Sosyal Medya

Makale

Diyet Hayatı Anlamsızlaştırır

Bir zamanlar perhizimize dikkat ederdik sonraları sıkı rejimler uygulamaya başladık şimdilerde ise diyet kürüne bağlı bir hayat sürdürür olduk. Beslenmeyi sınırlandırma, perhiz adlı masum bir uzak duruş iken şu anda diyet kürü adlı dünya çapında bir sektöre dönüşünce önemli mesleklerden biri de diyetisyenlik oldu. Psikologların çizdiği depresyondan uzak yaşam ilkelerinin hemen yanında diyetisyeninizin  beslenme çizelgelerine bağlı kalmak artık modern yaşamının zorunluluklarından biridir. Bir yandan azdırılmış iştahını gemleyemeyen diğer yandan obezitenin önüne geçmek için sihirli diyet formüllerinin peşine düşen insanoğlu, kuyruğunu yakalamaya çalışan köpek misali bir kısır döngüye mahkum bırakılmıştır.

Susamadan su içen, acıkmadan yiyen ürkek kentliler, oruç tutmaya başladıklarında aslında unuttukları acıkmayı ve susamayı tatmış olmanın hazzıyla tanışırlar. Bir yanları oruçlu olmaktan memnun olurken diğer yarıları diyet kürlerine yapılan dini müdahaleyle anlamsızlaşan diyetisyenlerin baskısını hisseder. Dengeli beslenmek adına her günü programlananlar, günden güne açların hallerini anlamaktan uzaklaştıklarını fark edemezler. Yemekten uzak durmayı bir irade görüp bununla övünenler aslında yoksulu doyurmaya yönelten vicdanının sesini duymazlar. Üstelik diyetisyenler  yediklerinizi fakirlerle paylaşmanızı da  önermezler.

Ramazan orucunu bir çeşit diyet diye görenler iştahını gemleyemeyen modern muhafazakarlardır. Halbuki Ramazanı yeni bir başlangıç sayanlar için yemeden kesilme günleri, yemeğe ulaşamayanlarla, isteyerek ve başa kakmadan paylaşmaya başlamanın mutmainliğine ulaştırır. İftar sofraları azgınlaşan iştahları gidermek için değil misafir edilenlerle paylaşmak için donatılır. Oruç tutamayanlar eğer bunu kaza etmeye sağlıkları elvermiyorsa fidye verirler. Fidye her gün için bir yoksulu doyurmaktır. Böylece fidyeyi bir ceza değil de kardeşinle paylaşmaya dönüştüren Ramazanın, mübarek 11 ayları yönlendirmesi gerekmez mi? Bu başlangıçla yemediğini yedirmek adlı diyet kürü kentli psikolojisine iyi gelecek belki de antideprasanlardan kurtaracaktır. Çünkü hayatı birleştirilemez parçalara bölen modern hayata kananların iştahları ve psikolojileri sükunete eremez, uzmanlar kontrolünde tatsız tuzsuz geçirilen bir ömrü heba ederler.

Bundan dolayı ürkek kentli muhafazakarlar, oruç tuttukları günlerde aç kalmalarına rağmen fitresiyle bir fakir kardeşini doyurmayı son güne erteler, en az miktarından verir, verirken fitre olduğunu söyleyerek başa kakar, verdikleriyle diğer Ramazana kadar görüşmek istemez. Mümkünse cep telefon mesajıyla veya havale yoluyla yardım kuruluşlarına gönderir. Böylece fitre, yoksul kardeşinle bir bağ kurma ve onun haliyle hallenmeye dönüşemeden, fakirlik korkusunu gidermeden, mecburiyet formunda ne vereni ne de verileni memnun kılmaz.

(O Müminler) kendi istekleri ne kadar çok olursa olsun, muhtaçlara, yetimlere ve esirlere yedirirler, (ve içlerinden derler ki) Biz sizi yalnız Allah rızası için doyuruyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz. doğrusu, sıkıntı ve dehşet dolu bir Gün'de Rabbimize (vereceğimiz) hesabın korkusunu duyuyoruz! Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir. (İnsan/ 8-11)

Sadece zengin olanları değil müminlerin hapsi veren el olmak isterler. Ancak kendilerine yetecek bir şeylere sahip olanlar bile o dehşetli günün azabından korunmak için başa kakmadan verirler. Hani başımıza gelen bir beladan kurtulunca ‘verilmiş sadakamız varmış’ deriz ya işte insanın başına gelecek en büyük bela cehennemdir. Bundan kurtulmanın yolu da yarım hurmayla dahi olsa kardeşlerimizle paylaşmakta ısrarcı olmaktır.

İslam dinin mensuplarının iki bayramı vardır. Biri Fitre bayramı diğeri Kurban bayramıdır. İki bayramımın ortak özelliği paylaşmaktır. Yani Müslümanlar ancak, kendilerine rızk olarak verilenleri kardeşleriyle paylaştıkları zaman bayram ederler.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.