Makale
Bir Annenin Yakarısı ve Çırpınışı
14 Ekim 2017 tarihinde Kayseri ’de kitap fuarında idim. Bir hanımefendi geldi, kitaplara baktı, içinden Necip Fazıl Büyük DoÄŸu Irmağı kitabımı imzalatmak istedi. Bir isme imzalatacaktı ki, kendini tutamadı ve aÄŸladı. Durulamadı bir türlü. Bu duygulu andan sonra ister istemez sohbet ettik. Edebiyat öğretmeni imiÅŸ. Uzun zaman Kayseri’de görev yapmış. Çocuklarından ötürü Ä°stanbul ’a taşınmış, ÅŸimdilik görevi bırakmış. Öğrencilik yıllarında öğretmenleri vasıtasıyla dergilerimizi takip etmiÅŸ. Rasim Özdenören ve bizlerle görüşmek için Ä°stanbul’dan Kayseri’ye gelmiÅŸ.
Sorununu ve derdini uzun uzun anlattı. Önce, 25 Ekim 2017 tarihli yazımızın altına düştüğü notu buraya ekleyelim, ardından da anlattığı diğer ayrıntıları da aktaralım.
“Gülten – Her gün yazılarınızı heyecanla okuyoruz. Sadece oÄŸlunu isteyen sade bir anneyim. Kayseri kitap fuarında sizinle de konuÅŸmuÅŸtum. OÄŸlum hava harp okulu birinci sınıf öğrencisiyken 19 yaşında Yalova’dan kaldıkları çadırlardan Ä°stanbul’a getirilen öğrencilerden. Yanlarında hiçbirinin telefonu yoktu. Hiçbiri halka ateÅŸ etmedi. Hatta Sultanbeyli’de halkla beraber Ä°stiklâl Marşı okudular. TGRT ve internette bu görüntüler döndürülüyor. Nerdeyse 16 ay oldu, çocuklarımız cezaevinde. 6 Kasım’da ilk mahkememiz. Sizden ve sizin gibi vicdanlı yazarımızdan bize destek olmanızı rica ediyorum. Mümkünse mahkememize gelin, gencecik çocuklarımızı görün. Lütfen...”
OÄŸlu adına kitabı imzalattı, konuÅŸtuk. OÄŸlu, iki soru yanlışla, derece ile Hava Harp Okulu’na girmiÅŸ. Ailesi istemediÄŸi hâlde. Pilot olma hayali varmış. Gece ansızın çocuklar bir emirle çadırlardan alınıp Sultanbeyli Orhanlı’ya götürülmüş. Orada silahlı bir çatışma yok, ölen de olmamış. Bir emirle götürülen bu çocuklar 16 aydır içeridedirler.
“OÄŸlumun geleceÄŸi karardı” diyor. Anlıyorum ki onun için görevini bırakıp, oÄŸluna yakın olmak için Ä°stanbul’a taşınmış.
Kitap fuarının onur konukları Nuri Pakdil ile Rasim Özdenören. Biz stantta iken Nuri Bey ile Rasim Bey’in salon konuÅŸmaları vardı. Rasim Bey’i bekledi. Kalabalık ile yoÄŸunlukta, Rasim Bey sekreteri ile birlikte kitap imzalamaya geçti. O arada Gülten Hanım geldi, aÄŸlayarak derdini Rasim Bey’in eÅŸi AyÅŸe Hanım’a anlatmaya baÅŸladı. Benim uçuÅŸ saatim yaklaÅŸtığı için ayrılmak zorunda kaldım. Rasim Bey ile doÄŸru dürüst konuÅŸamadık ve vedalaÅŸtık.
Sağlıklı düşünmemiz gerekir elbette. Biz sadece olayların bir tarafını biliyoruz. Elimizde bir istihbarat yok, bilgiler genelde ya medya aracılığıyla oluyor ya da mağdur kimselerin kendileri anlatıyorlar.
Tam bir karmaşa dönemi. Büyük bir travma var. Arada çok insanın mağdur olduğunu duyuyoruz, görüyoruz. Burada elbette suçlular ve sorumlulukları olanlar var. Doğrudan suçlu olanlar suçları sabit olduğunda gereken cezaları alsınlar. Buna kimsenin bir diyeceği olamaz.
Emir kulu olan on dokuz yaşındaki bir çocuk bu anlamda nasıl suçlu olarak yargılanır? Kendisine emir buyurulduğunda en olmayacak işler bile yaptırtılır. Burada irade söz konusu olamaz. Çünkü irade başkasının elinde.
Sonuçta bir de bakıyoruz ki on altı ay yatmış olan birileri beraat ile tahliye oluyor. O zaman şu soru sorulmaz mı? Bu kişinin on altı ayını niçin çaldınız ve aylarca kodese tıktınız? Onun hakları ne olacak? Diyelim ki bu çocuklar masum, yarın serbest bırakıldılar ve beraat ettiler, peki onların yaşadıkları travma, yattıkları süre ve geleceklerinin hesabını kim nasıl verecek?
Bu annelerin gözyaşları, ahları ne olacak? Bunların bir bedeli olmaz mı? Adil-i Mutlak önünde nasıl hesap verilecek? Bunların pardonu olur mu?
Ergenekon davasında, beraat eden, hapishanede hastalanan ve ölenler için ödenen tazminatlar bedel ödemeye yeter mi, karşılar mı? “Fırat’ın kenarında bir kurt bir kuzuyu kaparsa, Adl-i Ä°lâhi’ye hesap veren bir Hz. Ömer bilinci, duygusu ve duyarlığı ne zaman bizde karşılık bulacak?
kaynak: Milli Gazete
Henüz yorum yapılmamış.