Makale
Tasavvuf Nedir, Ne DeÄŸildir? -1
Kısa Bir Bakış
0.
Müslüman’ın ilim hayatını, Kur’an’daki ilim öğrenmeye teÅŸvik eden ayetlerle birlikte “Ä°lim, Müslüman’ın yitik malıdır. Nerede bulursa alsın.”[1] hadis-i ÅŸerifi ÅŸekillendirmiÅŸtir. Ä°slam ilimlerini tahlil etmeye bu hadis-i ÅŸerifi dikkate alarak baÅŸlarsak bir sıra sorunlar veya sorun gibi gözüken arızı haller kendiliÄŸinden çözülür. Ä°slam ilimlerinin kaynağı muhakkak Kur’an ve Sünnet’tir. Buna binaen bütün Ä°slam ilimlerinin gayesi Müslümanları Allah’a (c.c) daha da yaklaÅŸtırmaktır. Ä°slam ilimleri toplumun her kesimine hitap etmektedir. Yani Ä°slamî ilimler her insanın istidat ve kabiliyetini dikkate alacak ÅŸekildedir. Bunun sebebi Ä°slamî ilimlerin insan tabiatına mutabık olmasıdır. Zira Ä°slamî ilimler, ilahî kaynaktan neÅŸet etmiÅŸtir. Ä°slamî ilimlerin her insanın istidat ve kabiliyetini dikkate aldığına dair en büyük delil, ilimlerin zahir ve batın diye ikiye taksim edilmesidir.
“Bütün geleneksel öğretiler arasında, Ä°slam öğretisi, zahiri ve batını diyebileceÄŸimiz kavramları çok açık bir biçimde ayıran öğretidir. Bu iki kavram birbirini tamamlar. Arap dilinde bu iki terim şöyle ifade edilir: ÅŸeriat; yani sözlük anlamıyla herkese açık, büyük ana yol; hakikat; yani iç gerçek ki seçkin zümreye özgüdür.”[2]
Yazımızda Rene Guenon’un da tabiriyle seçkin zümreye özgü batın ilmini konu edineceÄŸiz.
1.
Batın ilimden kastımız tasavvuftur. Tasavvufun mahiyetinin ne olduÄŸunu kitaplardan öğrenmek çetin meseledir. Bu çetinliÄŸin sebebi, tasavvufun hâl ilmi olmasıdır. “Tasavvuf kitabî bir ilim deÄŸildir. Yani bir kimse tasavvufa dair yazılmış kitapları okuyarak sufi ve ÅŸeyh olamaz.”[3] Aynı hakikati Ä°mam Gazzali de şöyle dile getirmektedir:
“Böylece ilmi maksatlarının özüne vakıf oldum; onların yolu ile ilgili olarak öğrenerek ve iÅŸiterek elde edilebilecek her ÅŸeyi elde ettim. O zaman açıkça gördüm ki, onların en önemli özelliÄŸi, baÅŸkalarında en az bulunan imtiyazları, öğrenme yolu ile ulaşılamayan: ancak tadarak, yaÅŸayarak ve sıfat deÄŸiÅŸtirerek varılabilen yanlarıdır.”[4]
Hâl ilmi olan tasavvufun kelime anlamı her zaman müzakere konusu olmuÅŸtur. Tasavvufun kelime anlamının ne olduÄŸuna dair çeÅŸitli tezler mevcuttur. Tasavvuf kelimesinin “ashâb-ı suffenin suffesinden, bir çöl bitkisi olan sufâneden, duruluk ve temizlik anlamına gelen safvetten, saff-ı evvelden, kendilerini halka hizmete veren benu’s-sûfeden, ense saçı demek olan sûfetü’l