Makale
Fıtrat Kendini Eğitime Teslim Eder mi?
Bedene can verilmesiyle baÅŸlayıp son nefesle biten eÄŸitim, hayat kadar doÄŸaldır. Hayatın görünmeyen yüzü olan eÄŸitim, ortamını bulur bulmaz kendini gösterir. “Ä°taatkâr vatandaÅŸ” yetiÅŸtirmeyi hedefleyen Prusya modeli ve onun kopyaları nefsi kendisine yabancılaÅŸtıran yapay ortamlar fideliÄŸidir. Oysa hayat eÄŸitenle eÄŸitileni yaÄŸmurla toprağın kucaklaÅŸtığı doÄŸallıkta buluÅŸturur. Özel mekân ve düzenlemeye ihtiyaç duyulmadan buluÅŸmanın gerçekleÅŸtiÄŸi her yerde öğrenim de öğretim de kendiliÄŸinden vuku bulur. BuluÅŸmanın bereketi olan eÄŸitim, sanki hayatın varlık nedenidir ve baÄŸrında büyüttüğü âdemoÄŸlunu yetiÅŸtiren onun anlık dokunuÅŸlarıdır. Orada talimin, terbiyenin, tedibin, tezkiyenin ve irÅŸadın yani dokunuÅŸların faili olan öğretmenler aslında ve sadece insan olmanın gereÄŸini yaparlar. Onlar hayatlarını idame ettirme niyetiyle eyledikleri fiillerle hedeflesinler hedeflemesinler öğrenim örgüsüne birer ilmek atarlar. EÅŸyayla kurulan iliÅŸki esnasında temas edilen her nesnenin pasif bir eÄŸitici iÅŸlevi gördüğü söylenebilir.
İnsanın beşerle veya eşyayla kurduğu bu çok yönlü ilişki, dinamik ve değişken bir karaktere sahiptir. Söz konusu akışkan ilişki ortamında fiile içkin eğitici kuvve zuhur eder fakat bu güç her zaman benimsenen değerlere ve fıtrata uygun olmayabilir. İnsanın sınırlı olduğunu, her şeye hükmedemeyeceğini gösteren bu durum eğitime bir sınır çizer. Sırf değer eksenli steril ortam oluşturmanın beşer takatini aştığını kabullenip her buluşma anını bir eğitim imkânı kabul etmek gerekir. Beşer, hasletleri kadar zaaflarıyla da insan olduğuna göre onun hatalarını birer eğitim vesilesi olarak görmek daha isabetli olsa gerektir. Aslında merhamet ve şefkatin kucağına doğan bebeklere genellikle bu anlayışla yaklaşılır. Nefes alma kıdemine sahip olan büyükler onların hiçbir hâlini yadırgamaz aksine engin anlayış gösterirler. Onlara değer verir, üstelik onların acizlik ve beceriksizliklerini anlayış ve güler yüzle karşılar ve hatta keyif alırlar. Bu son derece insani ve eğitici değeri yüksek yaklaşım, beklentiler artana kadar devam eder. Beklenti değişikliğiyle birlikte davranışlar değişir ve maalesef değişiklik ilişkinin doğallığı, iletişimin sağlığı aleyhine gerçekleşir. Onun, büyüdüğü kanaatine dayanan bu yapay davranış değişikliği, öğretimin okullara havale edilmesiyle kurumsal düzeyde ve uzmanlar eliyle kemikleşerek sürer.
Gücünü kendisine duyulan itimattan alan öğretim kurumları, doğal sınırlarını aşarak kendilerinde fıtrata müdahale etme gücü ve hakkı bulunduğu vehmine kapılır. Oysa bu vehim eğiticinin söz, hal ve tavırlarının eğitilen üzerindeki etkisinden kaynaklanır. Yerinde sözleri, nazik davranışları, ince tutum ve tavırları, erdemi temsil zarafeti kısaca öğretmenin insanlığı, muhataba tesir eder. Etkileşimin gücü kurumlar eliyle kullanılırken tahsil ile arzulanan gayeye, talep edenin azmi ve talebe cevap verenin maharetiyle varıldığı gözden kaçırılır. Hocanın tahsildeki payı elbette kıymetlidir ancak bu kıymet, merakı canlı tutacak, ilgiyi tahrik edecek sanatçı duyarlılığıyla doğru orantılıdır. Denebilir ki onda vehmedilen güç eğiticinin marifeti, becerisi, yöntemi, üslubuyla kayıtlıdır. Bu yüzden tahsil, öznelerin buluşmasından hâsıl olan hâsıladır, dense yeridir.
