Makale
Maariften Eğitime Kelimelerin Zihniyet İnşası
Dünyaya noksan gelen insan, eksiklerini tamamlamak ister ve kemal yoluna girer. Yol, canla ten birleÅŸince baÅŸlar, ayrılınca biter. Yolcu, terbiyeden talime maarife bel baÄŸlar zira yetkinliÄŸi hamlığa yeÄŸler ve kendisini de gayrısını da terbiye etmeyi diler. “Ä°nsan deÄŸil hayvan terbiye edilir.” diyen görüşünü kelimenin zengin dünyası ile test etmelidir. Ä°nsanın hayvanları terbiye ederek kendisine hizmet ettirdiÄŸi doÄŸrudur. Yine at bakıcısı anlamına gelen seyisle, siyasetin aynı kökten geldiÄŸi de doÄŸrudur fakat onun, en çok bilinen politika anlamının eÄŸitmek, tedip etmek anlamlarını gölgede bıraktığı göz ardı edilmemelidir. Ayrıca insan yiyecekleri de terbiye eder ve doyumsuz tatlar elde eder. Ä°nsanı mürebbi terbiye eder ve her ikisi de “rab” ile -ki o âlemlerin rabbi olan Allah’ın isimlerinden biridir- aynı kökten gelir.
Ä°ÅŸin erbabı olan Åžemseddin Sami, Kamusi Türki’de terbiyenin beÅŸ farklı anlamını aktarır ve her birini cümlede kullanır: “1. Besleyip yetiÅŸtirme, büyütme: Hayvanat, ipek böceÄŸi, tuyuri beytiyye (evcil kuÅŸlar), fidan, çiçek terbiye ediyor. 2. Ä°lim ve edep öğretme, tedip, talim, tehzibi ahlak: Çocuklarını iyi terbiye etti; kızına asıl terbiye verecek validesidir; çocuk ilk terbiyeyi ailesinde görür. 3. Alıştırma, ülfet ettirme, tenis, talim: Ayıyı, maymunu terbiye ederler. Terbiye olmuÅŸ at. 4. Edep öğrenmesine medar olmak üzere hafif surette ceza verme, tedip: Bu çocuk pek çığırından çıktı, terbiye ister. 5. Bazı yemeklere yumurta ve limon yahut sirke ve salça vesaire ilavesiyle lezzet verilmesi: Çorbayı, pilici, yahniyi terbiye etmek.”
Her aile kendisine emanet edilen yavruyu besler, büyütür, yetiştirir. Beslemekle yetinmez bakar, gözetir, hayatta kalmanın yollarını öğretir. Yürümeden konuşmaya, kaşık tutmaktan oyun kurmaya bildiklerini talim eder. Ses egzersizi yaptırır konuşmaya hazırlar, tıp oynatır susmaya alıştırır, tatlı tatlı masal anlatır dinlemenin gereğini ve değerini fark ettirir. Sorusuna cevap verir merakını giderir, bilmediklerini belletir bilgisini artırır. Görgüden ahlaka, kuraldan yasaya, ayıptan harama yeri geldikçe birlikte yaşamanın zorunlu sonucu olan sınırları tanıtır. Yiyeceğine içeceğine, oturuşuna duruşuna, yatışına kalkışına dikkat eder, özene bezene büyütür. Ayakları üstünde dursun, kendi yağında kavrulsun, adam olsun diye didinir.
Her ebeveyn yavrusunu nezaketle, zarafetle, edeple bezer. Sınırı zorlarsa durması gereken yeri gösterir, çığırında çıkarsa tedip eder, aşırıya kaçarsa haddini bildirir zira dünyaya tat veren çocuklar terbiyesiz olursa âlemin tadı kaçar. Onu hayatın gerçekleriyle yüzleştirir, zorluklara alıştırır (ülfet), çalışmaya ısındırır (ünsiyet) kısaca geleceğe hazırlar. Örneklikten rehberliğe, önderlikten öğretmenliğe kalabalık bir kadronun rolünü üstlenir fakat o daha çok mürebbidir. Zengin anlam ve çağrışımlarına bir nebze temas edilen terbiye, ilgili disipline de ad olmuştur: Terbiye İlmi. Bugün Eğitim Bilimi deniyor.
