Sosyal Medya

Makale

Biz Kimiz?

Başlangıç noktasının biz olması gerektiği göz önüne alındığında o zaman ‘biz ’in bir tanımının yapılmasının gerektiği kaçınılmaz olmalıdır. Biz ’in farklı tanımları yapılabilir. Hatta biz ’in her din, düşünce, felsefi birikim ve kültür üzerinden farklı bir tanımını yapmak mümkündür. Daha düşük ölçekte her sosyal tabanın veya grubun da biz tanımı farklı olabilir. Ama bu biz tanımları aynı zamanda farklılığın zemini üzerinden yapıldığı veya yapılacağını göz ardı etmemek lazımdır.

Biz ‘in farklılık üzerinden tanımının işlevselliği vardır. Fakat bu işlevsellik bütünselliği bozan bir bakışa evriltir insanlığı… Farklılık, insanların birbirlerinden uzaklığını işaret eder. Elbette ki bu farklılık insanların birbirini tanıma ve ilişki kurma biçimleri üzerine önemli bir göndermedir. Ama her şeyi farklılıklar üzerine kurmak ise çatışmayı öne çıkartacak bir zeminin inşa edilmesinin şartlarını oluşturduğu da bilinmelidir. Burada biz’i tarif ederken bir tasvir mi yapacağız yoksa bir tanım denemesinde mi bulunacağız? Bu soru önemli… Aslında tanımda dikkate alınması gereken soru: birlikte yaşamayı sağlayacak bütünsel bakışı nasıl sağlamalıyız? Bu üzerinde duracağımız zemini de gösterecektir.

İlahi dinlerin yaptıkları tanımların insanlığın barışını temin eden bir bakışa sahip olduğu tartışılmaz bir gerçekliktir. Çünkü bu gönderilmiş dinlerin sahibi Allah ve hakikatin yegâne sahibi de O’dur. Bu yüzden Müslümanlık aynı zamanda son ilahi ve kemale erdirilmiş din olduğuna göre tanımı da ona göre yapmalıyız. Tabii ki ilahi din olarak İslam’ın da kendi içinde farklı bakış açıları ve mezhepler olduğu tartışılmaz ve o bakışlara göre yapılacak biz tanımı da farklılık arz eder. Ama en temel bakış olarak tanımlanan ve bir tarihsel süreklilik kazanan Savad-ı Azam / Ana gövde olarak da betimlenen Ehl-i Sünnet’ in kapsayıcı bakışı ile tanımı ortaya koyduğumuz zaman bu meseleyi de çözümlemiş ve herhangi bir siyasi veya mezhebi karakteri dışarıda bırakmadan tanımımızı yapma şartlarını elde ederiz. Bu tanım herhangi bir uç bakışı tamamen kendisinden uzaklaştırmadan onu sınırda tutma becerisini veya merkeze yaklaşma imkânını sunmalıdır.

Biz tanımı yapılırken kavramın kendisinin zaten çoğulcu bir tanıma ruhsat verdiğini unutmamalıyız. Yani çok katmanlı bir yapı ve bu yapının verdiği tanımlama ile karşı karşıyayız. O yüzden tanımın kapsayıcı ve betimleyici olması elzem olmaktadır. Ayrıca bu tanım soyuttan somuta doğru bir hareket seyri izlemelidir, ahlaki olduğu gözardı edilmeden değerlendirilmeli ve bunun hukuki veya ilişkilerin mantığı ile iş birliğini de dikkate almalıdır. Ama salt bir hukuksal zemin üzerinde bu tartışma yürütülemez.

Biz kavramının iki boyutu olduğu tartışılmazdır. İlk boyutu herhangi bir fikri birikimin ve bağlılığın oluşturduğu ilişkileri dikkate alan bakıştır. İslam söz konusu olduğunda bu biz direkt olarak Müslümanlığa yönelik bir göndermeyi içermektedir. Bu noktada da ahlaki ve hukuki ayrımını yapmak zorunda kalıyoruz. Hukuki olarak bu biz Müslüman olduğunu dile getirdikten sonra yaptığı günahlar yüzünden içinde bulunduğu fısk hali veya ibadetlerindeki tutarsızlık ile dışlanamaz. O en genel anlamda Müslümandır ve bu Müslüman hukukuna göre ayrım yapılmadan ona davranılacaktır ve öldüğünde de Müslüman mezarlığına gömülecektir. Yani o kişinin günahkâr, fasık, zalim veya fesada bulaşması onun hukuki kazanımını kaybettirmez. Bu yüzden ‘ehli kıble tekfir edilmez’ şiarı genel bir ilke olarak benimsenmiştir. Ama ahlaki olarak biz kavramının çok katmanlı yapısı gündeme gelir. Ve en genel yapıdan içe doğru sürekli bir ilerleme söz konusu olacaktır. Örneğin, Mekke fethinden önce Müslüman olanlarla olmayanlar arasında bir derece farkı vardır. Veya cihada katılan Müslümanlarla katılmayan Müslümanlar arasında fark vardır. Sabikun/Öncüler veya Mukarrebun/ Allah’a yakınlaştırılanlar olarak tanımlanan özel statü sahibi kişiler ile diğerleri arasında da bir fark oluyor. Bu da bize tanım yaparken genel bir tanımı yaparken bu özel tanımlara da dikkat kesilmemizi ihtar edecektir.

