Makale
Hız Çağında Tersine Hareket: Yavaşla ve Fark et!
Modern çağın hızından nasibini almayan yok galiba. Hızla birlikte duyarlılıklarımızı kaybediyoruz usul usul. Değerli olan değersizleşiyor, algımız paramparça oluyor. Tüm bunlar olup biterken elde kocaman bir yorgunluk kalıyor. Öfkeyle birbirine bağıran insanların kalplerinin birbirinden uzaklaştığını, birbirini seven insanların ise kalplerinin birbirine yaklaştığını savunan Hintli dervişin tespiti bahsimize uygun gibi. Hızlandıkça kutsallarımızı kaybediyor ve yoruluyorsak demek ki tersine hareket etmek gerek.
Kur'an'ı ağır ağır, tane tane okuyup, namazını huşu içerisinde kılan, suyu üç yudumda içip lokmalarını yavaş yavaş çiğneyen Nebiyi Zişan'ın kıstaslarından epey uzaklardayız. "İnsan pek acelecidir" vurgusunu hatırlayıp bir adım geriye çekilerek yavaşlamalı belki de. Ya da içsel ritmimizin sesine kulak vermeli. Mesela Hz. Peygamberin "çocuklarınızla çocuklaşın" tavsiyesine uymalı. Yine kuşu ölen çocuğu ziyaret eden sevgili peygamberimizin örnekliğinde çocuk dünyasının nasıl hissedilebileceğinin ve onların gözünden evrenin nasıl göründüğünün ipuçlarını yakalamak mümkün. Bir çocuğun gözünden görebilseydik dünyayı kadraj ne kadar da ferah olurdu. Bir o kadar saf, alabildiğine masum ve yavaş.
Hasılı, faturasını hız çağına kestiğimiz duyarlılıklarımızı kaybetme halinin tedavisini kutlu Nebi'nin örnekliğinde bulmak mümkün. Tekrar başa dönecek olursak; her şeyin hızla tüketildiği dijital çağda bazı kavramlar da bundan nasibini alıyor ve değer kaybına uğruyor dedik. Hız çağı, dijital çağ vs. şeklinde isimlendirmelerin gölgesindeki günümüz insanı için ne ifade ediyor peki değer? Bir büyük başlık olarak sıklıkla duyduğumuz Değerler Eğitimi çıkıyor karşımıza önce. Söz konusu başlık dünyada 1995, Türkiye'de ise 2000 yılında hayata geçirilen bir projenin ismi. Eğitim Danışmanlığı Araştırmaları Merkezi'nin (EDAM) rehberliğinde yürütülen daha çok ilköğretime yönelik çalışmalar var sonra.
Çeşitli yaş gruplarına hitap eden hikaye, masal vb. yayınlarda ise değerler eğitimine uygun olarak hazırlandığı kaydı düşülüyor. Proje; sevgi, merhamet, hoşgörü, doğruluk, cömertlik vb. şeklinde kavramlaştırılan değerler üzerinden yürütülüyor. Peki ne hedefleniyor bu projeyle? Zira altı çizilip, üzerinde konuşulan onlarca değerli kavrama rağmen dünya daha iyi bir dünya olmuyor. Belki de üç buçuk yaşındaki yeğenim Zeyneb'in, yerde gördüğü böcek için "hala, bu böcek ölmüş daha çok ölmesin diye üstüne basmıyorum" deyişindeki o saf duyarlılık, o naif merhamete ihtiyacımız var.
Konu değerler olunca Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kutlu Doğum Haftası kapsamındaki projesi de ayrı bir önem arz ediyor. Söz konusu proje kapsamında her yıl bir tema seçiliyor. 2012 tarihinde gerçekleştirilen Kardeşlik Ahlâkı temalı basın lansmanına muhabir olarak katılmış, ayyuka çıkan kürt meselesine çözüm olarak düşünülen başlığı bir hayli anlamlı bulmuştum. 2017 yılı için ise 'Hz. Peygamber ve Güven Toplumu' başlığı uygun görülmüş. D.İ.B. neden bu temayı seçti peki? Prof. Görmez, konuya ilişkin açıklamasında gerekçelerini dört maddeyle özetledi. İnsanlığın küresel ölçekte güven bunalımı yaşadığına dikkat çeken Görmez'in değerlendirmesi her yerin kamera ile çevrildiği dijital çağa bir gönderme gibiydi. Görmez, 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde ise toplumsal güvenin yara aldığına da vurgu yaptı ve "bu bağlamda dine güven de yara aldı" dedi. Tespitler bir hayli önemli daha mühim olan ise her birimizin toplumsal ıslah adına üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirip getirmediğimiz.
Sadede gelecek olursak "artık hiçbir şey televizyondan önceki gibi değildir" diyen Batılı iletişimcinin değerlendirmelerini biraz genelleyerek değiştiriyorum. Zira artık hız çağından öncesi ve sonrası var. Bu dönüm noktasında değerlerin yeniden imarına ihtiyacımız var hem de hızlıca ve acilen. Geriye dönüşü pek de mümkün görünmeyen hız çağında yavaşlayarak bizatihi varlığının değerli olduğunu fark eden, değerli projeler için çaba harcayan ve içsel ritmini duyabilenlere ne mutlu.
Henüz yorum yapılmamış.