kafâdan, sıfat kelimesinden, yün anlamına gelen sûftan”[5] geldiÄŸi ileri sürülmüştür. Ancak tasavvuf kelimesinin Yunanca kelime olan sofia’dan geldiÄŸi tezi tasavvufun Ä°slam ilimlerine sonradan dâhil edildiÄŸini savunanlara dayanak noktası olmuÅŸtur. “Birûnî ve onun ardından bazı Batılı müsteÅŸrikler, sufi kelimesinin Yunanca “hikmet” anlamına gelen “sofia”dan alındığını öne sürmüşlerdir.”[6] Ancak tasavvuf kelimesinin sofia kelimesinden alınması makul düzeyde deÄŸildir. “…Birûnî’nin bu iddiasını müsteÅŸrik Nöldeke (ö.1930) Yunanca ve Arapça arasında sofostan sufi kelimesine doÄŸru bir geliÅŸmeyi izah edecek hiçbir ÅŸekil bulunmadığını göstererek suf’un kaynağının sofos olduÄŸu görüşünü reddetmektedir.”[7]
“…Ä°slam filozoflarına “hakîm” ya da “feylesuf” denilerek “sufi” denilmediÄŸine bakılırsa, bu iddianın da kabulünün mümkün olmadığı anlaşılmış olur.”[8] Ta’arruf’un yazarı olan Kelâbâzî’nin tasavvufun kelime anlamının ne olduÄŸuna dair görüşlerine baktığımız zaman tasavvuf kelimesinin sofia kelimesinden geldiÄŸine dair tezi eserinde zikretmediÄŸini görmekteyiz.[9] KuÅŸeyri’yse Risale’sinde tasavvuf kelimesinin nereden geldiÄŸine dair tartışmalara deÄŸinmeden ÅŸunları zikretmektedir: “…Bunun neticesi olarak her nefeste Allah Taala ile olma halini koruyan ve kendilerine arız olan gaflet musibetlerinden sakınmaya çalışan Ehl-i sünnetin ileri gelenleri Mutasavvıf adını alarak öbürlerinden ayrılmışlardır.”[10] Ä°bn Haldun da Mukaddime’sinde tasavvuf kelimesinin ne anlama geldiÄŸini izah ederken bu kelimenin Yunanca sofia’dan geldiÄŸi tezini zikretmemektedir.[11] Kanaatimce tasavvuf kelimesinin Yunancadan veya her hangi baÅŸka bir dilden alınması tasavvufun, Ä°slamî ilim olmadığı anlamına gelmez. Ancak bununla birlikte tasavvuf büyüklerinin eserlerinde tasavvufun kelime olarak da Ä°slam’la irtibatlı olduÄŸunun ileri sürüldüğüne ÅŸahit olabiliriz. “Zaten bunun Yunan, Hint ya da Ä°ran gibi yabancı bir kökenden olduÄŸu varsayımının da Ä°slam tasavvufuna özgü anlatım biçimlerinin, Arap dilinin yapısıyla sıkı iliÅŸkisi olduÄŸu göz önünde tutulursa, kesinlikle yanlış olduÄŸu görülür.”[12]
2.
Tasavvuf kelimesinin nereden geldiÄŸine dair görüş birliÄŸinin olmadığı gibi tasavvufun tarifinin de ne olduÄŸuna dair görüş birliÄŸi yoktur. Tasavvufun; zühd, güzel ahlak, kalp temizliÄŸi, Allah’a ulaÅŸma yolu vs. olduÄŸu ileri sürülmekle birlikte Ä°slam’ın 3 entelektüel boyutundan biri olduÄŸunu unutmamamız gerekmektedir.