Bir kiÅŸinin ilmi, bildiÄŸi kelime ile sınırlıdır. Bu yüzden ister kavram ister terim olsun kelimeleri iyi bilmek marifettir ve aslında “marifet” sözlükte bilmek ve tanımak demektir. Marifetler, bilgiler anlamına gelen maarif, marifetin çoÄŸuludur. Yaşı uygun olanlar EÄŸitim Bakanlığına Maarif Vekâleti denildiÄŸini hatırlar. Aklını kullanan, ilim ehli olmayı marifet kabul eder, marifetle akraba olan irfanı da arifi de önemser. Hakikati bilen, anlayan, onun künhüne vakıf olan irfan ehli, arif sayılır. Bu yüzden arif olan anlar denir, lafın tamamını söylemeye gerek duyulmaz.
Istılah manasıyla maarif/terim anlamıyla eÄŸitim, heveskâra bilgi aktarmayı amaçlar. Ä°lme heves eden, eÄŸitim sayesinde ilmi bilir, ilim ehlini tanır; arzu edip azmederse onlardan biri olur. Azmedip ilim elde edene âlim, bilgisini aktardığı öğrencisine müteallim denir. Âlim, talip olana ilmini talim ederse muallim adını alır. Maarifin anahtar kelimelerinden biri olan talim hakkındaki sözü, söz ehli Åž. Sami’ye bırakalım: “1. Öğretme, belletme: Cenabı Hak hazreti Âdeme eÅŸyanın isimlerini talim etti. 2. Okutma, ders verme, tedris: Çocuklara ulum (ilimler) ve fununu (bilimler) kolayca talim etmek için usul lazım. 3. MeÅŸk veya idman ile alıştırma: Birine yazı, kanun, ÅŸarkı talim etmek. -Bu mana ile öğrenme makamında dahi kullanılıp: Yazı, kanun talim ediyorum, denilir. 4. [Masdariyet manasından tecerrüt ederek] muntazam askerin öğrendiÄŸi yürüyüş ve silah istimali ve sair harekâtı askeriye: Talim öğrenmek; ayak, silah, atış talimi; piyade, süvari, topçu talimi. ÇoÄŸulu talimat: Birine ÅŸifahen veya tahriren verilen tenbihat, hattı harekâtını mübeyyen evamir (açıklayan emirler): Aldığı talimata göre hareket edecektir; Süfera (Elçiler) düveli metbualarından (tabi oldukları devletlerden) talimat bekliyorlar.
Öğrenciyi âlim, çırağı usta, er ve erbaşı subay talim eder. Her sanat, her meslek gibi askerlik de talim edildiğinde, meşk edildiğinde hakkıyla öğrenilir. Onlar mesleğin inceliklerini öğrenmek, usta bir savaşçı olmak için ter dökerken türkü yakmak bekleyenlerine düşer: Gemilerde talim var, bahriyeli yârim var.
Âlim, talim de eder tedris de eder/ders de verir. Tedris konusuna ders, ders verene müderris, ders verilen yere medrese, öğretime ise tedrisat denilir. Medrese ile yetinmeyip camide ders veren, bugünkü kullanımla yaygın eğitim yapan müderrise, dersiam denir zira o, derslikten çıkıp umuma, cemaate ders verir. Kurum olarak rakibi olmasına rağmen medresenin adaşı olan mektep, yazı yazılan yer anlamına gelir. Bugün okul denilen mektebin diğer anlamları branş, ekol, büro, ajans ve ticarethanedir. Osmanlılar, çocukların okuduğu yerleri, sıbyan mektebi, dârüttalîm, dârülilm, muallimhâne, mahalle mektebi, taş mektep, mektebi ibtidâiyye gibi adlarla adlandırırlardı.
Öğretmen talim eder fakat öğrenci de tahsil eder. Heveskâr, kelimenin tam anlamıyla tahsildardır fakat tahsil ettiği ilimdir. O, hevesi sayesinde öğrenimin zorluklarını göze alır ve onlara katlandığı, sebat ettiği kadar ilim elde eder, malumatını genişletir. Eski söyleyişle tahsili ilim eyleyen, ilim ve malumat kesp eder, tevsii malumat eyler. Talimin aksine tahsilin öznesinin ilim talep eden olduğuna dikkat edilmelidir.
