Makale
KuÅŸku ve Korku
İnsan hem zalim hem mazlum. Hem merhametli hem acımasız, hem sevgi var hem de sevgisizlik. Zıtlar dünyası. Bunları oluşturan da kendisi. Ya da bulunduğu ortam ve dönemin koşulları insanı bunlardan birini tercihe zorluyor. Hayatın kemirgenleridir bunlar. Yoğun bir telâş ve endişe hayata egemen. İnsanın insana güvensizliği, nefret ve öfkesinin gizlendiği anlar ve durumlar var.
İnsan üretken iken büyük bir emek ve çaba içinde olur. Emeğinin karşılığını şöyle ya da böyle, az ya da çok alıyor. Bazen da kimi felaket ve olağanüstü hâller oluyor. O zaman yapıp ettikleri boşa gidiyor. Bu son durum bir kaza veya bir felâket sonrası oluyor. Asıl belirleyici olan bu olmuyor.
Sömüren egemenler kendilerine göre bir dünya kurguluyorlar, insanlığı yönlendiriyorlar. İnsanlık üretmiyor. Özellikle Müslümanlar üretimi terk etti. Ticarete yöneldi. Ticari emtiayı da sömürgenlerden alıyor. Tarım ile uğraşılmıyor, ziraat yapılmıyor, hayvancılık bitti. Sanayi mamullerinin üretimini gerçekleştirecek bir hamlede bulunulmuyor. Bulunulsa anında devre dışı bırakılıyor.
Türkiye özeline bakarsak yollar, stadyumlar, eğlence merkezleri yapılıyor. Bunların hiç biri istihdam alanı değil. Stadyumları on binler dolduruyor, bir vecd halinde bağırıyor, çağırıyor, küfrediyor, düşmanlıkları çoğaltıyor. Şehir, mahalle ve belde fanatizmi zirve yapıyor. Yıllardır bir kent takımı ve kentin tamamı şike sorunu ile yatıp kalkıyor. Hemen her şeyin önünde. Ne bir ideal ne bir hedef, ne bir amaç var.
Maçlara gidenler tam bir tapınma duygusu içinde. Önce alkol alıyor sonra da kendinden geçiyor. Kitlelerin mabetleri; camiler, dergâhlar değil, stadyumlar ve benzeri mekânlar.
Son yolculuÄŸumda yanımda oturan genç, iÅŸsizlikten ötürü Ä°stanbul’a gelmiÅŸ. GelmiÅŸ ama ancak torpil ile iÅŸ bulmuÅŸ. Çünkü kendi ÅŸehrinde spordan baÅŸka bir ÅŸey üzerine düşünülmüyor. Fanatizm dikkatleri bir yere odaklı. Böyle olunca da kimsenin muhalefet etme, çözüm yolları bulma, bir iÅŸi kovalama gibi bir durumu söz konusu olamıyor. Milletin deÄŸer verdiÄŸi gecelerdeki toplantılar, ibadet halleri bir maç saatine denk düşüyorsa, ibadet de, hayırlı bir iÅŸ yapma da hak getire. Çünkü asıl eylemi, iÅŸi, dünyası futbol ile sınırlı. DiÄŸerleri sadece sıradan ayrıntılar oluveriyor.
Arkası olmayan, bürokraside ya da hatırlı yerde bir kimsesi olmayan genç ne yapsın, kime sığınsın? Siyasa ve iktidar erki gücü korku veriyor. Kendinden olmayanlara hayat hakkı tanınmıyor. Gücü eleştirme hakkı da yok. Çünkü, kişi rızık bulmak için bir yereler yaranmak zorunda. İkiyüzlü olmayı tercihe mecbur. İstemeye istemeye bir yere sığınmak zorunda kalıyor. Kişiliksiz ve riyakâr bir yaklaşımı zorunlu kılıyor. Ne yazık ki durum böyle.
Bu, sadece alt katmandakilerle ilgili değil. Hayatın hemen bütün alanlarına da yansıyor ne yazık ki. Üniversiteler, hocalar, bürokraside veya sıradan kurumlarda görev alanlar âdeta kıpırdayamıyorlar. Hemen hepsinin dilleri ve gönülleri bağlı. Kalpleri ve akılları belli bir yere odaklı. Korku öyle bir boyutta ki her an kişi işinden olabilir, kendini kapıda bulabilir. Başka bir yeteneği olmadığından iş bulması imkânsız.
Düşünsel anlamda saÄŸlıklı bir ortam yok. Karşılıklı nefret ve aşırı baÄŸlılık iki ayrı kesim oluÅŸturuyor. Bu bir tarafta tapınma aşırı baÄŸlılık ve körlük getirirken diÄŸer tarafta tam karşı durum söz konusu oluyor. Nefrete dayalı bir körlük. Güven vermek, emin olmak, duyarlı olmak gibi erdemli davranış ve yaÅŸayış tarzı çok da tercih edilemiyor. Anadolu’daki insanlar özellikle çocuklarının iÅŸ, rızık endiÅŸesinde. Ä°stemeye istemeye, zoraki bir tercihte bulunmak zorunda.
Vehim ve korku toplumu hâlinde yaşamanın ne denli zor olduğu, ama böyle bir yaşayış tarzının var olduğu gerçeğini göz ardı edemiyoruz.
Henüz yorum yapılmamış.