“Gerçekte dinin üstün deÄŸer olarak kavrandığı ve Ä°slam medeniyetinin de neÅŸv ü nemâ bulduÄŸu kültür coÄŸrafyalarında medeniyetler üç temel entelektüel perspektif ortaya koymuÅŸlardır: Theologia, Philosophia ve Gnosis. Tahmin edilebileceÄŸi gibi bu perspektiflere Ä°slam medeniyeti bakımından tekabül eden entelektüel gelenekler kelam, felsefe ve tasavvuftur.”[13]
Tasavvufun ne olduÄŸunu “Cibril Hadis”i ÅŸerifiyle açıklamak tasavvuf kitaplarından tercih edilmiÅŸ ve kanaatimce en uygun yöntem de budur. Zira Hz. Peygamber (s.a.v) döneminde tasavvuf her ne kadar ilim haline gelmemiÅŸse de hayat ÅŸekli dolayısıyla amelî olarak mevcuttu ve tasavvuf tarikatlarının farklı sahabeler (r.anhum) üzerinden Hz. Peygamber’e (s.a.v) ulaÅŸması da tesadüfî deÄŸildir. BahsettiÄŸimiz “Cibril Hadis”inde Ä°slam, iman ve ihsan temel kavramlardır. Tasavvufun ihsan kavramı etrafında ÅŸekillendiÄŸi savunulmaktadır. Ä°hsan, “kiÅŸinin “Allah’ı görüyormuşçasına kulluk etmesi”[14] anlamında ifade edilmektedir.”[15] Hz. Peygamberimizin (s.a.v) hadis-i ÅŸeriflerinde geçen, övülen ve tasavvufî hayatla örtüşen ifadelere benzer övgüler ve teÅŸvikler Kur’an’da da yer almaktadır.
“Kur’an’da pek çok ayet-i kerimede dünya hayatının geçiciliÄŸi ve çekiciliÄŸi anlatılmış1; insanları kandırmaması istenmiÅŸ2; önemsizliÄŸi ve ahiretin daha önemli ve hayırlı oluÅŸuna dikkat çekilmiÅŸ3; dünya hayatının asla ahiret hayatına tercih edilmemesi emredilmiÅŸ4; dünya hayatına karşılık ahiret hayatının verilmesinin ağır bir azabı gerektireceÄŸi bildirilmiÅŸ5; mal ve evlat dünya hayatı, iyi ameller ise ahiret hayatı olarak deÄŸerlendirilmiÅŸtir6.”[16]
3.
Tasavvuf ilmin mahiyeti hakkında bilgi vermeden önce tasavvufun menşei meselesi üzerinde durmak gerekir. Tasavvufun menşeine dair farklı tezler mevcuttur. Bu tezleri 2 grup altında değerlendirebiliriz.
1. Tasavvuf Ä°slam kaynaklıdır. Kur’an ve Sünnet’te tasavvufi hayat övülmüş ve Hz. Peygamber döneminde zaten Suffe ehli diye anılan sahabeler (r. anhum) tasavvufun ortaya çıkmasına –Hz. Peygamber’in gözetimi ve bizzat iÅŸtirakiyle- öncülük etmiÅŸlerdir.
2. Tasavvuf dış kaynaklıdır. Kur’an ve Sünnet’e dayandırılmaksızın da tasavvufun mahiyeti açıklanabilir. Tasavvuf, Ä°slam’dan önce mevcut olan dinî ve mistik anlayışlardan neÅŸet etmiÅŸtir.
