Makale
Fitneye Düşmek Ne Demektir?
Fitneye düşmek konusunda en çarpıcı tespitlerden biri, Mümtehine suresindedir. Surenin baÄŸlamı, fitneye düşmekten ne kastedildiÄŸi konusunda yeterince bilgi verir. Ayetin meali ÅŸu ÅŸekildedir: “Rabbimiz! Bizleri o küfredenlerin fitnesi kılma ve günahlarımızı bağışla. Rabbimiz! Zira yegâne galip ve hikmet sahibi, ancak sensin.”[1]
Ayetin, رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلَّذينَ كَفَرُوا “Bizleri o küfredenlerin fitnesi kılma.” ifadesi, mana itibariyle yeterince açık deÄŸildir. Bu cümleye, “Bizi inkâr edenler için fitne konusu yapma, bizi, inkâr edenlerin zulmüne uÄŸratma, bizi o küfre sapanlarla imtihan etme, bizi kâfirlere deneme konusu kılma, bizi hakikati inkâr edenler için bir oyun ve eÄŸlence aracı yapma!” gibi farklı anlamlar verilmiÅŸtir ki bu ifadelerin her biri diÄŸerinden farklıdır.[2] Dolayısıyla ayette fitneye yüklenen farklı anlamlar, cümlenin manasını da deÄŸiÅŸtirmektedir. “Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uÄŸratma.” anlamı, onların baskı ve zulümlerinin bizi yolumuzdan çevirmesine izin verme, yani bizi onların baskı ve iÅŸkencesi altına düşürme, bizi onlara ezdirme, demektir. “Bizi o küfre sapanlarla imtihan etme.” cümlesi de aynı anlama gelir. “Bizleri o küfredenlerin fitnesi kılma.” cümlesi ise, bizim hatalarımız yüzünden onların inkâr etmesine izin verme, manasına gelir. Allah’ın, bizim yanlışlıklarımızı delil ya da mazeret edinerek müşriklerin inkâr etmesine yol vermemesi, eksikliklerimizi inkârlarına gerekçe edinmelerine müsaade etmemesini istemektir. “Bizi hakikati inkâr edenler için bir oyun ve eÄŸlence aracı yapma.” cümlesine gelince, bu da bizi onlar karşısında aciz ve maÄŸlup duruma düşürme veya herhangi bir sebeple bizimle alay etmelerine imkân verme, demektir.
Ayet, Mümtehine suresinde geçer. Sure başından itibaren müminlerin kâfir olan akraba ve yakınlarına karşı sevgi beslediklerini, fakat bunun doğru olmadığını anlatır. Kâfir olan yakınlarının inananları yurtlarından çıkmak zorunda bıraktıklarını ve fırsat bulsalar daha da kötü davranacaklarını hatırlatır. Akraba da olsalar bu kötü insanların, müminlerin inkâr etmesini arzuladıkları ve en yakınları da olsa kimsenin kimseye ahirette bir faydası bulunmayacağı vurgulanır. Bundan sonra İbrahim (as) örnek gösterilerek şöyle denilir;
“Ä°brahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, ‘Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiÅŸtir.’ demiÅŸlerdi. Yalnız Ä°brahim’in, babasına, ‘Senin için mutlaka bağışlama dileyeceÄŸim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir ÅŸeyi önlemeye gücüm yetmez.’ sözü baÅŸka. Onlar şöyle dediler: ‘Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.’ ” [3]
Yukarıdaki ayetler, inananlarla inanmayanlar arasında bir fark gözetir. Müminleri yakınları dahi olsalar inkâr edenlerle iliÅŸkilerinde tutarlı olmaya çağırır. Ä°brahim (as)’in babası için Allah’tan ona gelecek herhangi bir ÅŸeyi önlemeye gücünün yetmeyeceÄŸi bilgisi, kiÅŸinin kendi başına bir sorumluluk içinde bulunmasının gereÄŸini anlatır. Çünkü birey, Allah’ın cezasını hak ettiÄŸi takdirde bunun geri çevrilmesi mümkün olmaz. Araya üzerinde durduÄŸumuz 5. ayet girer. 6. ayet, Allah’ın hiçbir ÅŸeye ihtiyacı olmadığından yola çıkarak bu ilkeli duruÅŸun kiÅŸiye fayda saÄŸlayacağı vurgusu taşır.[4] Ardından şöyle denilir;
“Ola ki Allah sizinle, içlerinden düşman olduÄŸunuz kimseler arasına bir sevgi (ve yakınlık) koyar. Allah, hakkıyla gücü yetendir. Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir. Allah, sizi, din konusunda sizinle savaÅŸmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever.”[5]