Sanılanın aksine eğitilenin rolü, en az eğitici kadardır belki daha fazladır zira o müfredatı kendi süzgecinden geçiren bir öznedir. Üstelik o müfredatın içinden sadece ilgisini çekenleri ayrıca değerlendirir. Onları dakik bir işleme tabi tutar, zihni bir elekten geçirir ve her biri hakkında silmekten muhafaza etmeye, paylaşmaktan uygulamaya farklı kararlar alır. Bazen de kendini aciz hissedip pes edebilir, hayran kalıp ağzı açık izleyebilir, sahiplenip savunabilir ve hatta talime kalkışabilir. Zihniyet inşa eden yeteneklerin işlevlerini yerine getirmesinden ibaret olan söz konusu zihinsel işlem bir tercihle son bulur. Yani buluşulan kişi veya karşılaşılan nesneden elde edilenler zihni işlemden geçirilir, kabul görenler ayrıntılı işleme tabi tutulur ve benimsenenler davranış hâline getirilir.
Pek çok niteliğin harmanlanmış bir terkibi olan fıtrat, haslet ve zaafların bileşkesidir. Onların zuhur ettiği yer de müşahede edildiği yer de buluşma mekânlarıdır. Tanıma ve tanışma imkânı sağlayan bu yerlerde dikkat, eğitsel niteliklere yöneltilmelidir. İlgiliyi derinlemesine tanımak, gözlem imkânı veren buluşma anlarını verimli kılan nitelikli birlikteliğe bağlıdır. İlgileri, muhatap hakkında çok değerli veriler sunar fakat geçici ilgilerin ayıklanıp kalıcı olanların seçilmesi gerekir. İlgilerin bir kısmının zannedildiği gibi ilginç olmadığına kanaat getirildiği sık rastlanan bir durumdur. Israrla ilgilenmek bir ilginin kalıcı ilgi listesine girmesi için gerekli fakat yeterli değildir. Onun ilgilenenin yeteneğine uygun olması ve ona güç yetirebilmesi de gereklidir. Dirayetli olanın beceremediği veya güç yetiremediği hâlde ilgisini inatla sürdürebildiği, maymun iştahlının ise zorlanır zorlanmaz veya sıkılır sıkılmaz ve hatta dikkati dağılır dağılmaz kolayca vazgeçebildiği sır değildir. Bu durum bir ilginin sürüp sürmemesinde irade, temyiz ve fren gücü gibi niteliklerin belirleyici rolünün hesaba katılması gerektiğini gösterir.
Rağıb Ä°sfehani’nin benzetmesiyle insana bağışlanan nitelikler çakmak taşında saklı ateÅŸ, çekirdekte gizli aÄŸaç misali fıtrata içkindir. Ä°nsan bünyesinde pek çok güç, haslet ve yeteneÄŸi kuvve halinde bulundurur. Merak etme, araÅŸtırma, anlama, anlatma, düşünme, akıl yürütme, öğrenme, öğretme, soru sorma, karşılaÅŸtırma, genelleme, soyutlama, kavramsallaÅŸtırma, sınıflandırma, ezberleme, hatırlama, keÅŸfetme, icat etme, tartışma, tahlil ve terkip etme bunlardan bazılarıdır. Binbir nitelikten karılan fıtratı oluÅŸturan özellikler her insanda ortak olsa da onların her biri aynı oranda deÄŸildir ve kiÅŸisel farklılıkların asıl kaynağı ise bu oran farkıdır. DoÄŸuÅŸtan getirilen bu fark, içine doÄŸulan çevrede her dem yapılan tercihlerle yeniden yapılanır ve bu en çok eÄŸitim ortamlarında gerçekleÅŸir.