Müslüman biz tanımını yaparken kendisine gönderilmiş bilgiyi dikkate alarak bunu yapacaktır. Biz tanımı içinde Müslüman olduğunu dile getiren her Müslüman yerini alacaktır. Ama bütün bu Müslümanlar ayrıca yakın buldukları dairelerde de ayrı biz olarak varlıklarını sürdüreceklerdir. Tıpkı her atom gibi hem kendi başlarına var olacaklar hem de bu diğerleriyle bir araya gelip bizi oluşturacaklardır. Toplumsal yapılarda da bunu gözlemleyebiliriz. Biz, iman eden, salih amel işleyen ve hak ile sabrı tavsiyeleşenler tarafından kurulur. Ancak bu bize iman iddiasında bulunan bütün Müslümanlarda dâhil edilir. Merkez çekirdeğinde ilkler veya davetçiler bulunurken bu davete icabet etme yönelimini taşıyan herkesi de etrafında toparlar. İşte Müslümanların biz tanımının genel çerçevesi böyle tanımlanır. (Allah en iyi bilendir)

Bu biz kavramının alanını genişleten bir bakışa da dikkat kesilmemiz lazım. Müslüman aynı zamanda barış zamanlarında bütün varlığı bu daireye davet eder. Yani insanoğlu ya dinde kardeşimiz veya âdemoğlu olmada kardeşimizdir. Bu yüzden tanımımızı genişlettiğimizi ama içeriğini değiştirmediğimizi bilmemiz gerekir. Çünkü biz insanız ve sadece insan ile bir barışı sağlamakla yükümlü değil bilakis bütün varlıkla; yani cansız, canlı, bitki, hayvan ve bütün kâinat ile de barışı esas alırız. O yüzden dinin bize yüklediği sorumluluk gereği kâinata halife tayin edilmenin doğal sonucu olarak bu sorumluluğu yüklenir ve her varlığın hakkını gözetmekle kendimizi sorumlu tutarız.

İşte bu bakış bize biz ’in ne olduğunu öğreten bakıştır.

Bir Müslüman biz deyince aslında sorumluluk bağlamında kâinatı eksene alır. Ve barışın tüm varlığa şamil kılınması gerektiğini hatırlatır. Meseleyi bu çerçevede ele aldığımızda bütün farklılıklar sadece zenginliğimiz ve ayrışmamızın nedeni olarak kabul edilmeyeceğini bize gösterir. Böylece çatışma ve savaş halinin anlamsızlığını icbar eder. Bu bizi sahiplenen insan, renginden, ırkından veya dininden dolayı bir insanı düşman ilan etmez ve onu kardeşi olarak kabul ederek onunla güzel ilişkiler kurar. Birbirini anlayan ve yardımlaşan kişiler ise dünyayı yaşanılır kılar. Amaçta bu biz kavramını sahiplenmek ve buna uygun davranmayı öne çıkarmaktır. Bu biz tarafından eğitilen ben ise olayın üzerinde yükseleceği zemini inşa eder. Öyle bir ben oluşur ki kendini biz içinde eriterek varlığın sulh ve sükûnu için kendinden feragat eder. Ayrıca bu ben kavramını da yeniden düşünmek ve bir tanıma kavuşturmak elzem olacaktır.

Biz, bozucu olan değil yapıcı olandır.

Biz, savaşı esas kılan değil barışı eksene alandır. Biz, kendi çıkarını öne çıkartan değil başkalarını da düşünendir. Ahlaki karakteri ile bizi inşa ettiğimizde hukukumuzu da bu ahlaki yapı üzerine kurduğumuzda barışı da teminat altına almış olur ve Allah’ın gönderdiği Ed - Din’in insandan beklediği sorumluluğu da yüklenmiş oluruz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.