Makale
Almanya'nın Derdi Ne?
Uluslararası iliÅŸkiler tüm insanları ve kültürleri kapsadığı için ilgi çekici bir konu olmakla birlikte anlaşılması zor bir konudur. Çünkü bir ulusun gidiÅŸatı, diÄŸer ulusların iliÅŸkisiyle yakından ilgilidir. Dolayısıyla uluslararası iliÅŸkilerin kapsamı; uluslararası örgütleri, çok uluslu ÅŸirketleri, toplumsal süreçleri, tarih, kültür, siyaset gibi pek çok disiplini kapsar. Bu baÄŸlamda bu yazımızın konusu; son yıllarda Almanya’nın bize karşı negatif tutumunda ‘Almanya’nın derdi ne?’ sorusuna bir cevap aramaktır.
3 milyon Türk kökenli vatandaşı olan Almanya, 16 Nisan öncesi referandum çalışmalarına yönelik programları teker teker iptal edip izin vermeyerek büyük bir skandala imza attı.
Adalet Bakanı sayın Bekir BozdaÄŸ’ın Almanya’daki konuÅŸmasının iptalinin ardından üst düzey birkaç politikacının konuÅŸmasının da engellenmesi uzun süredir çok da iyi gitmeyen Türkiye - Almanya iliÅŸkilerinde yeni bir gerginlik yarattı.
Türkiye aleyhine yazılarıyla tanınan ve Almanya lehine casusluk yaptığı belirlenen Alman gazetesi Die Welt'in Türk kökenli gazetecisi Deniz Yücel’in Alman konsolosluÄŸunda bir ay boyunca saklanması ve Türkiye’nin uÄŸraÅŸları sonucunda Türkiye’ye teslim edilmesi akıllara 'Almanya ne yapmaya çalışıyor?' sorusunu bir kez daha gündeme getirdi.
Yıllardır PKK’ya verdiÄŸi açık ya da örtülü destekle de bilinen Almanya, Gezi olaylarındaki provokatif tutumundan henüz kendisini temize çıkartamamışken, 15 Temmuz kanlı darbe giriÅŸiminde de Türkiye’den kaçan terörist FETÖ üyelerine kucak açmış, terör ve teröristlere verdiÄŸi desteÄŸi bir kez daha gözler önüne sermiÅŸtir.
Almanya ile ikili iliÅŸkilerimizin geçmiÅŸine baktığımızda ta Osmanlı’nın 1718 yılından baÅŸlayarak karşılıklı dostluk mektuplarıyla süren bir geçmiÅŸe dayandığını görüyoruz.
Osmanlı’nın son dönemlerinde gerileme yaÅŸanırken, yıldızı parlayan Prusya bu iliÅŸiklerin temel taÅŸlarından biri olmuÅŸtur.
Avusturya ve Rusya’ya karşı Avrupa’da denge siyasetini kurmak isteyen Osmanlı, hızlı bir yükseliÅŸ gösteren -ÅŸimdiki Almanya’nın atası sayılan- Prusya’daki güçlü potansiyeli görmüş, bu yönde radikal adımlar atmıştır. Ä°liÅŸkileri geliÅŸtirme isteÄŸine Prusya da olumlu cevap vermiÅŸtir.
Çünkü, Avusturya ve Rusya’nın Avrupa’da yayılması, Almanya’yı da rahatsız etmiÅŸ ve Osmanlı’nın Avrupa’da saÄŸlamaya çalıştığı “Denge politikasıyla” Almanya’nın siyasi politikaları örtüşmüştür. Bismarck önderliÄŸinde kurulan Almanya birliÄŸi ile Osmanlı Devleti karşılıklı iyi iliÅŸkiler içinde olmuÅŸlardır.
1914 tarihine gelindiğinde Osmanlı -Almanya ilişkileri , Birinci Dünya Savaşı ile tam bir stratejik ortaklığa dönüşmüştür. Ne var ki müttefik olan bu iki imparatorluk Birinci Dünya Savaşında yenilmiş ve küçülmüşlerdir.
