Makale
Fâtiha Suresi Bağlamında Hamd Etmenin Anlamı
-Hamd Etmenin İnsan Hayatına Yansıması Nasıl Olur-
Hamd, şükürden daha geniÅŸ kapsamlıdır. Allah’ın övgüye layık olduÄŸu anlamına gelir. Bu övgü, şükretmekte olduÄŸu gibi herhangi bir nimet karşılığında yapılmaz. Allah’a hamd; âlemi bütün içindekilerle beraber yaratan, ÅŸekil veren, ölçüsünü koyup amacını belirleyen bir Rabb olduÄŸu için yapılır.[1] Dolayısıyla hamd eden kiÅŸinin sarsılmaz yaratıcı bir otorite karşısında olduÄŸu bilincini taşıması gerekir.
“Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”[2] ayetinde ‘Hamd’den kasıt ne olabilir? Bunun cevabı, Fâtiha suresinin baÄŸlamında aranmalıdır. Surenin bu ilk cümlesi arkasından gelen ayetleri, yani ‘hamd’i tefsir eder.
Hamd âlemlerin Rabb’i olan Allah’a aittir.
Çünkü O, Rahman ve Rahîm’dir.
Hamd âlemlerin Rabb’i olan Allah’a aittir.
Çünkü O, Din Günü’nün sahibi olarak insanlara hak ettiÄŸi karşılığı verecektir.
Hamd âlemlerin Rabb’i olan Allah’a aittir.
Çünkü kulluğun sadece kendisine yapılmasını istemiştir.
Hamd âlemlerin Rabb’i olan Allah’a aittir.
Çünkü kullarını asla başkasından yardım isteyecek durumda bırakmamıştır.
Hamd âlemlerin Rabb’i olan Allah’a aittir.
Çünkü elçileri ve vahyi aracılığı ile doğru yolu göstermiştir.
Hamd âlemlerin Rabb’i olan Allah’a aittir.
Çünkü sonunda nimete kavuşulan yola O iletir.[3]
Hamd âlemlerin Rabb’i olan Allah’a aittir.
Çünkü O, gazabına uğrayanların ve şaşırmışların yolunu da gösterip uyarmıştır.
Surede;
Hamd’in âlemlerin Rabb’ine mahsus olması, sadece ona kulluk etmekle,
Allah’ın Rahman ve Rahîm olması, yalnız ondan yardım istemekle,
Allah’ın din gününün sahibi olması da doÄŸru yola girmek isteyip yanlış yollara sapmamakla bir baÄŸ kurar.[4] Böylece Allah’ın rahmet ve adalet sahibi olması gerekçelendirilir.
Yani;
Övülmek âlemlerin Rabb’i olan Allah’a mahsustur.
O hâlde O’ndan baÅŸkası, otorite konumuna çıkarılmamalı, hayatın merkezine oturtulmamalıdır. Ä°nsan, yaÅŸamında O’nun koyduÄŸu ölçüleri belirleyici kabul etmelidir.
Övülmek âlemlerin Rabb’i olan Allah’a mahsustur.
O hâlde yaratılan herkes ve her şey rahmetten payına düşeni almalıdır. Kimse herhangi bir ihtiyacı sebebiyle yardım isteyecek duruma düşürülmemelidir.
Övülmek âlemlerin Rabb’i olan Allah’a mahsustur.
O hâlde mükâfat ya da ceza olarak herkes hak ettiği karşılığı bulmalıdır. Adalet her yerde hâkim olmalı, sorumluluk üstlenenle (suçsuz) üstlenmeyenler (suçlu) birbirinden ayrılmalıdır.
Buna göre hamd, hemen akabinde Rahman, Rahîm ve Adil bir İlah şeklinde tefsir edildiği ve övülmeye gerekçe olan ilk sıfatlar bunlar olduğu için, rahmet ve adaletle izah edilemeyecek hiçbir durum onunla ilişkilendirilemez. Allah, her durumda ve her zaman övülmeyi hak eder. Dolayısıyla her hâlükârda hamd etmek şu açıklamayı gerekli kılar:
Hamd, bu âlemde insanın başına gelen/gelebilecek hiçbir kötülüğün O’nun iradesinden kaynaklanmadığı ve Allah’ın hiçbir olumsuz durumla birlikte anılamayacağı vurgusu taşır.
