Sosyal Medya

Makale

İnsan Neyi Aramalıdır?

İlk düşünmen gereken şey ne aradığını sormandır... Sonra nereye gittiğini sor... Ardından hangi niyetle yola çıktığını sor kendine ve iç sesini, kalbinin sesini, yüreğinin sesini dinle... Orada şeytandan uzak ilahi nefhaları bulursun...

İnsanların arayışlarına bak, onlara hemen katılma, önce dinle, ne dediklerine, neyi istediklerine kulak kesil. Neye çağırıyorlar, kime çağırıyorlar, bak… Öyle hemen teslim olma…

Güven, ama önce kendi vicdanına ve aklına güven… Başkasına güvenin boşa çıkabilir. O zaman yıkılırsın… Ama kendine olan güvenin ve inancın, başkasına ne kadar güveneceğini ve inanacağını belirlesin… O zaman pişman olmazsın…

Aykırı olma! Kendin ol... Sade, yalın, garazsız, riyasız sadece kendin ol...

Başkalarına benzemeye çalışma… Onlara öykünme… Hep gözün dışarıda olmasın, her zaman kendi içini gözle… Kendini gözle ki başkasına bakacak vaktin olmasın… Mizan, insanın hakikat yolculuğunda sürekli yanı başında durması gereken başucu kılavuzudur. Böylece sana sunulan ve senin tanık olduğun her şeyi tart, ama neye göre tartacağını bilirsen eğer yanılmazsın… O zaman tartının ruhunu ve biçimini doğru kurmak gerek…

Kendin olmanın yolu, kendi fıtratını bulman ve ona uygun davranmandan geçer… O zaman fıtratın ne olduğunun peşine düşmen lazım. Fıtrat ki her varlığın üzerinde yükseldiği zemindir. İnsan da bir fıtrata mebni yaratılmıştır. Ama bil ki fıtrat kendi içinde farklı anlam katmanlarına ve hatta zıt anlamlara sahiptir. Yoksa bu kadar farklılık ve keşmekeşlik olamazdı. Zıtlığı bilmeden kendini bilemezsin. Çünkü ancak farklılığının ayrımını kavrayabilirsen kendini bilebilirsin. Bu yüzden zıtların bileşkesine talip olmak lazım…

Hadi bir ipucu daha…

Başkalarının oluşturduğu gündemlere tabi olma… Muhakkak kendi gündemin olsun ve onu takip et… Her gün bir sürü gündem ortaya atılmakta ve bunların çoğu da insanı hakikatten uzak tutmanın tuzaklarını içinde tutuyorlar. Bu tuzaklardan kurtulmanın yolu öyle her önüne düşene balıklama dalmamaktır. Her esen rüzgârda savrulmamaktır. Savrulmak, bir dengesizliğin işaretidir. Eğer varlık bir denge üzerine kurulu ise ki öyledir. O zaman senin dengen nedir? Bu soruyu sor, peşine düş ve kendi dengenin ne olduğunu kendin kavra… Eğer kavrayamıyorsan, git, o dengeyi sağlamış kişilerden rica et ve onların kendi dengelerini nasıl kurduğunu öğren ki sende bu bilgi ile kendi dengeni kurabilesin…

Duygularının nereye yöneldiği senin karakterini belirler. Kimden korktuğun veya neyden korktuğun senin kişiliğini ve kimliğinin ipuçlarını verir. Neyi sevdiğin ve niçin sevdiğin yine seni işaret eder. Bu yüzden duygularının yönelimlerini derinlemesine düşün ve öyle davranmayı hilkatin olarak kabullen…

Bak, her şey zıttı ile kaimdir. Ama bu sadece varlığın var olma koşulunu belirler. Bil ki var olmak kişinin kendi hakikati değildir. Bilvesile ile hakikatin olabilir. Ama senin hakikatin var olmak değil var olmayı nasıl sürdürdüğün ve bunu hangi amaca binaen yaptığındır. Dolayısı ile hakikat zıtları aşan bir şey olmalıdır. Bu yüzden çatışmanın eksene alındığı bütün varlık kategorileri bir aldatmacadır. Tam da bu çatışmayı sükûna dönüştürecek bir düşünmeye olan ihtiyaç bizi hakikate taşıyacaktır.

Hakikat zıtların birliğindedir. O yüzden zıtlığı aşacak bir çabaya sahip ol... Farklı olmayı değil, farklılıkları kendi içinde mezcedecek bir tavra sahip ol... Unutma, bütün varlığı yaratan Allah tektir. Bu yüzden farklılıklarımızı değil bu farklılıkların gerisindeki büyük tamlığı ve bütünü kavramaya yönelmek bizi hakikat ile buluşturacaktır.

Bugünün kültürünün bize dayattığı her şey sadece bir kurmacadır. Bu kurgu ise çatışma üzerine kuruludur. Ve farklılık üzerine kurulu haklara çağrı yapılmaktadır. Bu aynı zamanda toplumsal yapıyı parçalamakta ve her parçanın bütünden kopuşunu kolaylaştırmaktadır. Hâlbuki parça bütünden bağımsız olamaz… Çünkü o zaman kimliğini kaybeder. Yok olur… Kendi yalnızlığının sessizliğinde boğulur gider.

Bugün insan, yapayalnız hissediyor kendisini… Bunu sokakta bulduğunuz her insana sorabilir ve neredeyse hemen herkesten de aynı cevabı alırsınız: kendimi çok yalnız hissediyorum; çünkü anlaşılamıyorum, kimse beni anlamıyor vs. istisnalar her zaman olacaktır. Ama kahır ekseriyet böyledir…

O zaman yukarıdaki soru anlamlı oluyor. Ne arıyorum ben? Aradığım şey hakkında kafam ve kalbim mutmain mi? Bu aradığım şey beni nereye götürecek hangi yola çıkaracaktır? Yani hayatımız bir sorudur… Soru sormadan yol almak, arabaya bindiğimiz halde gaz pedalına basmadan arabadan gitmesini beklemek gibidir.

Hadi sor, sonra yürü… İstikametini düzelt ve her merhalede yeniden soruyu sor, öyle yola revan ol… Çünkü insan bir sorudur. Yeryüzünü şereflendiren bu eşrefi mahlûkat insan bir sorudur. Kimin daha iyi işler yapacağı veya kimin daha kötü işler yapacağının belirleneceği bir soru…

Doğru bir soru cevaptan daha kıymetlidir. O yüzden sorularımızı da sorgulamalıyız. Yoksa yanlış sorular bizi yanlış cevaplara taşır. O zaman da yanlışın hükümranlığının nedeni oluruz. Bu insan için en büyük zulüm olur. Çünkü insan zalim ve cahildir. Ama zalimliği ve cahilliği kendi bilgisinin sınırlarını tam olarak bilmeyişi, kabullenmeyişi, kibirlenişi ve kendini müstağni kılışına tekabül eder. İşte bize işaret fişekleri… Hem sorularımızın niteliğini belirleyen hem de istikametini…

Hiçbir şey beklemeden sadece Müslüman olmaya çalışmalı ve sadece Allah'ı razı edecek eylemlerde bulunmayı ilke ve eylemin kendisi kabul etmeli... Hayatı bu ilke üzerine kurmalı ve sadece yola revan olmalı, yolda olmalı ve yolda kalmalı... Yolculuk bitmek tükenmek bilmeyen bir serüvendir. Her türlü adrenalini bulursun...

Korkma, ümit var ol. Mahzun olma… Allah seninle beraber… Yeter ki sen Allah’a yakın olma çabana ara verme…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.