Böylece inananların iyi iliÅŸkiler geliÅŸtirebilecekleri kimseler açıklanır. Görüldüğü gibi bu sure, müminlerin yakınlarıyla olan sevgi iliÅŸkisini ayarlamaya çalışır. Allah, kiÅŸiler arasında bir sevgi yaratmadan, yani iman iliÅŸkisiyle insanları kardeÅŸ yapmadan, diÄŸer baÄŸ ve baÄŸlantıların bir faydası olmaz. Bu nedenle ancak imanın gözetilmesi gerekir. Ayetler, inkâr eden ve onlarla savaÅŸan yakınlarıyla uzak durmaları konusunda müminleri uyarır. Bu kiÅŸiler arasından sadece onlarla düşmanlık etmeyen ve savaÅŸmayanlara karşı bir yakınlık duyulabileceÄŸi/kurulabileceÄŸi belirtilir. Bütün bunlardan sonra, “Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için fitne kılma.” cümlesi, “Ey Rabbimiz! Akrabalarımız ve yakınlarımız konusunda bizi onları sevmek ile sana iman etmek arasında bırakma. Bu konuda fitneye düşmemize izin verme, bize yardım et.” anlamına gelir. “Bizi kâfirlere karşı fitneye düşürme” demek, “Bizim onları (hakikat düşmanlarını) severek imandan uzaklaÅŸmamıza müsaade etme.” demektir. Duada söz konusu edilen ÅŸey, baÄŸlam açısından surede bir müminden beklenen ÅŸeyin ta kendisidir. Ä°nananların Ä°brahim (as)’in aÄŸzından ifade edilen talepleri/duaları, inançlarının gerektireceÄŸi teslimiyet dışında bir eylem içinde bulunmamaktır. Müminler, imanlarına zarar verecek sevgiyi fitne olarak isimlendirir ve bu anlamda ayaklarının kaymasını istemezler.[6]
Buna göre “Bizi, inkâr edenlerle imtihan etme.” ayeti;
Bizi onları sevmekle, iman etmek arasında çelişkide bırakma. İmanı tercih edip imtihanı başarmayı nasip eyle, Yani, onlara beslediğimiz sevgi, imandan taviz vermemize yol açacak düzeye ulaşmasın, anlamına gelir. Ve şüphesiz bu istekte bulunan kişinin talep ettiği doğrultuda kendisinde bir dikkat oluşturması gerekir.
Buna göre 5. ayetin manası şu şekilde bir açılım kazanır:
“Rabbimiz! Bizi (yakınlarımızdan) inkâr edenler karşısında (imana raÄŸmen onları tercih edecek ÅŸekilde) bir fitneye düşürme. Ve bizi (düşmemiz muhtemel hata ve günahlarımız için ÅŸimdiden) bağışla. Rabbimiz! Zira (her ÅŸekilde) galip ve (bütün emirleriyle hüküm ve) hikmet sahibi olan ancak sensin.”
“Fitne” kavramının yeterince iyi anlaşılamadığı ayetlerden biri de ÅŸudur;
“Onlar da dediler ki; “Biz, ancak Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi, o zâlim kavmin fitnesine düşürme.”[7]
Bu ayetin meallerdeki karşılıkları birbirinden çok farklı anlamlar yüklüdür.[8] Oysa ayetin siyak-sibak örgüsü, hangi anlamın tercih edilmesi gerektiği konusunda bir hayli bilgi verir.[9] Buna göre önceki ayetler şu şekildedir:
“Firavun ve ileri gelenlerinin kötülük yapmaları korkusu ile kavminin küçük bir bölümünden baÅŸkası Mûsâ’ya iman etmedi.[10] Çünkü Firavun, o yerde zorba bir kiÅŸi idi. O, gerçekten aşırı gidenlerdendi. Mûsâ, ‘Ey kavmim! EÄŸer siz gerçekten Allah’a iman etmiÅŸseniz, eÄŸer O’na teslim olmuÅŸ kimseler iseniz, artık sadece O’na tevekkül edin.’ dedi.”[11]
Anlaşılacağı üzere ayete konu olan kavmin (Ä°srailoÄŸulları), Firavun’un zulmünden korktuÄŸu açıktır. Yunus suresinin 85. ayeti, Firavun’dan korktuÄŸu için toplumun önemli bir kısmının (az bir kısmı hariç) iman etmediklerini deÄŸil, iman ettiÄŸini söylemediÄŸini, imanını gizlediÄŸini anlatır. Çünkü devamında bu toplum Musa (as)’nın peÅŸine düşer ve kurtulurlar. Yani buradaki anlam olumludur.[12] Nitekim ilgili ayetin devamında da görüleceÄŸi gibi onların bu sözleri, Musa (as)’nın tavsiyelerine uyarak bu zalim kavimden kurtulma isteklerini anlatır. Bu olumlu yaklaşımda/anlatımda korkudan mütevellit tamamen bir kaçma isteÄŸi deÄŸil, kâfirlerle/zalimlerle karşılaşıldığında sorumluluklarını yerine getirememe, yani gereÄŸince savaÅŸamama endiÅŸesi vardır.