Almanya ile Türkiye’nin tarihsel geçmiÅŸinde karşılıklı iyi iliÅŸkilere dayandığı halde, bugün Almanya’nın başı çektiÄŸi bu hasmane tutumun üç temel sebebinin olduÄŸu düşünülebilir:
Birinci sebep; bir önceki yazımda da belirtiÄŸim üzere, batının deÄŸerler anlamında çürüme yaÅŸaması ve global ekonomik sistem ile ulusal politikanın sıkışmışlığı, etnik açılımlar eÅŸliÄŸindeki milliyetçiliÄŸe sebep olmasıdır. Türkiye’nin aleyhinde olmanın, iç politikada da malzeme yapılmasının sebebi budur.
Ä°kinci sebep ise; Ä°kinci Dünya Savaşı’nda büyük bir yenilgiye uÄŸrayan Almanya, dünyaya hakim olma hayalinde vazgeçmemiÅŸ, bu niyetlerini Der Spiegel’de çıkan bir yorumda aynen şöyle açık etmiÅŸlerdi: ‘Almanya artık Ä°kinci Dünya Savaşı’nın koÅŸullarında deÄŸil, Küresel bir güç olarak tekrar tarih sahnesinde, barışı korumak için etkin görev alacaktır’
Görüldüğü üzere Almanlar, kendilerine küresel güç olma rolü veriyorlar. Türkiye’nin kalkınması kendileri için bir engel gördüklerini düşündüklerinden olacak ki her fırsatta Türkiye’ye karşı düşmanca bir tutum takınıyorlar.
Üçüncü neden ise; ‘’Yurtta Sulh Cihanda Sulh’’ (Halkın deyimiyle ‘etliye sütlüye karışmayan’) pasif politikasından, 2023-2053-2071 gibi büyük ve küresel hedefleri olan ülke haline gelmesinden duyulan korku.
Bu hedefe uygun olarak 16 Nisanda planlanan Referandumda ‘EVET’ çıkması halinde siyasi istikrarın kalıcı bir hale gelmesinin neticesi olarak Türkiye’nin hızlıca kalkınacak olmasından duydukları endiÅŸe.
Halbuki geçmiÅŸ yıllarda Türkiye’deki darbeler, siyasi ve ekonomik çalkantılar ülkedeki büyümenin önüne geçmiÅŸ, dünyada ve Avrupa’daki Türkiye varlığı ülke içindeki kısır çekiÅŸmelere paralel olarak sürekli bir düşüş eÄŸilimine girmiÅŸtir.
Avrupa BirliÄŸi’ne girme düşü kuran Türkiye ne Avrupalı, ne de DoÄŸulu bir kimlikle var olmuÅŸ, bu sancılı süreç iktidarın el deÄŸiÅŸtirmesiyle birlikte toparlanma sürecine girmiÅŸtir.
Türkiye’nin Balkanlar’a coÄŸrafi yakınlığının yanı sıra tarihsel baÄŸlarının da olduÄŸu düşünüldüğünde, Türkiye’nin kuvvetlenmesi ve sahasında iddia sahibi olması, küresel güç olmak isteyen Almanya’nın uykularını kaçırmaktadır.
Dünya tarihindeki en zalim diktatöre sahip olan Almanya, tüm platformlarda Recep Tayyip ErdoÄŸan’ı diktatör ilan edip, görsel ve yazılı medyalarında sıklıkla dile getirmelerinin temelinde CumhurbaÅŸkanı’nın, onların çıkarlarına hizmet etmediÄŸi gibi tam aksine giderek güçlü bir rakip olması yatıyor.
Ãœmit edelim ki Türkiye’nin tüm toplumsal kesimleri bu gerçeÄŸi görür ve parti ayrımı yapmadan Türkiye’nin kalkınması ve büyük hedeflerine ulaÅŸması için 16 Nisan’da oyunu kullanır ve Almanya ile birlikte Türkiye’ye diÅŸ bileyen diÄŸer ülkelere güçlü bir cevap verir!
Henüz yorum yapılmamış.