Bütün ÅŸartlar altında her hâlükârda övülmek, sadece O’nun gibi bir Ä°lah’ın vasfı olabilir.[5] Bu nedenle ona hamd etmek, aynı zamanda kulluk etmekle iç içedir.[6]
Hamd, sınırsız ve karşılıksız bir övgüdür. Sınırsız olması hasebiyle ancak Allah’a yakışır.[7] Bu nedenle kul, yaptığı övgüde yetersiz kaldığı ÅŸuurunu taşımalıdır. Karşılıksız olması da kula yakışır. Zira nimet karşılığında yapılan methiye, övgüye sınır koymak anlamına gelir.
Burada övgü, O’nun gücü önünde baÅŸ eÄŸmeye varıncaya kadar ilerler ve kulluk aidiyeti doÄŸurur. Bunun kıymeti de kiÅŸinin baÅŸkası önünde boyun eÄŸip küçük düşmemesiyle ortaya çıkar.[8] Ä°nsanı hemcinsleri önünde özgür kılan yaklaşım budur.[9] Aynı ÅŸekilde kiÅŸi, hiçbir gerekçeyle yardım isteyecek durumda da kalmamalıdır. KiÅŸinin hak ettiÄŸi ÅŸeyleri elde etmesi için yaratılmış olması yeter. Ve adaletin bir gereÄŸi olarak mükâfat ve cezayı hak edeni, yani teslim olanla suç iÅŸleyeni birbirinden ayırması da, doÄŸru yol bilgisi vermesiyle iliÅŸkilidir. Dolayısıyla onu övmek demek, yalnız O’na kulluk edip sadece O’ndan yardım istemek ve O’na hesap vereceÄŸi düşüncesiyle sorumluluk üstlenmektir.[10]
Sure, Kur’an’ın hemen giriÅŸinde yer alır. Bu ÅŸekilde Allah, devam eden sureler ışığında vahyin rehberliÄŸine uyduÄŸunda insanın onurunu kurtaracak yolları tek tek açıklar. KiÅŸinin doÄŸru yol arayışı içinde olmasını ister. GeçmiÅŸte bu yolda yürüyüp nimete kavuÅŸanların haberlerinden bahsederek, iÅŸi kolaylaÅŸtırır. Ardından gazabına uÄŸrayanların veya yoldan sapanların durumuna düşmeden insanın nimete kavuÅŸanların adımlarını izlemesini ister. KiÅŸi bu yolu takip ettiÄŸinde arkasında iyi insanlardan oluÅŸan bir ordu bulacaktır.
Hamd etmek, sadece ona kulluk etmekle devam eder. Yalnız ondan yardım istemekle zirveye ulaşır. Allah, kendisi dışında kimseye kulluk edilmemesini istediÄŸi ve insanı baÅŸkasına kulluk etmek zorunda bırakmadığı için övgüye layıktır. Yine insanın bütün ihtiyaçlarını karşıladığı, yani baÅŸkasından yardım almadan yaÅŸamını sürdürmesine izin verdiÄŸi için övülmeyi hak eder.[11] Böylece kulluk ve yardım konusunda belirlenen ölçülerle, insanın onurunu korumak amaçlanır. Dolayısıyla Allah’ı övmek insana çok iyi gelir.
Görüldüğü gibi Fâtiha suresi, baÅŸtan aÅŸağı hamd etmenin açılımını yapar. Surede Allah’a ait kılınan bütün vasıfların insan hayatına bir yansıması vardır.[12]
Hamd, sadece Ä°lah’a yapılır. Bu vasıf, insanı özgür kılar.
Rahmet, herkesi kuşatmalıdır. Bu yaklaşım, herkesi eşit yapar.
Din gününü sahibi de adil olandır. Bu tarif de insanlar arasında adaleti sağlar.
Bu şekilde insana lutfedilen özgürlük, eşitlik ve adalet, hamd etmeyi gerektirir.
