Sosyal Medya

Makale

Nerede DurduÄŸumuzu Bilmek

Yaşadığımız topraklar ve bu topraklar üzerinde inşa edilen değerler, tarihsel anlamda üç ana kırılma yaşadı. Yaklaşık yüz yıl süren ve adına Haçlı Seferleri denilen ilk saldırı da batılılar barbar olarak tanımladıkları coğrafyalara geldiklerinde kendilerini aşan büyük bir medeniyetle karşı karşıya geldiler. Tanrı tarafından kutsanmış ve seçilmiş ordular, karşılarında kendilerine göre oldukça yüksek standartlarda bir yaşam tarzı buldular. İlk defa yüz binleri bulan ordularla karşı karşıya kalan Müslümanlar ise yükselmekte olan medeniyet paradigmalarının verdiği güven ile bu sıcak karşılaşmayı kendi lehlerine savuşturdular.

 

Ä°kinci büyük kırılma bu kez doÄŸudan sürüler halinde gelen MoÄŸol saldırısı ile yaÅŸandı. Önemli kültür merkezlerinin yok edilmesine yol açan bu durum, yine yükselmesini sürdüren Ä°slam Medeniyeti tarafından kısa sürede aşıldı. MoÄŸollar, istila ettikleri yerlerin hakimleri olduktan sonra uÄŸradıkları asimilasyon ile tarumar ettikleri her ÅŸeyi yeniden imar ettiler ve dahası tarihe Osmanlılar gibi taze bir güç armaÄŸan ettiler. Sonradan Osmanlı Devleti’ni oluÅŸturacak olan Türkmen boyları MoÄŸolların önünden kaçarak Ä°slam’ın Batı sınırına yerleÅŸtiler ve burada faaliyetlerini sürdürdüler.

 

Son kırılma ise vahÅŸi sömürgecilik dönemini içerir. Ä°lk iki kırılma genellikle askeri çerçevede kendisini hissettirmiÅŸti. Üçüncüsü ise siyasal, ekonomik ve paradigma baÄŸlamında kendisini göstermiÅŸ, tüm bunları da içine alan askeri bir saldırı ile karşı karşıya kalınmıştı. Yüzlerce yıl egemen oldukları topraklarda düşünsel derinlik açısından üstünlüğü elinde tutan bir anlama ve anlamlandırma bütünü olarak Müslümanlar, son çetin hesaplaÅŸmada kendilerine ve kendilerini oluÅŸturan deÄŸerlere olan güvenlerini yitirdiler. Kaos da bundan sonra baÅŸladı. Ä°nançlarının karakterlerini etken ve özgür bir güç olarak belirlediÄŸi Müslümanlar ağır zihinsel bunalımlar yaÅŸamaya baÅŸladılar. Kendi ekseninde dünyaya çeki düzen verme gibi küresel bir mantalite ile hareket eden Batı, coÄŸrafyası haricindeki dünyayı birer çatışma alanı olarak tanımladı. Modernite adını verdikleri her türlü üstünlüğü batılı deÄŸerlere izafe eden sosyal, ekonomik ve kültürel düzene karşı direnen kim varsa, bu yüksek uygarlığa (!) karşı gelmenin bedelini en ağır biçimde ödemeliydiler. Öncelikle yüzyıllardır ümmet halinde bir denge topluluÄŸu olarak yaÅŸayan Müslüman coÄŸrafya, kontrol edilebilir ve yönlendirilebilir küçük parçacıklara bölündü. Ya Ä°slam ya da insan olmaklığın bir arada tuttuÄŸu büyük topluluklar milliyetçilik adı verilen sistematikle parçalandı ve ‘ulus devlet’ denilen kurumları tamamen batılı anlayışla dizayn edilmiÅŸ küçük organizmalar haline dönüştürüldü. Bu süreçte düşüşlerinin sebebini kadim kültürlerine ve bu kültürü oluÅŸturan deÄŸerlere baÄŸlayan ‘münevver yani aydın’ adı altında yeni bir tip üretildi. Bu tip, bizleri biz olarak var eden hangi deÄŸerleri kaybettik sorusu yerine nasıl olur da daha hızlı biçimde bizler için konsantre edilen duruma uyum gösterebiliriz sorusunun cevabını aramaya giriÅŸti. Sınırları yapay ÅŸekilde çizilmiÅŸ ve uydurulmuÅŸ tarihler üzerinde inÅŸa edilen yeni devletler, batılılar tarafından kutsanmış önderlere emanet edilerek vahÅŸi sömürgecilik sistemi, saÄŸmal sömürgecilik dönemine evirildi. Kendileri için öngörülen  bu ‘modernist’ duruma adapte olmanın bilimsel teorileri üniversitelerde iÅŸlenerek, özellikle yarının dünyasını oluÅŸturacak gençlere aktarıldı. Müslümanların özgürce yaÅŸadıkları topraklara yapay sınırlar çekerek ihtilaf tohumları eken Batılı güçler, bu sınırların kutsallığı üzerinden aynı coÄŸrafyada yüzyıllarca birlikte yaÅŸayan insanları birbirine düşman etmeye çalıştı. Kadim topraklardaki son yüzyıl, burada yaÅŸayan halkların kanı ve rengi kendine benzeyen lakin zihinleri uluslar arası sistem tarafından çürütülerek robotlaÅŸtırılmış yönetici elitlerinin aÅŸağılık yöntemlerine ÅŸahitlik eder. Bu baÄŸlamda emperyalistler tarafından uydurma isimler verilerek devlet haline getirilen yığınlarca yapay organizasyon elbette zamanın karşısında anlamsızlaÅŸacaktır. Åžu anda yaÅŸananlar bu durumun bir süreÄŸidir ve yüzyıllık sentetik kurgunun doÄŸal bir hale evirilerek laÄŸvedilmesidir.

Küresel otokratik bir zihin ile kapitalist bir mantaliteyi birleÅŸtiren bugünün modern saldırganı, dünyaya dayattığı liberal/ demokratik deÄŸerlerin özellikle Müslüman toplumların özgürlük, adalet ve dahası yeniden birlikte yaÅŸamak üzerine gösterdikleri çabaları karşısında yeni bir ‘egemenlik parametresi’ olabileceÄŸi üzerinde hesaplar yapıyor. Yarını yeniden ÅŸekillendirmek için oluÅŸturulan yeni dünya düzeninde merkezini batının üstünlüğünü onaylayacak deÄŸerlerin oluÅŸturduÄŸu siyasal, sosyal ve ekonomik varsayımlar, özellikle dünyanın merkezinde bulunan Müslümanları tarih dışı kabul ederek, sisteme dahil edilmesi, bunu kabul etmezlerse yok edilmesi gereken unsurlar olarak kodlamaktadır. Bu coÄŸrafyanın insanları olarak, kendi dilimizi, tarihimizi ve paradigmamızı, deÄŸerlerimizden yola çıkarak bütün insanlığı içine alacak ÅŸekilde yeniden gözden geçirip, doÄŸal bir yöntemle kuramazsak, ilk büyük küresel dalgada kibrit çöpü kadar bile anlamımız ve hayatta karşılığımız olmayacaktır. Yalnızca aynı inancı paylaÅŸtıklarımız açısından deÄŸil, bütün insanlık için bir umut vahası olmanın tek ve geçerli yolu ancak ilahi ve evrensel ilkeler çerçevesinde yürümektir. Gelecek için ufuk ve umut olabilecek ilk ilke Hz Ali’den : “ Ya dinde ya da yaratılmışlıkta kardeÅŸlik!

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.