Sosyal Medya

Makale

İran’ın Müdahil Olduğu Yerlerde Huzur Artık Hayal

İran’da 79 devrimiyle, ilk yıllarda ağırlıklı “İslamcı” çizgide giden “Devrim İhracı” 1. Körfez savaşından (1990-91) sonra “Şii-Pers İhracına” evirilmeye başladı.

Bugün alenen milli ve mezhepçi çizgide giden hareket, bir ihraç hareketi olmaktan çıkıp yayılmacı bir politikaya dönüştü.

Afganistan, Pakistan, Hindistan, Azerbaycan, Irak, Kuveyt, Katar, BAE, Bahreyn, Yemen, Suudi Arabistan, Suriye, Lübnan ve Türkiye’de yaşayan Şii/Alevi kitleler ve devşirme ekipler üzerinden nüfuz alanını büyütüp etkisi altına almaya çalışıyor.

Sadece Ortadoğu’da değil, ta Batı Afrika’da Nijer, Burkina Faso, Nijerya gibi ülkelerde devşirme Şii milislerle etkin olma gayretinde.

Tüm bu ülkelerin ortak özelliği; İran hariç hiç birinde Şii nüfus, tek başına iktidar olabilecek sayıda ve kuvvette değil.

İran, bu ülkelerdeki Şii nüfusların önlerinin açılıp haklarını verilmesini talep etmekle beraber sürekli halde Şii kitleleri büyütüp güçlendirme çabasında.

Haliyle böylesi yayılmacı bir politika sonucunda bulundukları ülkedeki Şii kitleler ile iktidardaki güçler arasında gerilim ve kimi zaman çatışmalar kaçınılmaz oldu/oluyor.

(İran’ın yayılmacı politikalarına karşı olmakla beraber; Suudi Arabistan, Bahreyn gibi ülkelerde iktidardakilerin, Şiilere karşı zorba ve ötekileştirici tavırlarını kabul etmediğimi de belirteyim)

Suriye örneğinde gördüğümüz üzere; İran, Şii kitlelerin hakkını koruyarak uzlaşmacı bir yol tercih etmek yerine nüfuz/işgal alanını sürekli büyüterek güç olma derdinde.

Ve ne yazık ki İran girdiği her yerde ne pahasına olursa olsun (oradaki Şiileri ateşe atma pahasına) güç olmak istiyor.

Yani İran’ın güç olması ancak kaos ve krizlerden geçiyor.

Irak örneğinde olduğu gibi; eğer ülke içinde Şiiler, Kürtler, Araplar ve diğer azınlıklar ortak bir noktada birleşip bir barış ve ortak çalışma ortamı oluşturduklarında İran’ın oradaki Şii kitle üzerinde etkisi minimum oluyor. Ama tersine, bir kaos ve çatışma olduğunda savunma içgüdüsüyle oradaki Şii kitle haliyle İran’a sığınmak zorunda kalıyor.

Özetle; İran, gücünü artırmak için diğer ülkelerdeki kaos ateşine benzin döküyor. Kaos ve iktidar boşluğu büyüdükçe nüfuzunu daha da artırıyor.

İran sadece bununla kalmıyor; Pakistan’dan, Afganistan’dan, Irak ve Yemen’den Şii milisler devşirip bir diğer ülkeye yollayarak savaştırıyor.

Ve ne yazık ki bu iktidar savaşında bölge insanıyla beraber Şiiler de İran’ın bu hırsından derin yara alıyor.

Örneğin, 7 yıl öncesine kadar Suriye’de Şiiler’e yönelik herhangi bir husumet yokken, İran’ın Şii politikaları ve devşirme Şii tugaylarının katliamı sonucunda bugün tek bir Şii bile Sünni bir bölgede can güvenliğinden emin olarak gezemiyor.

Bugün hangi İranlı bir yetkiliyle konuşsanız; (İran dışını kastederek) size hep bir “Direniş Hattından” bahsediyorlar. Ama “bu direniş hattı neyin nesi ve kime karşı?” diye sorduğunuzda tatminkâr bir cevap vermiyorlar/veremiyorlar.

İran’da bir camiide namaz kıldığınızda sıklıkla “Kahrolsun Amerika, Kahrolsun İngiltere, Kahrolsun İsrail..!” sloganlarını duyarsınız. Ama ne yazık ki 38 yıldır İran’dan ABD’yi, İsrail’i, İngiltere’yi kahredecek kayda değer bir adım göremediğimiz gibi, Sünnilerin ve Şiilerin kahredildiği vakaları her gün izliyoruz.

Garip;

Müslüman kanı üzerinden iktidar olan Emevi ailesini lanetle yad eden İran, bugün kendisi Müslüman kanları üzerinden iktidar olma savaşını veriyor

Allah vicdan, feraset ve merhamet versin.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.