Fâtiha suresi, âlemin aynasıdır. Ä°nsan özgürlük, eÅŸitlik ve adalet talebini bu sureyle ortaya koyar. Sure bu içeriÄŸiyle âdeta dünyanın kullanma kılavuzudur. Yeryüzü, surede yer verilen bu ölçülere uymalıdır. Herkes sadece Allah’ı övüp özgürleÅŸinceye, O’nun rahmetinden pay alıp yardım isteyecek durumdan kurtuluncaya ve adalet her yerde hâkim oluncaya kadar sure, sürekli bir ÅŸekilde bu bilinçle okunmalıdır. Surenin namazda her rekâtta tekrarlanması, bu ölçülerin kiÅŸinin zihninde sürekli bir ÅŸekilde canlı kalmasına ve hayatına yansımasına yardım eder.
Ä°nsan, hamd ettiÄŸinde Allah’ı başına gelen bütün belalardan tenzih etmiÅŸ olur. Nimetlere O’nun sayesinde ulaÅŸabildiÄŸini ve musibetlerin O’nun sözünü dinlememekten kaynaklandığını ilan eder. Bu ilan, bütün âlemin dengesini oluÅŸturur. Zira ilahi bir kaynaktan neÅŸet etmeyen her gaile kendisiyle baÅŸ edilip yok edilebilecek türden bir özellik taşır ki bu da insana kötülüklerle mücadele etmek açsından cesaret verir.
Allah, insana deÄŸer vermiÅŸ ve onu hayatın merkezine oturtmuÅŸtur. Elçiler ve gönderdiÄŸi kitaplar aracılığı ile doÄŸru yolu göstererek rahmetini iyiden iyiye yaymıştır. Kulluk etmekte insanı özgür bırakması, rahmetini yayarak yaÅŸamını kolaylaÅŸtırması ve hesap soracağı vurgusuyla beraber sorumlu tutması insan için önemli ölçülerdir. Neticede herkes O’nun rahmet ya da gazabından hak etiÄŸini alacaktır.[13]
Sonuç Olarak;
Fâtiha suresini okuyan ve onu kılavuz edinen kişi şöyle düşünmelidir:
Allah’a hamd edip sadece O’na kulluk eder, özgürlüğümü hiçbir ÅŸeye deÄŸiÅŸmem.
Rahman ve Rahim olduğunu bildiğim için herkesin eşit şekilde bu rahmetten üstüne düşen payı almasını dilerim.
Hesap vereceÄŸim ÅŸuuruyla sorumluluk duyar ve adaletten ÅŸaÅŸmam. Bu ÅŸekilde doÄŸru yolda ilerlemek isterim.
O’nu gazabını çeken ve haddini aşıp yoldan çıkanların arkasından gitmem.[14]
“Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”[15] ayetinde Hamd” den kasıt ne olabilir, sorusu bu ÅŸekilde cevaplanmaktadır. Hamd, sadece Allah’a kulluk ederek özgürleÅŸmeyi, onun rahmetine sığınarak insanlar arasında eÅŸitliÄŸi ve doÄŸru yolda yürümek isteyerek adaleti aramaktır. Allah, insanlara bu ölçüler içinde davranır ve bu yüzden övülmeyi hak eder. O övüldüğünde âleme barış ve huzur gelir. Mümkün olsa insanların görebileceÄŸi her yere Fâtiha suresini asmak ve onlardan bu ölçülü hâli hayatlarına yansıtmalarını istemek gerekir. Zira özgür, eÅŸit ve adil bir yaÅŸam özlemi, ancak bu ÅŸekilde gerçekleÅŸebilir.
Allah’ın övülmeye ihtiyacı yoktur. O’nu övmek görüldüğü gibi insanın onurunu korur ve kurtarır. O hâlde surede asıl olan kiÅŸiye doÄŸru yol bilgisi vermektir. Buna göre doÄŸru yol, Rabb’ini överek kiÅŸinin kendisini kurtarmasıdır, denilebilir.
[1] Burada Rabb’î tesbih/tenzih etmeyi izah eden A’lâ suresinin ilk ayetleri hatırlanmalıdır.
[2] Fatiha suresi, 2. ayet.