Öyleyse meal şöyle verilmelidir;
“Bunun üzerine onlar da: ‘Biz Allah’a güveniyoruz! Ey Rabbimiz, bizi zalim bir topluluÄŸun elinde (rezil) rüsva etme!’ dediler.”[13]
Böylece anlaşılır bir anlam çevirisi yapılan ayetin, evrensel yönüyle ilgili doÄŸru bir karşılık bulmak kolaylaÅŸmaktadır. Burada asıl endiÅŸe, korkunun insana hâkim olmasıyla kiÅŸinin zulme ses çıkaramayacak hâle gelmesidir. Fitne, bu ayette; insaf, vicdan, ÅŸeref ve haysiyet gibi imana temel teÅŸkil eden saiklerle, korku sebepleri arasında sıkışıp kalmaktır. “O’na tevekkül ettik.” ifadesinde anlamını bulan tevekkül ise hakkın galip geleceÄŸi ümidine dayanır. Nitekim hemen sonraki ayeti olumlu kılan karinelerden biri de budur.
Ä°nkâr edenler ya da zulmedenler için fitne konusu olmamak adına pek çok farklı yaklaşımlar sergilenebilir. Bu anlamda kiÅŸi kendince yürüttüğü hakikat mücadelesinde kâfir veya zalim muhatapları önünde rezil olup küçük düşmemeyi ister. Yanlış veya eksikliklerinin bu kiÅŸiler tarafından suistimal edilip inanmama gerekçesine dönüştürülmesinden de korkabilir. Elbette mücadele sırasında korkmak normaldir ama önemli olan bu korku ve endiÅŸelerin, kiÅŸiyi hak arayışından ve bu yolda göstereceÄŸi gayretten alıkoymamasıdır. Zira zalimlerin baskı ve ÅŸiddetine maruz kalındığında kiÅŸinin nasıl davranacağı belli olmaz. Bu nedenle baskı altında gereken dirayeti göstermemekten endiÅŸe etmek, gayet doÄŸaldır. Buna göre kiÅŸinin korkunun kendisine oynayacağı oyunları, fitne ÅŸeklinde niteleyerek bunlardan Allah’a sığınmasından daha doÄŸru bir yol bulunmaz. Burada inananlar, imanlarına zarar verecek korkuyu fitne olarak isimlendirir ve ayaklarının kaymasını istemezler. Nihayet her devirde inananlar için âlemşümul olan bu yaklaşımdır.
Not: Bu yazı, “Sözün BaÄŸlamı, Örnek Sureler EÅŸliÄŸinde Kur’an’da BaÄŸlamın Etkileri”, (Musa ÅžimÅŸekçakan), isimli kitaptan derlenmiÅŸtir.
[1] Mümtehine suresinin 5. ayeti, farklı meallerde ÅŸu ÅŸekildedir: “Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için deneme konusu kılma, bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegâne galip ve hikmet sahibi, ancak sensin.” (Diyanet Vakfı Meali); “Rabbimiz, bizi inkâr edenler için bir sınav yapma (bizi onların baskı ve iÅŸkencesi altına düşürme), bizi bağışla. Rabbimiz, yegâne galip, hüküm ve hikmet sâhibi, ancak sensin, sen!” (S. AteÅŸ Meali); “Ey Rabbimiz! Bizi, o kâfir olanların fitnesi kılma, (bizi onlara ezdirme); bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Muhakkak ki sen, Azîz’sin = her ÅŸeye galipsin, imansızlardan intikam alırsın, Hakîm’sin = müminlere zafer veren hikmet sahibisin.” (A. F. Yavuz Meali); “Ey Rabbimiz! Bizi hakikati inkâr edenler için bir oyun ve eÄŸlence aracı yapma! Ve günahlarımızı bağışla, ey Rabbimiz! Çünkü Sensin tek kudret ve hikmet sahibi!” (M. Esed Meali); “Ey Rabbimiz, bizi o küfredenler için bir fitne (mevzuu) yapma. Bizi yarlığa Rabbimiz. Çünkü hakikat galib-i mutlak, yegâne hüküm ve hikmet sahibi sensin sen.” (H. B. Çantay Meali).
