Sosyal Medya

Makale

Seyyid Kutub’un Hücresini Aydınlatan Ayet

Tüten bu son ocakta yaşayan insanların Kuran ile aydınlanması için yazılı ve sözlü için birçok mealler, tefsirler yazılıyor, dersler, paneller, vaazlar veriliyor. Ama bu gayretkeş çaba sahiplerine göre muhataplarda bir aydınlanma yaşanmıyor yani içselleştirme gerçekleşmiyor. Peki, tüm gayretine rağmen bu aydınlanmaya sebep olamayan, kuru kalabalıklardan şikâyet eden abilerin, hocaların, üstatların, önderlerin kendi iç aydınlanması gerçekleşmiş mi? Bu başarısız, sonu aydınlığa ulaşmayan zorlu süreçlerde kendileri aydınlanabilmiş mi? Yoksa mumun dibine ışık vermemesi olağan bir durum mudur?

Seyyid Kutub, Fizilalil Kuran adlı eserinde Fatır suresi 2. ayetinin tefsir ederken yaşadığı bir aydınlanma bahseder. Bu esnada Cemal Nasır’ın(la) zulmüyle türlü işkenceler gördüğü zindanda idamı beklemektedir. O ise gittikçe zorlaşan şartlara rağmen hayatının son günlerini müminler için Kuran kaynaklı İslami bir hareket fıkhı bırakma çabasındadır. Yani kendi derdini bir kenara koyup ümitleri yeşertmek için çabaladığı o işkence günlerinde kapkaranlık hücresinde bu aydınlatmaya çabasına karşılık ona bir aydınlık sunulur. Mum dibine ışık verir…

Allah'ın insanlara açtığı bir rahmeti hiç kimse alıkoyamaz. O'nun alıkoyduğunu da O'nun dışında hiç kimse salamaz. O üstün iradelidir ve her işi yerinde yapar.(Fatır 2)

Ayeti tefsirine yönelik detaylı yorumlar yapan, hatta diğer surelerden de delil getirerek farklı açılımlar sunan Seyyid Kutub, tefsirin sonunda ayetin onda oluşturduğu aydınlanmayı anlatır.

“…Bu ayeti okurken bana sunulan özel bir rahmetine karşılık yüce Allah'a hamd etmemi gerektiren hususu aktarmadan geçemeyeceğim.

Şu anda bu ayeti okurken sıkıntı, bunalım, ruh darlığı ve ıstırap içindeydim. Ruhum kurumuş, içim kararmış, sıkıntıdan bunalmış bir durumdayken bu ayet karşıma çıktı. Böyle zor bir anda bu ayetle yüz yüze gelmek sarsıcıydı. Bu haleti ruhiye içindeyken Allah, bu ayetin özünü sanki kavramaya, gerçek mahiyetini özümlemeye beni muvaffak kıldı. Ayetin özü, kokusunu burnuma çektiğimde, bir miski amber gibi içimde dalda dalga yayıldı. Bu kavradığım soyut bir manadan çok hakikatin somut bir adımıydı. Başlı başına bir rahmet olan bu ayet ümitlerimi yeşertti. Bu rahmet, ayetin pratiğimi etkileyen açıklaması halinde ruhuma doldu. Sanki Allah'ın açtığı bir musluktan içime gürül gürül akmaya devam etti.

Ben bu ayeti daha önce birçok kez okumuştum; sözcükler birçok kez gözümün önünden geçmişti. Fakat şu anda duru bir su gibi içime akıyor, ruhumda anlamı somutlaşıyor, soyut gerçeği varlığımla bütünleşiyor ve bana şöyle fısıldıyor: İşte o benim, yüce Allah'ın açtığı rahmetin bir örneğiyim. Gör bakalım, nasıl olduğunu…

Çevremde değişen hiçbir şey yok. Fakat duygu dünyamdaki her şeyin değişmesinin nuruyla aydınlanıyorum.  Kalbin, bu ayetin içerdiği evrensel hakikatlere açılması İnsanın tattığı ve yaşadığı en büyük bir nimettir. Üstelik insan böyle bir nimeti tanımlayamaz; yazıya, kelimelere dökerek başkalarına aktaramaz. Ben bu nimeti yaşadım, tattım ve tanıdım. Üstüne üstlük bu aydınlanma hayatımın en sıkıntılı ve içimin en kararmış bulunduğu, en buhranlı anlarımda olması ümitlerimi yeşertti.

Bir anda rahatlık, genişlik, huzur, itminana ulaştım. Kendimi bütün bağlardan kurtulmuş, bütün sıkıntıların baskısından sıyrılmış tüy gibi hafif hissediyorum. Üstelik acı çekmekte olduğum bu hücrede eziyet veren hiçbir şey değişmediği halde! Bu Allah'ın rahmetidir. O, adeta rahmet musluğunu açan ayeti ile ümidin kalbime gürül gürül dolmasını sağladı. Bir tek ayet bile bazen insanın kalbine bir ışık penceresi açar, bazen de bir pınar olup duru su fışkırtır; hoşnutluğa, güvene, huzura ve esenliğe erdiren bir yol olur. Üstelik bütün bunlar göz açıp kapayıncaya, bir nefes alıp verinceye, kalp bir kez atıncaya kadar kısa bir sürede gerçekleşir. Kuran'ı müminler için rahmet ve hidayet kaynağı olarak indiren Allah'a hamd olsun.”

Asıl olan Kuran ve sünnet ile aydınlanmaktır. Aydınlatma gayreti aydınlanmayı da beraberinde getirmelidir. Aydınlatma gayreti yüzünden kendi aydınlanmalarını ihmal edenler anlamsız kalabalıkların oluşmasına zemin hazırlarlar. Yani dibine ışık vermeyen mum sayısını arttırırlar. Merhum şairimiz Cahit Zarifoğlu'nun da dediği gibi;

''Önce yüreğimizdeki Kudüs’ü işgal ettiler.

Biz savaşı önce kendimizde kaybettik.''

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.