YAPMAMAYI UNUTTUM!
Milli EÄŸitim Bakanı Ä°smet Yılmaz sömestri tatiline girmeden evvel öğretmenleri bir kez daha uyardı: ‘Öğrencilere tatilde ödev vermeyin, Bırakın öğrenciler dinlensinler, kendi muhitlerini gezip tanısınlar’ Bu uyarı elbette önemli. Öğrencilerin sırtına okul dışında bir sürü ödev yükü yüklenmesi onları eve iÅŸ getiren memura dönüştürecektir. Bir nevi ‘Eve okul getiren’ haline sokacaktır. KeÅŸke tam tersi olsa da çocuklar evi ve hayatı okula taşıyabilseler. Ödev olgusuna da yeni bir yaklaşım getirmek gerekiyor galiba. Öğrencinin boÅŸ zamanını öğretmen tanımlamamalı. Kime göre ve hangi seviye ya da yaÅŸa göre boÅŸ vakit kastedilmektedir? BoÅŸ denilen vakit o vakte sahip kiÅŸi nezdinde çok gerekli ve hayati bir vakit olabilir. Dolayısı ile öğrenciye evde yapmaları kaydı ile ödev vermek saÄŸlıklı insan deÄŸil, sadece okul denilen kuruma üye olmaya yarar. Mesuliyet duygusunun yerini uzaktan kumandalı ödev ahlakı almış olur. Hangi ödevin yapılması gerektiÄŸinin hangisinin gereksiz ve faydasız olduÄŸunu düşünmeksizin sadece verilen iÅŸi ‘yerine getiren’ sorgulamasız bireylerin sayısını artırır. SorumluluÄŸunu yerine getirmeyen bir öğrenci kime karşı sorumlu ise ona karşı kendini borçlu hisseder. Ödevini yapmayan kiÅŸi ise sadece ödevi kim vermiÅŸse –yani öğretmen- onun sorgulamasından ve müeyyidesinden çekinir. Sayın Bakan Ä°smet Yılmaz’ın ödev verilmemesi konusundaki hassasiyetini takdir etmekle beraber ‘ödev vermeye alışkın öğretmen’ , öğretmenliÄŸi ödev verip ödev kontrol etmekle sınırlı gören eÄŸitimcilerin eÄŸitimi konusunda da aynı gayreti göstermesini bekliyoruz.
llI-HEP ETKÄ°NLÄ°K OLURSA
DERSÄ°NÄ°Z, NE DERSÄ°NÄ°Z?
Sevgili yazar dostumuz Erol ErdoÄŸan’ın eÄŸitim konusunda yazdığı yazıları dikkatlice takip edenlerdenim. EÄŸitime kafa yormak, öğrenciliÄŸi, öğretmenliÄŸi, okul idareciliÄŸini ve de veliliÄŸi ömür boyu uzatmak demektir. Bu az bir ÅŸey deÄŸil. ÇoÄŸumuz mesleÄŸimiz ne olursa olsun okulu bitirir bitirmez okulla ve eÄŸitimle ilgili meselelerle aramıza çok kolay temas kurulamayacak bir mesafe koyarız. Ä°ÅŸte Erol ErdoÄŸan bu gruba dâhil yazarlardan deÄŸil. Yeni Birlik gazetesindeki köşesinde yine eÄŸitimle ilgili bir meseleye deÄŸinmiÅŸ ErdoÄŸan. Hepimizi ÅŸu sorunun etrafında toplanmaya davet ediyor: ‘Gittikçe artış gösteren ders dışı faaliyet yoÄŸunlaÅŸması öğrenci ve eÄŸitimcide yorgunluk, bıkkınlık oluÅŸturuyor mu, ders dışı meÅŸguliyetlerin olumsuz yönleri var mı? Erol ErdoÄŸan olması gerekeni satır satır sıralamayı da ihmal etmemiÅŸ. Öncelikle Erol ErdoÄŸan’ın söylemek istemediÄŸi ÅŸeyin altını çizelim: Okullarda derslerin daha verimli iÅŸlenebilmesi için ders dışı faaliyetlerin mümkün mertebe azaltılması gerekir! Bunu söylemiyor Erol ErdoÄŸan. Sadece göz ardı edilen ÅŸu hususu bütün eÄŸitimcilerin dikkatlerine sunuyor: Okullarda iddialı baÅŸlıklarla içi ve içeriÄŸi boÅŸ çok program yapılıyor. Bir grup öğrenci ve öğretmen bu faaliyetleri yaparken çoÄŸu öğrenci ve öğretmenler bu faaliyetlere ya katılmıyor ya da derslerden dolayı katılamıyor. Her hafta bir program yerine ayda bütün okulun iÅŸtirak ettiÄŸi, kolektif ruhun hâkim olduÄŸu iki esaslı program yapılması daha iyi olacaktır. Erol ErdoÄŸan’ın teklifinin altına imzamı atıyorum. Ders dışı faaliyetlerin de dersten uzak ÅŸeyler olmadığını hatırlatmayı ayrıca borç biliyorum. Bir ÅŸey daha var: Etkinliklerin bir geleneÄŸi olmalı. Tek atımlık olmamalı, okul müsameresi formatlarından çıkarılması gerekir. Ders dışı etkinlikler derslere zarar veriyor savına ise hiç katılmadığımı belirtmeliyim. Zira ‘ders’ kavramının da ‘ders dışı’ kavramının da yeniden güncellenip tanımlanması ÅŸarttır.
Henüz yorum yapılmamış.