[2] Fitne, saÄŸlam olanın çürüğünden ayrılması için altının ateÅŸe sokulmasıdır. Kelimenin kullanıldığı yerler özetle ÅŸu ÅŸekilde ifade edilebilir: Ä°nsanın ateÅŸe sokulması, (Zâriyat suresi, 13. ayet); azabın kaynaklandığı ÅŸey, (Tevbe suresi, 49. ayet); sınama/deneme/imtihan/bela/sıkıntı/iÅŸkence/azap (Tâhâ suresi, 40. ayet – Enbiya suresi, 35. ayet – Bakara suresi, 102. ayet – Yunus suresi, 108. ayet – Hadîd suresi, 14. ayet, vb.) (Râgıb el-Ä°sfehânî, Müfredat, s. 623, 624’den derlenmiÅŸtir.).
[3] Mümtehine suresi, 4. ayet. (Diyanet Meali).
[4] Altıncı ayetin meali ÅŸudur: “Andolsun, onlarda (Ä°brahim ve beraberindekilerde) sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse bilsin ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.” (Diyanet Meali).
[5] Mümtehine suresi, 7, 8. ayetler. (Diyanet Meali).
[6] Evrensel olan da budur.
[7] Yunus suresi, 85. ayet. (A. F. Yavuz Meali).
[8] Bu ayetle ilgili bazı mealler ÅŸu ÅŸekildedir: “Onlar da dediler ki: ‘Allah’a dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluÄŸu için deneme konusu kılma!’ ” Diyanet Vakfı Meali); “Dediler ki: ‘Allah’a dayandık, Rabbimiz bizi o zulmeden kavme fitne yapma (bizi onların iÅŸkencesiyle deneme)!’ ”(S. AteÅŸ Meali); “Onlar da şöyle dediler: ‘Biz yalınız Allaha güvenip dayandık. Ey Rabbimiz, bizi o zalimler güruhuna bir fitne (mevzuu) yapma.’ ” (H. B. Çantay Meali).
[9] Bilindiği gibi siyak-sibak ilişkisi, bağlamın en küçük parçalarından biridir.
[10] M. Esed Haklı olarak ayetin mealinde bu hususu inançlarını açıkladılar ÅŸeklinde vermiÅŸtir. “Firavun ve onun seçkinler çevresi kendilerine zulmeder korkusuyla (baÅŸkaları geri dururken) kavminden ancak birkaç kiÅŸi Musa’ya olan inançlarını açıkladılar: çünkü Firavun ülkede gerçekten de nüfuz ve iktidar sahibiydi ve üstelik ölçüsüz, acımasız biriydi.” (M. Esed Meali). اِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِهٖ “onun kavminden bir zürriyet/grup/gençler” ÅŸeklinde anlaşılabilecek bu tanımlama iman edip bunu cesaretle açıklayabilenleri dile getirir. DiÄŸerleri imanını açıklayamamıştır. Yani burada kastedilen ÅŸey, onların iman etmedikleri deÄŸil, iman ettiklerini korkudan açıklayamamalarıdır. (Bu ayetin savaÅŸ ortamında iman etmekle onu açıklamayı aynı kefeye koyduÄŸu da düşünülebilir ki bu durumda fitneye düşmemeyi ifade edenler imanını açıklayanlar olur.) Zira surenin devamında bu insanların “Hakkı inkâr eden bu toplumun elinden lütfunla kurtar bizi.” dedikleri belirtilir. (Yunus suresi 86. ayet. M. Esed Meali) Ehl-i Kitab’ın kendi aralarında çekiÅŸerek yoldan çıkması denizden geçtikten sonraya rastlamaktadır. (Yunus suresi 93. ayet.).
[11] Yunus suresi, 83, 84. ayetler. (Diyanet Meali).
[12] EÄŸer anlam olumsuz olsaydı ve bu kavmin gerçekten iman etmediÄŸi kabul edilseydi buradaki fitne kelimesinden hareketle anlamın olumsuz verilmesi gerekirdi. O zaman mana, “Bizi bu “Bizi o zalimler topluluÄŸu için deneme konusu kılma!” ya da daha açık bir ÅŸekilde “Bizi zalimler topluluÄŸunun baskı ve ÅŸiddetine maruz bırakma!” denildiÄŸinde buradan o kavmin savaÅŸmak istemediÄŸi, kaçmak istediÄŸi anlaşılırdı.
[13] Yunus suresi, 85. ayet. (M. Esed Meali)
Henüz yorum yapılmamış.