[3] Hac suresinin bir ayetinde ÅŸu ifade kullanılır: “Onlar sözün en güzeline yöneltilmiÅŸler ve Hamd’e layık olanın yoluna iletilmiÅŸlerdir.” (Hac suresi, 24. ayet.) Sure, insanların bazılarının Allah hakkında bilmeden, bir yol göstereni ya da aydınlatıcı bir Kitab’ı olmadan tartıştığını bildirerek Allah hakkında doÄŸru düşünmeyi salık verir. Sözün en güzeli Allah’ın tek otorite kabul edilmesi ve hamde layık olmasıdır. Burada da hamd, doÄŸru yol bilgisiyle birlikte anılmaktadır.
[4] Surenin bütün ayetleri birbirini bu şekilde yakalar. Hamd, kullukla, rahmet yardımla ve adalet de doğru yol bilgisiyle örtüşür.
[5] Bu yüzden kul, herhangi bir nimete nail olmayı beklemeden hamd eder. Hatta asıl hamd nimetlerden uzak kalındığında daha iyi yerine oturur. Böylece, insan her hâlükârda ona kulluk edeceği şuuruyla hareket eder.
[6] Allah’ın doÄŸru yola iletmesi, hesap soran adil bir ilah olmasından kaynaklanır. Bu da O’nun hamde layık olduÄŸunu gösterir.
[7] Bu nedenle insan, Allah’tan baÅŸkasın yaptığı övgülerde haddi aÅŸmamaya dikkat etmelidir.
[8] Allah’ı övmenin insanın ÅŸerefini arttıran bir yönü bulunur. KiÅŸi Rabb’ini överken kendisini korur. Allah’ın birliÄŸinde (Samed) gösterilen ısrar gibi. Bu ÅŸekilde hemcinsleri arasında eÅŸit bir deÄŸer kazanır.
[9] Başkaları önünde eğilmemek ve kimseden yardım isteyecek durumda kalmamak, dünyanın üzerinde durduğu terazidir. Bu yanlış tarttığında bütün dengeler bozulur.
[10] İnsan, herhangi bir ihtiyacı sebebiyle boyun bükmek zorunda bırakılmamalıdır ki bütün öngörülen yardım çeşitleri onu bu hususta ayakta tutmaya çalışır.
[11] İnsanı yardım alarak yaşamını sürdürmesine yol açan her teşebbüs, devamında tapınma tehlikesi taşır.
[12] Buruc suresinde müminlere sırf Azîz ve Hamid olan Allah’a inandıkları için iÅŸkence yapıldığından bahsedilir. (Buruc suresi, 8. ayet.) Kâfirlerin zulmünün gerekçesi budur. Azîz, gücü; Hamd ise bu gücü elinde bulunduran otoritenin övülmeye layık olduÄŸunu anlatır. Müminler, gücü sadece Allah’a ait kıldıkları ve hamd ederek hayatlarının merkezine onu oturttukları için yaÅŸadıkları toplumdan dışlanmış ve iÅŸkence görmektedirler. Hamd’in hakikati inkâr edenler açısından bu derece tepkiyle karşılanması, Allah’ı övmenin kiÅŸinin hayatına yansıyan yönü itibariyledir.
[13] Kendisi için bir ÅŸey istemeyen O’dur. Emir ve yasaklarının tamamı, insanın faydalanmasını, daha rahat ve barış içinde yaÅŸamasını temine yöneliktir. Hiçbir kötülük ve zulüm onunla iliÅŸkilendirilemeyeceÄŸi için hamd etmek, O’nun ancak en yüksek vasıflarla anılabileceÄŸini dile getirmektir.
[14] Övülmek âlemlerin Rabb’i olan Allah’a aittir. Çünkü O, yardıma ihtiyaç hissetmeyeceÄŸimiz ÅŸekilde rahmetini yaymış, hesap soracağını söyleyerek sorumluluk üstlenmemizi saÄŸlamış; sadece kendisine kulluk edip yalnızca ondan yardım istememizi emrederek onurumu kurtarmıştır. Ä°ÅŸte hesap gününde gazabına uÄŸrayıp ne yapacağını bilemeyenlerin deÄŸil, eninde sonunda nimete kavuÅŸanların yolu budur.
[15] Fatiha suresi, 2. ayet.
Henüz yorum yapılmamış.