Ä°slam düşünürlerinin çoÄŸu 1. şıkta ifade edilen tezi savunmaktadırlar. ÖrneÄŸin Kelâbâzî’nin Ta’arruf’unda ÅŸu ibarelere rastlamaktayız: “Allah, nebisinin yanında bunları gizlemiÅŸ, dostu olan peygamberine bunları tavsiye etmiÅŸtir. Hz. Peygamber’in saÄŸlığında ehl-i suffa diye bilinen, vefatından sonra ümmetinin en hayırlıları olan Müslümanlar bunlardır.”[17] Bizzat şüpheyi yaÅŸayarak hakikat arayışına talip olan Ä°mam Gazzali’nin tasavvufun mahiyeti hakkında ileri sürdüğü görüşten, tasavvufun menÅŸeiyle ilgili hangi tezi savunabileceÄŸi konusunda çıkarım yapabiliriz. “…Sözün kısası, doÄŸrudan doÄŸruya tadarak bu halden pay alamayan kimse nübüvvetin özünü kavrayamaz, onun sadece kuru kuruya adını belleyebilir. Hiç şüphesiz, velilerin kerametleri peygamberlerin baÅŸlangıç halleridir.”[18] Tasavvufun menÅŸeiyle ilgili benzeri tavra Ä°bn Haldun’un Mukaddime’sinde de rastlamaktayız. “Tasavvuf, ilk önce, ibadet ve taatten ibaret olup, ÅŸeyhler ve üstatlar aÄŸzından nakledilmek suretiyle öğrenilen bir ilimken bu çalışmaların bir sonucu olarak, tefsir, hadis ve fıkıh ilimleri gibi Ä°slamlar arasında teÅŸekkül etmiÅŸ bir ilim oldu.”[19] Tasavvufun menÅŸeinin Kur’an ve Sünnet olduÄŸu tezi sadece klasik dönemde savunulan bir görüş deÄŸildir. Modern dönemde de bu tez savunulmaktadır. “Her ÅŸeyden önce sufilik, Ä°slam öğretisine sonradan ilave edilmiÅŸ, dışarıdan gelmiÅŸ bir ÅŸey deÄŸildir. Aksine Ä°slam’ın özüne iliÅŸkin bir parçadır, çünkü bunsuz Ä°slam öğretisi, ana ilkeleri konusunda bile eksik kalırdı.”[20] Buna binaen Rene Guenon şöyle devam etmektedir: “Gerçek ÅŸu ki, “sufi” sözcüğü Kur’an gibi Arapçadır; kuralları doÄŸrudan Kur’an’dadır, ama bu kuralları Kur’an’da bulabilmek için, Kur’an’ın asıl özünü teÅŸkil eden “hakikatler”e göre anlaşılıp yorumlanması gerekecektir.”[21]
Devamı var…
[1]Tirmizi, Sünen-i Tirmizi, “Ä°lim”, 19, Ä°bn Mâce, Sünen-i Ä°bn Mâce, “Zühd”, 17.
[2]Rene Guenon, İslam Maneviyatı ve Taoculuğa Toplubakış, ter: Mahmut Kanık, İnsan Yay., İstanbul 1989, s.29
[3]H. Kamil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Neşriyatı, İstanbul 2007, s. 27.
[4]Ä°mam Gazzali, El-Munkizü Mine’d Dalâl, ter: Salih Uçan, Kayıhan Yay., Ä°stanbul 1990, s. 177-78.
[5]H. Kamil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, s.29-30.
[6]H. Kamil Yılmaz, A. g. e., s. 32.
[7]L. Massignon, “Tasavvuf”, Ä°A, XII / 1, s. 26 ; Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, TDV Yay., Ankara 2000, s. 7’den naklen.
[8]H. Kamil Yılmaz, A. g. e., s. 32.
[9]GeniÅŸ bilgi için bkz: Kelâbâzî, DoÄŸuÅŸ Devrinde Tasavvuf / Ta’arruf, haz: Süleyman UludaÄŸ, Dergah Yay., Ä°stanbul 1979, ss. 53-58.
[10]Kuşeyri, Tasavvuf İlmine Risale, haz: Süleyman Uludağ, Dergah Yay., İstanbul 1981, s. 111.
[11]Geniş bilgi için bkz: İbn Haldun, Mukaddime, ter: Zakir Kadiri Ugan, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1986, ss. 541-542.
[12]Rene Guenon, İslam Maneviyatı ve Taoculuğa Toplubakış, s. 32.
[13]Ä°lhan Kutluer, YitirilmiÅŸ Hikmeti Ararken, Ä°z Yay., Ä°stanbul 2011, s. 68.
[14]Buhari, Sahih-i Buhari, “Ä°man”, 37; Müslim, Sahih-i Müslim, “Ä°man”, 1.
Henüz yorum yapılmamış.