Sosyal Medya

Makale

Din Bizim İçin Var

“Din nedir?” sorusunun cevabı doğru verilebilirse, neye hizmet ettiği ve edeceği de ortaya çıkar. Din, dünya ve devamında gelecek ahiret saadetini temin etmek için her iki tarafta da güzellik vadeden bir sistemin adıdır. Bütün amaç, insanın iyiliğini istemek, onuruyla yaşamasını sağlamak, onun barış içerisinde mutlu ve huzurunu temin etmektir.

 

Emir ve yasaklarının tamamı da bu gayeye matuftur. İnsanı mutlu etmeyen, onun saadetini amaçlamayan bir uygulamanın dinin öngörülerinden onay alması düşünülemez. Vaat, tehdit veya nasihat içeren hemen her konunun, insanların barış ve huzur içerisinde daha iyi bir hayat yaşaması için var olduğu açık bir gerçektir.

 

Bilindiği gibi başlıktaki soru yıllarca devlet–vatandaş ilişkisi açısından da gündeme getirilir. Toplu savaşların olduğu dönemlerde güce ihtiyaç duyan krallıklar, kendilerine tabi olanlardan sürekli bir fedakârlık beklemiş ve devleti ayakta tutacak her vesileyi meşru saymaya meyletmiştir. Bugün de benzer şekilde güçlü devlet anlayışı halktan aynı özveriyi beklemektedir. Elbette savaş durumu gibi zor zamanlarda bu fedakârlıklar gösterilmelidir. Ancak hiç değilse vatandaşa hizmet veren sektörlerde devletin işleyişi; yüz güldüren, hayatı kolaylaştıran, çözüm üreten bir yapı içinde hareket etmelidir.

 

Şu ayet bu konuda yeterince aydınlatıcıdır:

 

“Onlar, Allah’ın yarattığı tarlalar ile hayvanların mahsullerinden O’na bir pay ayırırlar ve ‘Bu Allaha aittir!’ derler yahut (haksız şekilde), ‘Ve bu (da), eminiz ki, Allah’ın ulûhiyetinde pay sahibi olan varlıklar içindir!’ diye iddia ederler. Ama zihinlerinde Allaha ortak saydıkları varlıklar için ayırdıkları şey, (onları) Allaha yakınlaştırmaz, Allah için ayırdıkları da (onları ancak) Allah’ın ulûhiyetine ortak koştukları o varlıklara yakınlaştırır. Gerçekten de ne kötüdür onların yanılgıları!”[1]

 

Ayet, yukarıdaki yaklaşıma uygun olarak Allah’ın hakkını da menfaatlere feda eden bir tutumdan bahseder. Allah’ın hakkı demek, kişinin servetinden diğer insanlarla paylaşmayı düşündüğü miktar demektir. Kamu menfaati hususu, yani bütün insanların ortak faydasını gözetme konusu, burada gündeme oturur. Zira Allah’a ayrılan pay, ortak çıkarlara hizmet etmelidir. Ama insanın hırsı buna müsaade etmez. Kendi kazancını başkalarıyla bölüşmeye yanaşmaz. Allah için, toplum için, mağdur ve mazlumlar için ayrılan pay da dönüp dolaşıp onların hanesine kaydedilir.

 

İnsanın yaptığı bütün iyilikler, kendisi içindir. Dünyada mevcut bulunan imkânların, insanlar arasında adil olarak paylaşılması hâlinde herkese yeteceği düşüncesinden hareketle, Allah’ın kimseye borçlu kalmayacağı da kesindir. “Allah için” demek, onun hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı hatırlanmadığından, çoğu kez yanlış anlaşılır.

 

Hâlbuki

 

Havariler demişlerdi ki: ”Allah’ın yardımcıları bizleriz.”[2]

 

Allah’ın yardımcısı olmak[3]

 

Allah’ın sadaka kabul etmesi[4]

 

Allah’a borç vermek[5]

 

Allah yolunda sarf etmek[6]

 

Allah’ın malları ve canları satın alması[7]

 

Allah’ın ganimetin beşte birini alması[8]

 

Bütün bunlar, kimsesiz, yoksul ve mazlum insanlar içindir.

 

Tıpkı şunlar gibi;

 

Allah’a eza etmek[9]

 

Allah’a hainlik etmek[10]

 

Allah’a savaş açmak (ribâ)[11]

 

İnsana yararı dokunacak her şeyin gerçekleşmesi, “Allah için” formuna sokulur. Zararı def etmek de böyledir. Böylece kişinin sorumluluğunun büyüklüğü izaha kavuştuğu gibi bunun bir karşılığı bulunduğu da vurgulanmış olur. Bunların hepsi peygamberlerle beraber insanlara yapılan haksızlıklara karşılık gelir. Ayrıca Allah’a kurban kesmek, oruç tutarak hâlden anlamak veya zekât vermek de bu insanlara yapılacak yardımlarla ilgilidir. Hatta cihat dediğimiz olgu dahi, bir anlamda insanların esaretine ve ezilmişliğine son vermek için gösterilen gayretin adıdır. İnsanlar, Allah’ın kendilerine bu kadar sahip çıktığını ve iyilik ya da kötülük olsun onlara karşı yapılan her türlü davranışı, kendisine yapılmış saydığını bilmelidirler.

 

Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı düşünüldüğünde “Allah için” demek; insanlar için, mazlumlar için ve özellikle mustazaf denilen zayıf, yoksul ve haklarından yoksun bırakılmış kimseler için demektir. İyiliğin ve yardımın kişiye geri dönüşlü olduğu düşünülürse yapılan her türden söz ve eylem insanın bizzat kendisi içindir. Buna göre din, insanın faydalanması için yapılan her türden eylemin adıdır. Nihayet bütün âlemin onun için yaratılmış olması da bunu teyit eder.

 

Din bizim için vardır. Dolayısıyla onun emir ve yasaklarına insan kurban edilmez. Tam tersine insan için dinin bütün donanımları seferber olur. Hatta insana fayda sağlamadığı zaman ve mekânlarda söz konusu emir, yasak ve tavsiyeler, gerekirse ertelenir. Zorla uygulanmaz. Bilhassa din adı altında yapılan yorumlar, zecri bir hüküm gibi asla tatbik edilmez. İnsanın özgürlük ve eşitliğine halel getirecek, onu adaletin dışına itecek yaptırımlar, hiç bir şart altında caiz görülemez. Yani din, bizim saadetimizi temin etmek için gönderilmiş, ayarlanmış bir yol, sistem, itaat konusu ve sonunda elde edilecek mükâfat ya da ceza demektir.

 

 

 

Dipnotlar

 

[1] En’am suresi, 136. ayet.

 

[2] Saff suresi, 14. ayet.

 

[3] Âl-i İmran suresi, 52. ayet.

 

[4] Tevbe suresi, 104. ayet.

 

[5] Bakara suresi, 245. ayet.

 

[6] Enfal suresi, 60. ayet.

 

[7] Tevbe suresi, 111. ayet.

 

[8] Enfal suresi, 41. ayet.

 

[9] Ahzab suresi, 57. ayet.

 

[10] Enfal suresi, 71. ayet.

 

[11] Bakara suresi, 279. ayet.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.