Sosyal Medya

Makale

Uyarı Sinyalini Susturan Aparat

Otomobil teknolojisinde güvenlik önlemlerinin en öncelikli olan emniyet kemerini takmayanlar için uyarı sistemi geliştirilmiş. Ön koltuktakiler kemerini takana kadar susmayan sinyal, milletçe ashabımızı bozuyor. Bir süre kemeri takılı bırakmayı denedik ama koltuk konforumuz bozuldu. Buna önlem olarak emniyet kemerinin ucundaki aparatı gerekli hazneye yerleştirince sinyal sustu ve huzura(!) erdik. Aslında emniyet önleminin bizim için alındığını bildiğimiz halde sinyal sesinden kurtulmak için tüm kazaları ve belaları göze alıyoruz. Bu da milletimizin ‘bağlasan durmaz’ aktivitesinin lüzumuna binaen yapılmış son icadıdır.

Allah’ın, her türlü şeytanilikten korunmak, insanların bizden, bizim de insanlardan emniyette kalabilmemiz için fıtratımıza yerleştirdiği en önemli ölçütlerden biri vicdandır. Vicdanın sesini dinleyenler ya da kalbini müftü kabul edenler, toplumun ümididirler. Yoksa vicdanını susturan kişilerin oluşturduğu toplumun vicdanından söz edilemez.

Yanlışın doğru kıvamında servis edilmesi için herkesin değişik şartlar altında vicdanının sesini susturabilmesi gerekliliğini vurgulayan şeytanileşme, bunu bir kazanç gibi gösterir. Piyasa koşulları, ilmi siyasetin gereği, şu okulu bitirene dek, iktidara gelene kadar,  gerekli nakde ulaşıp bir daire ve otomobil sahibi olana değin… Ya da vicdanımıza kulak verirsek hiçbir şeye sahip olamayız, hiçbir mevkiye gelemeyiz ki… Vicdanımızın sesini dinlemek rakiplerimizle yarışta bizi geride bırakan bir pranga gibi takdim edilir. Şeytani sistemin devamlı vurguladığı ‘yapmalısın, yapmadığında geride kalırsın’ ihtarına ‘yapmamalısın, bu sana yakışmaz’ diyen vicdanın sesi, toplumsal vicdanı uyandırmaya dönüşmeden mutlaka susturulmaya çalışılır.

Vicdan, fıtratın bir parçası kılındığından tamamen devre dışı bırakılamaz. Vicdanını, başkalarının yaptığı ölçüsüzlükler nedeniyle onları suçlamak şeklinde kullanmak ‘böl, parçala, yönet’ şeytaniliğinin işine gelir ve takdir görür. Bunun sonucunda herkesin birbirini suçladığı ve ötekileştirdiği beldelerde İslam, Allah ve Resulullah(sav) birer kaynaştırıcı değil birer ayrıştırıcı hatta kan dökülmesinin sebep kılınması kalabalıkların vicdanlarını sızlatmaz.

Bir dönem T.C.’yi “Mekke Devri” diye adlandırıp ‘Darül Harb’ fıkhı gereği hırsızlığa, faize ve her türlü gayri meşru işin ve liyakatsizliğin caiz sayanlar, yani vicdanlarını din ile susturanlar, bugün din adına(!) yaşatılan cinnetin nedenlerindendir. Hâlbuki Mekke devri, her şeyini sonuna kadar kardeşinle paylaşarak şeytanileşmeye direnmelisin ilkesinin en güzel uygulamasıdır.

Allah ile insan arasındaki ilişkiyi vicdana indirgeyerek dini devre dışı bırakmaya çalışanların tezlerini çürütmek için vicdanı bir ölçü olduğu ve asla vahiyle çelişmediğini söylemi, tutarlı eylemlerle desteklenmelidir. Resulullah’ın (sav) sözü, eylemi ve sükûtu aynı idi demek, onun hiçbir zaman vicdanının sesinden uzaklaşmadığının göstergesidir. Psikolojide bu ‘bölünmemiş şahsiyet’ olarak isimlendirilir. Şartlara göre vicdanının sesini susturanların kişilikleri bölünür ve din karşıtlarına malzeme olmaktan kurtulamazlar.

Cahiliye Mekke’sinin organize ettiği 1000 gün süren açlık ve boykotu o beldede yaşayan vicdan sahiplerinin itirazı sonlandırmıştı. Resulullah’ın (sav) arkadaşlarının sayıca az veya çok olduğu tüm zamanlarda vicdan sahiplerinin takdirini kazanmışlar. Bu da toplumsal vicdana örnektir. Fakat günümüzde kuvvetlendikçe toplum vicdanına ters işler yapıp insanları tehdit ederek yönetenler bu sünneti terk ettiler. Yurt dışında yapılan zulümlere kanayan vicdanlar, iş kendi cenahlarının yaptığı zulümleri kınamak olunca birden ‘kol kırılır yen içinde kalır’ aparatı takılarak susturulur. Bundan dolayı toplumun vicdan sahiplerinin değil cüzdan sahiplerinin egemenliğini savunan sistemlerin İslam’a uygun olduğu delillendirmeye çalışılır!

De ki: “Ben size ancak bir tek şeyi, Allah için ikişer ikişer, teker teker kalkıp düşünmenizi öğütlüyorum. Arkadaşınız Muhammed’de cinnetten eser yoktur. O, şiddetli bir azaptan önce sizin için ancak bir uyarıcıdır.” (Sebe / 46) Darül Nedve adlı Mekke meclisinin kararıyla Resulullah’ı(sav) cinnet geçirmiş olarak gösterip vahyi anlamsızlaştırma adlı kara propaganda ile mücadele için gönderilen bu ayet, toplumun vicdan sahiplerine seslenir. Onlara önerilen vicdanlarını susturan o merkezleri birer ikişer terk edip bu iftirayı kendi vicdanlarında ve diğer vicdan sahipleriyle bir daha düşünmeleridir. Peki, kendi cemaatinin zulümlerine sağır diğer cemaatlerin açıklarını arayan ve fasıkların getirdiği her haberi yayan din(i)darlar(!) bu ayetle amel edebilirler mi? Kendileri güçsüzken, buna vicdan sahiplerinin müdahale etmemesini kınayanlar, cüzdan sahiplerini çoğaltıp, demokrasin rüzgârını arkasına aldıklarında çaresizliğin çığlıklarını duyamaz hale gelirler. Yani bu topraklarda vicdandan bahsedildiğinde anlaşılan, oradaki bireyler güçsüzlüğüdür. Onlar da güçlendiklerine eskiyi unutacaklardır.

Vicdanını susturduğundan dua edemeyen, kaybedenlere sahip çıkamayan, fakirlerden kaçan, her ortama ayak uydurmak için şahsiyet bölünmesini normal gören, maskelerinin çoğaltarak CV’sini derinleştiren, narında hoş nurunda hoş deyip hesap gününden sıyrılan, hac ve umresini çoğaltarak veya yurt dışındaki yardım terapileriyle ferahlayan, antideprasanlarla yaşayan kardeşim, her gün bir yenisi eklenen ve bir türlü sükûnete ulaştırmayan bu şeytaniliği reddet. Bulunduğun ortamdan ayrıl ve vicdanının sesin dinleyerek vicdan sahipleriyle buluşmaya çalış. Çünkü daima kazanmalısın diyen bu sistem kalbini kararttı. Gençliğinde hoş görmeyip kınadıkların, şimdi değişmez ilkelerine dönüştü. Gel vazgeç. Rabbinin ölçüsüne geri dön…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.