Sosyal Medya

Makale

Üstadları hangi sözcükle uyarmalıyız?

Cami avlusunda otururken içi içini yiyordu. Son günlerde yanlış üstüne yanlış yapan üstadı nasıl uyarmalıydı? Kapsamlı bilgisinden karşı ezilmeden uyarıyı nasıl sürdürmeliydi? Üstadın hatasını bile savunma aracı yapıp gittikçe fanatikleşenlerin tehditlerine rağmen doğruda ısrar etmekte nasıl bir yol izlemeliydi? Hele hele yardımsever(!) işadamları bu itirazdan cesaretlenip masrafları karşılamayı bırakırsa bunun vebaline nasıl katlanabilirdi? Cemaat büyüdüğü için seviniyorken aslında iç içe geçen sorgulanamaz halkaların varlığı dokunulmazlıklar üretiyordu. Hak olanı hatırlatma konusundaki zafiyetini ahirette izah edemeyeceğini düşününce kendine kıyacak gibi oldu. Kimden daha çok korkmalıydı? Bazı kardeşleri itirazlarının ciddiye alınmadığından cemaati terk etmişti. O, ya güzellikle uyaracak, ya da kınadıkları gibi terk edecekti. Ama gitmek çözüm değildi. Zira ayrılıp başka mekânda buluşanlar, aldırış edilmeyen itirazlarının haklılıklarını konuşmaktan yeni bir şeyler yapmaya fırsat bulamıyorlardı. Bu kasveti dağıtan ezanın ilk sözleri “Allahu Ekber”bu sefer çok manidar gelmişti.

Namazın son rekâtında şaşıran hoca 5. rekâta kalkınca cemaat ona iştirak etmedi ve hep beraber (Subhanallah) dediler. Hoca oturmak zorunda kaldı ve sehiv secdesiyle namazın fazlalığını tamir ettirilmesine rağmen bozuldu ve “Yanlış kalksam bile benimle birlikte kalktıktan sonra uyarı yapmanız gerekirdi” diye sitem etmeye kalktı. Cemaatten gür sesli biri “Hoca seninle mukavelemiz 4 rekât, 5 değil” sözüyle ortalık buz kesti. Ama o anlamıştı. Ekber olan, hesap günün sahibi, ona üstadına hangi söz üzere uyarıp sonra bu söz üzere kararlılık göstermesi gerektiğini talim ettirmişti.

“Subhanallah”zikri bu sefer, beraber yapılan eyleme eksiltmeye ve fazlalaştırmaya karşı bir uyarıya dönüşmüştü. Beraberliğe zarar veren hatayı hatırlatanın da birçok eksiği olduğundan, hiçbir eksiği olmayan Allah’ın hatırlatılması tutulması gereken en zarif yoldu. Eğer buna da itiraz ediliyorsa orada oluşturulan sahte kutsallarla takviye edilmiş kast sistemiyle mücadele etmek elzemdir. Bir çok açmazın çözümünü gösteren konsantre bir eylem olan namazın dosdoğru eda edilmesi hayata dair sahih ölçülerin devam etmesi cihetinden mühim meseledir.

“Her çoban güttüğü sürüden sorulacaktır”adlı nebevi ilke, etrafınızda toplananları sürüleştirin demek değildir. Sizinle birlikte olanların sorumluluğunu kuşanın ve çağırdığınız beraberliklerde hata yapan uyarıya açık olsun demektir. Ömer(rah) atadığı valilere “Eğer size ulaşmakta zorlanan bir kişinin şikâyetini duyarsam görevden alırım” tehdidi buna yöneliktir. Sürüleştirme sorununa üstatların yanında köle ruhlu insanların da katkısı azımsanmamalıdır. Burada üstatlara düşen bu köle ruhlu insanların, Allah’ın kulu olduklarını anlamalarını sağlamalarıdır. Yoksa sürüleştirilen kalabalıklar, hesap günü birbirlerini cehenneme sürükleyeceklerdir. Hesap günü hiç bir şeyin değiştirilemeyeceğine inananlar birbirine hesap sormayı göze alıp dokunulmazlıklara karşı gelenlerdir.

Gerçek şu ki, (ey insanlar,) size kendi içinizden bir Elçi gelmiştir: sizin (öte dünyada) çekmek zorunda kalabileceğiniz sıkıntıdan ötürü kendini (zihnen) büyük bir yük altında hisseden; size çok düşkün (ve) müminlere karşı şefkat ve merhametle doludur.(Tevbe / 128)

Sahabenin (rah) Resulullah’a (sav) “ Bu senden mi yoksa Allah’tan mı? Eğer senden ise bize göre şöyledir” diyebilmesinin nedeni, ne yaparlarsa yapsınlar Nebinin daima onlara şefkatle ve merhametle davranmasıdır. Resulullah (sav), önünde titreyene,  kuru et yiyen bir kadının oğlu olduğunuhatırlatması, köle ruhlu insanlar üzerinden kurulacak kast sitemini daha başlamadan bitirmiştir. Son Nebinin arkasına bir devlet nizamı veya bir lider bırakmadan vefat etmesinin önemi unutturulmuş sünnetlerdendir. Emevi ve Abbasi saltanatıyla başlayıp halen devam eden cahiliyenin geri çağrılması, daha ölmeden birbirimizi hesaba çekme vasfımızı kaybettirince, beyat etmek tapınmaya dönüştürüldü. Bu konuya itiraz ile başlanan her türlü beraberlik, çoğalmaya yüz tutunca kolay olan yanlış ezber gereği itiraz edilemeyen dokunulmazlıklar oluşturarak sünneti değil cahiliyeyi arttırdı. İç hesaplaşmalar yasaklanınca, bütün dikkatler kendilerine tabi olmayanları suçlamaya dönüştü. Hesap vermek yerine suçlayanların oluşturduğu kalabalıkların ellerine silah geçince, mezhep meşrep farklılığı kılıfında, gâvurları memnun eden kan davalarının önü alınamamaktadır.

“Vay o namaz kılanların haline”ayetine bir de bu yönden bakarsak, namazı bir mecburiyet değil de hayata dair hak ölçülerin talim ettirilmesi olarak devam ettirirsek bir şeyler değişmeye başlayacaktır. İlk değişen şey, bize bir şey hatırlatanlardan uzaklaşıp köle ruhlu insanlarla kalabalıklar oluşturmaktan uzak durmamızdır...

Cılız veya kaba bir sesle “itirazım var” değil.

O’ndan gelip sadece O’na döndürüleceğimiz şuuruyla

Tüm eksiltenlere ve fazlalaştıranlara, SubhanAllah…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.