EÄŸitimin hedef kitlenin ortalamasını gözetmesi, müfredatı temel ve vazgeçilemez konularla sınırlaması belki bir ilim tasnifine göre “alet ilimler”le sınırlı olması anlaşılabilir ancak onun ortalama kadar farklılıkları da gözetmesi gerekir. KiÅŸisel farklılıklara hitap etmeyen, seçenekler sunmayan, zorunlu ve katı bir müfredat insani olma ÅŸansını yitirir. Bu ise müfredatın masa başında ve bir sulta eliyle deÄŸil sahada yani talep sahibi talebe ile talebe cevap veren ebeveyn ve muallim tarafından belirlenmesini gerektirir. Bu gereklilik uzmanlardan yardım alınmasına engel deÄŸildir. Önemli olan her dem ihtiyaca göre yapılandırılan ve dolayısıyla hemen herkese hitap eden esnek ve iÅŸlevsel bir sistem kurmaktır. Bu aynı zamanda sınıfların yaÅŸlara göre deÄŸil talebenin taleplerine göre oluÅŸturulmasını gerektirir. Özne olan muhatabın eÄŸitsel özellikleri, müfredat belirlenirken temel dayanak alınacak parametrelerdir.
Bebek, yavrular içinde kendi kendine yetebilecek yeterliliğe gelebilmek için en uzun süreye ihtiyaç duyan evrendeki tek varlıktır. Buna rağmen kimse emanet bildiği çocuğu kendi hâline bırakmaz aksine yetiştirmek için elinden geleni yapar. Bağımsızlaştırmak hedeflense de bağımlılığı pekiştirme ihtimali her zaman vardır. Yine de bakıp büyütürken yetiştirip yetkinleştirirken ilgi, meyil ve merak gözetilir, irade ve ihtiyarı dikkate alınır, içine doğduğu dünya ile buluşturulup tanıştırılır. Beşeri niteliklerin izini süren ve onları dikkate alan bu yaklaşım tamamen fıtrattan hareket eder. Bu yaklaşımı her insan hak etmektedir çünkü onu fert ve farklı kılan kendine has doğasıdır. Bu yüzden ilgilinin seçme hakkı, aile ve öğretmenin onun seçiminin isabetli olup olmadığını kontrol etme yetkisi vazgeçilemez ve devredilemez bir ilkedir fakat kontrol yetkisinin fıtratla kayıtlı olduğunun altı çift çizgiyle çizilmelidir. Seçimin isabetli olmadığına kanaat getiren yetkili kanaatini ilgiliye fark ettirecek bir yol izlemeli ve nihai kararı ona bırakmalıdır. Kontrollü olarak denemesine izin vermek, fark ettirme yollarından biri olabilir.
Bir kere daha belirtilmelidir ki talibin eğitsel niteliklerini isabetle teşhis eden eğitim, bu dinamik sürecin tamamında fıtratı gözetme şansı bulabilir. Söz konusu kişiye özel doğayı tanımak, benimsenen bir anlayışa, genel kabul gören bir yaklaşıma başvurmaktan ziyade sükûnetle gözlemek, dikkatle izlemek; sözlere, söyleyişe, duruşa, isteyişe, reddedişe dikkat kesilmekle daha çok mümkün olur. Gözlem esnasında bir kanaat oluşturacak kadar veri elde edilemeyebilir ancak muhatabın verdiği tepkiler izlenecek yolu işaret eden sinyaller olarak kabul edilmelidir. İlgi duyan, merak eden, ihtiyacını bilen, talep eden ve seçen bir özneyi tanımak isteyen, aradığı verileri başka yerde değil sayılan olgularda bulacaktır. Muhatabının özne olduğunu bilen ve dikkate alan eğitimin onun fıtratını ıskalama ihtimali düşüktür. İnsan, fıtratını gözetene teslim olmaya meyillidir fakat murat onu teslim almak değil onun taleplerine cevap vermek ve onu yetkin, özgün, özgür ve bağımsız kılmaktır. Bağımsızlık ve dahi özgürlük bağlardan kurtulmanın değil, aksine kendini insani değerlerle bağlamanın adıdır.
Henüz yorum yapılmamış.