Sosyal Medya

Makale

AladaÄŸ

Hepimiz hepimizin her ÅŸeyini bilirdik. Bir tek Mehmet’in geçmiÅŸi hariç… O, anlatmazdı. Biz de sormazdık.

 

“Hepimiz” dediÄŸime bakmayın. Hepi topu dört kiÅŸiydik. Bu Anadolu kasabasına sıkışıp kalmış dört kiÅŸi. Kasabalının “çok büyük alim” dediÄŸi müftü Halil, dört doktorun baÅŸhekimi Sabri, savcı Mehmet ve ben, yani kasabanın milli eÄŸitim müdürü Ä°hsan.

 

Bizim bu Halil müftüdür falan ama biraz deÄŸiÅŸik adamdır. “Ä°lle” dedi, “cuma gecesi çıkalım, Karacaören’de muhtarın evinde kalalım, sabah kahvaltıyla birlikte AladaÄŸ’da kampa gidelim.”

 

“Çadır yok, çadır bulsak malzeme yok” dedik, “bende var” dedi, “yol yöntem bilmeyiz” dedik, “öğretirim” dedi. Bütün yollarımızı “olur”a çıkardı elhasıl. Eh, çare yok. “ArkadaÅŸlık pekey demekle kaimdir” deyip köfteyi, helvayı, domatesi, biberi, mangal kömürünü, kalınca kazakları, çift çift çorapları alıp düştük yola. Geceyi, Karacaören’in aÄŸası da sayılan muhtarın evinde geçirdik. Bir gece evinde misafir etti ya bizi, hepimizi borçlandırdı. Köyün çocuklarının aşısı, caminin halısı, mera davası derken bana da aÅŸağı köydeki ortak okulun çatısını aktarma iÅŸini yazıverdi. Öyle tatlı, öyle içten ağırladı ki hepimiz razı olduk istediklerini tez elden yapmaya.

 

Sabah tek kırma bir tüfekle bir çapraz fiÅŸeklik getirdi bana muhtar. “Bir de Barettam var ki kız gibi” diyerek onu da Sabri’ye uzattı. Mehmet, tabancaya deÄŸil ama tüfeÄŸe sert sert baktı ama durmadım üzerinde. “Ne de olsa hukuk adamı. Belli ki kaçak av meselesi canını sıktı” diye düşünüp geçtim.

 

Karacaören’den üç kilometre daha arabayla gidince yol bitti. “Hadi bakalım” dedi Halil, “tabana kuvvet.”

 

Yürümeyi severim sevmesine lakin bu yürümek de yürümek deÄŸil. Dura kalka cem’an 9 saat yürüdük. “Yahu burada yapalım iÅŸte kampı” demelerimize hiç aldırmadı Halil. Ä°lle AÄŸlayan Kayayı bulacakmışız da, orada kuracakmışız çadırı. Dulda olurmuÅŸ.

 

Yürümemizin bir yerinde bitki örtüsü bitti. AÅŸağıdaki yumuÅŸak hava yerini ayaza bıraktı. “Daha da beni öldürseniz yürümem” dediÄŸim anda da AÄŸlayan Kaya çıktı karşımıza. Kayanın oyuk olan kısmına tıkır tıkır kurdu çadırı Halil. Gazlı ocakta çayı yaptı. AkÅŸamı cemaatle kıldırdıktan sonra civardaki çalı çırpıyla bir güzel kamp ateÅŸi de çattı.

 

Halil’in “köfteleri akÅŸam piÅŸirmesek iyi olur” demesine aldırış eder mi bakalım bizim Sabri. “Köfte yapmayacaksak kampı niye kurduk” deyip cızırdattı tabii.

 

Köfteden sonra vardan yoktan sohbeti koyulttuk ama ateÅŸ geçince soÄŸuk iyice sökün etti. Daracık çadıra sığıştık dört adam. Lakin soÄŸuktan uyumanın yolu yolağı var mı? Döneledik bir müddet. Az fısır fısır muhabbet ettik diÅŸlerimiz tıkırdaya tıkırdaya. “Bu böyle olmaz. Hele kalkın, halay çekeceÄŸiz” dedi Halil. Olurdu, olmazdı tartışmasını Halil kazandı tabii. Halayda hem ısınıp hem yorulacağız, sonra birdenbire çadıra seÄŸirtip bayılacağız. Eh, uyuyamamaktan iyidir herhalde.

 

Üçayak halaydan girip kasap havasına, oradan da horona baÄŸladık ki AladaÄŸ AladaÄŸ olalı böyle oyun görmemiÅŸtir. Halil “ha vur” dedikçe ayaklarımızı yere vurduk. “Hayda” dedikçe hızlandık. Çadıra döndüğümüzde gerçekten baygın düştük.

 

Böyle kaç saat geçti bilmem. Mehmet, hafifçe dürterek uyandırdı. Eliyle “ÅŸÅŸÅŸ” dedi. Dışarda sesler var. Çadırın etrafında bir ÅŸey dolaşıyor. Her adımında “zınk zınk” ediyor yer. Halil’le Sabri’yi de kaldırdık mecbur. “Ayı bu” diye fısıldadı Halil, “yeri sarsmasından belli, ayı bu. Köftenin kokusuna gelmiÅŸ.” Tüfek dışarda. Muhtarın tabancayla savcınınki de öyle. “Bağıracağız” dedi Halil, “ayı gibi sesler çıkaracağız. Tek ÅŸansımız bu.”

 

Eh, korku daÄŸları sarınca her saçmalık mantıklı geliyor. Aralıksız iki saat bağırıp böğürmenin ardından, yani gün aÄŸarmaya durunca “humm humm” ederek gitti ayı.

 

Çadırdan çıkınca “dönelim mi Ä°hsan abi?” dedi Mehmet. Bu soruyu öyle kesin, öyle net sormuÅŸtu ki bir gece daha burada kalma planımıza raÄŸmen hızlı hızlı toparlanıp yola düşmekten baÅŸka çaremiz kalmadı.

 

Dönüş yolunda kimsenin aÄŸzını bıçak açmadı nedense, tek kelime konuÅŸulmadı. Belli ki sade benim deÄŸil, Halil’le Sabri’nin zihninde de çınlıyordu “dönelim mi Ä°hsan abi?” sorusu.

 

3 saate ulaÅŸtık arabanın yanına. Arabanın burnunu Karacaören’e çevirip de gaza az yüklenince “benim rahmetli babam avcıydı Ä°hsan abi” dedi Mehmet. Cümlenin devamı gelir sandık, ama gelmedi. Belli ki uzun hikâyeydi ve belli ki daha anlatılma zamanı gelmemiÅŸti.

 

Kaynak: Yeni Åžafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.