Ä°lim tahsil edenin hem terbiyeli hem edepli olması beklenir. Vurguyla “okumuÅŸ adam” deniyorsa, onun bilgili ve aynı zamanda ince, nazik, kibar, görgülü olduÄŸuna vurgu yapılıyor demektir. Edebiyle oturup kalkan, usulü dairesinde konuÅŸan, konuÅŸanı dinleyen müeddep kiÅŸi takdir edilir. Müeddep, tedip edilen yani edebi kuÅŸanan kiÅŸidir. Edebin çoÄŸulu adaptır ve talimin de tahsilin de terbiyenin de adabı vardır. Ä°nsanlar arasındaki edebe adabı muaÅŸeret/görgü kuralları deniyor. ÂdemoÄŸlu hariçten de dâhilden de zapturapt altına alınabilir. Kendisi ya da baÅŸkası, zapt edip baÄŸlayan kim olursa olsun, ilgili kiÅŸinin tedip olduÄŸu, ecnebiceden ödünç sözcükle disiplin altına girdiÄŸi düşünülür. Tartışmasız makbul olan iç disiplin de denilen kendine mukayyet olmak, baÅŸkasına muhtaç olmadan kendini kontrol altına almak yani kendini tedip etmektir.
Tedip, bilgilendirmek anlamına da gelir, bu yüzden bilgilendirilmiÅŸ kiÅŸiye edip denir fakat kelimenin yazar anlamı daha çok bilinir. Hz. Peygamber’in, çeÅŸitli kabilelerin lehçelerini nasıl anlayabildiÄŸi sorusuna karşılık, “Beni rabbim eÄŸitti (eddebenî) ve eÄŸitimimi (te’dîbî) en iyi ÅŸekilde yaptı.” dediÄŸi rivayet edilir. Burada tedip kelimesi “eÄŸitme, bilgilendirme” karşılığı olarak kullanılmıştır. Bir kimsenin sahip olduÄŸu meziyet ve fazilet hayranlık ve takdir hissi uyandırdığı için edep diye adlandırılır zira o, kendisine “sahip olan kiÅŸiyi küçük düşürücü durumlardan koruyan meleke” demektir. Duygu, düşünce ve hayat tarzına güzellik ve incelik kazandıran edep iffet, hilm, sabır, vakar, merhamet gibi erdemlerin ayrılmaz parçasıdır.
Meslek ahlâkı, edebin çoÄŸulu adap ile ifade edilir. Yerine göre “âdâb ve usul”, “âdâb ve erkân” diye de anılır. Fertlerin yaÅŸayış ve karşılıklı iliÅŸkilerine hâkim olan ve aksine davranışın yerine göre ayıp, terbiyesizlik, edepsizlik sayılarak kınandığı ahlâkî ve içtimaî kurallara da adap denir. Ahlak kitaplarına isim olan Tehzib’ul-Ahlak, terbiyeli olmayı, ahlakı güzelleÅŸtirmeyi ifade eder. Yaradılış, huy demek olan ahlak tehzip edilir, yani temizlenir ve ıslah edilir. Söz buraya geldiÄŸinde akla, temizlemek, arındırmak anlamına gelen tezkiye gelir. Tezkiye ve nefis kelimelerinin birlikte kullanımı yaygındır. Nefsini tezkiye etmeyi murat eden, haslet olan huylarını kirden korumayı, zaaf olan huylarını azdırmamayı irade eder.
Hayatta en hakiki mürÅŸit ilimdir, sözü unutulmaya yüz tuttu ve ilmin yerini mürÅŸit olduklarını iddia eden âdemler aldı. Oysa mürÅŸit olan Âdem deÄŸil ilimdir. Ä°lmi olmayan insan doÄŸruya irÅŸat edemez, doÄŸru yolu gösteremez. Bu yüzden rüşte ermek için rehbere ihtiyaç duyan, mürÅŸide deÄŸil ilmine bakmalıdır. Asıl reşîd (mürÅŸit) olan Allah, Kerim kitap Kur’an’a ilim ismini verir çünkü o, en doÄŸruya hidayet eder. Onu ölçü bilen, akıl ve temyiz yeteneÄŸi ile doÄŸru yolu bulur, istikamet üzere hareket eder. Hidayetin anlamına girmeyelim zira eÄŸitime sıra gelmeyebilir. EÄŸitim, maariften terbiyeye eÄŸitimle ilgili her kavramın yükünü çekiyor; öğretim ile öğrenim onun yükünü bir nebze hafifletse de o, bu ağır sorumluluÄŸun altında eziliyor.
Not: TDV Ä°slam Ansiklopedisi’nin terbiye, talim, tedip, tedris, tezkiye, siyaset, marifet gibi maddelerinden, D. Mehmet DoÄŸan’ın EÄŸitim Maarif Olabilir Mi (EÄŸitime Bakış Dergisi, sayı: 29) baÅŸlıklı makalesinden ve sözlüklerden yararlanılmıştır.
Henüz yorum yapılmamış.