Sosyal Medya

Makale

Perdede Sembole Dönüşen Gerçekler Veya Gerçeğe Dönüşen Semboller

-Bir Zihin Okuması olarak Nuh Filmi-

Malum bu günlerde yoÄŸun olan gündemlerimizden biri de Mecid Mecidi'nin "Hz Muhammed: Allah'ın elçisi" filmiydi. YoÄŸun bir tartışmanın odak noktası olan bu film, bazılarımızın içindeki  mezhepçiliÄŸi hortlatarak sinema dünyasının kendine özgü eleÅŸtiri dilinin ötesine geçmek suretiyle saçma sapan aforizmalar kasmalarına sebep oldu: Yok gitmeyin, yok dininizden olursunuz, yok ÅŸii propagandası felan filan gibi ÅŸeyler.

Zaman zaman kendilerinden fikirsel  anlamda bir çok kere faydalandığımız, saygı duyduÄŸumuz bazı abilerimizin, bu film üzerinden sırf Ä°ran yapımı olduÄŸu için güya ehli sünnetin silahşörlüğüne soyunarak müdafaaya kalkışmaya çalışması, filmin sanatsal anlamı ve arkaplanını evhamlı görüşlerine kurban etmesi ve (mezhepçi saiklerle) yaratmış oldukları tepkisellikleri son derece iÄŸreti ve nahoÅŸ durmaktadır.  Bazı abilerimizin de bu tarz mezhepçi saiklere aldanmadan ve sinema dilinin bilincinde olarak filmle ilgili ölçülü ve tutarlı bir ÅŸekilde yapmış olduÄŸu eleÅŸtiriler ve tespitler de yok deÄŸil tabi.

Böyle bir giriÅŸin ardından ÅŸimdi filmin analizine geçebiliriz. Ya da yok geçmeyelim. Zaten halihazırda yazılmış bir çok yorum var, bir de benimkiyle uÄŸraÅŸmayalım. Ortam biraz soÄŸusun hele bi'. Ortam soÄŸuyana kadar  yine bizim peygamberlerimizden biri olan Nuh a.s'ı ve tufanı anlatan bir filmle ilgili yaptığım okumaya kısa bir ÅŸekilde deÄŸinmek isterim.

Sinemanın mitoloji, din ve dolayısıyla insanla ilgili bir çok metafor ve sembollerden beslenmesi ve onlarla bir anlatı aracı oluşturması bu işe az çok ilgili olanların bildiği şeylerdir. Gerçeklik dediğimiz olgu, sinemanın dilinde bazen bir sembole dönüşebilirken, sembol dediğimiz şeyde aynı şekilde gerçekliğe dönüşebilmektedir. Mühim olan nokta ise perdede gördüğümüz her ne olursa olsun insana dair hakikatlerin tezahürlerinden biridir.

Sezai Karakoç, mitolojiler ve halk destanları için gerçek olmayan hakikatler tanımlaması yapar. Bu bağlamda sinema da bazen gerçek olmayan veya olan hakikatlerin görsel dilidir diyebiliriz belki. Yani yöneticinin kendi kültürel ve toplumsal tecrübesi bağlamında insana veya bir olaya dair sunmuş olduğu kendine özgü bakışını ortaya koyan bir hakikat. İlk olarak bunu bir olgu olarak kabul etmeli ve daha sonra (metnin bağlamda ) filmlerle ilgili okumalarımızı bu minvalde yapmamız gerekmektedir diye düşünüyorum.

Film piyasasında, Kur’anın sunmuÅŸ olduÄŸu profilden çok farklı bir peygamber profili ve tasavvuru çizen, peygamberleri kendi anlayışları içerisinde anlatan bir çok film bulunmaktadır. Ä°ki senece önce sinemalarda olan, Mısır'dan Çıkışı anlatan ve bizim algımızdan çok farklı bir Musa portresinin olduÄŸu Exodus filmi, Nuh'un tufanını anlatan Noah filmi,  herkesin Ramazanlarda hayranlıkla izlediÄŸi Ä°ran yapımı Yusuf filmi gibi saysak bir çok peygamberi anlatan filmler bulunmaktadır. Bu filmlerle ilgili açıkçası bugün Ä°slam'ın ve ehli sünnetin savunucusuymuÅŸ gibi  film üzerinden  eleÅŸtiri yapanların hiç birinin yorumuna , tahliline ve sert bir eleÅŸtirisine rastlamadık.

Binaenaleyh piyasada hz Muhammed filmiyle ilgili yapılan bol eleÅŸtirilerden önce, Kerim olan kitabın bize  bir mücadele ve direniÅŸ sembolü olarak sunduÄŸu peygamberlerden biri olan Nuh nebiyi , grek-yahudi-hristiyan tarihsel geleneÄŸindeki bir algının perdeye yansıyan bir veçhesinden okumaya çalışacağım.

Öncelikle filmin kurgusunun gerçekliÄŸini, kutsal kabul edilen kitaplara uygunluÄŸunu ve Kuran'a uygunluÄŸunu bir tarafa koyup tartışmanın dışında tutarak , filmi okumaya ve anlamaya çalışmalıyız. Olayları ve hadiseleri yorumlarken kendi gerçekliklerinin ve düşünsel altyapılarının baÄŸlamında ele almalıyız. Realiteyi iyi okumalıyız, yoksa duygusal refleksler göstererek çıkmaz sokaklar içerisinde bisiklet turlayan çocuklar gibi hareket alanımızı dar tutarız. Bu durum duygusal anlamda -kendi sokağımızda olduÄŸumuz için-  bize güven vermekle beraber, diÄŸer düşünceleri anlamamızda noksanlıklara sebebiyet de verebilmektedir.

"BaÅŸlangıçta hiçbir ÅŸey yoktu..." diyerek baÅŸlayan film, Ahd-i Cedid'den Ahd-i Atik'e geçerek evrenin yaratılışını ve oluÅŸumunu ağırlıklı olarak Kitab-ı Mukaddese göre anlatır. Kurgu tam Kitab-ı Mukaddes'teki gibi olmasa da ondan önemli izler taşımaktadır.  Filmin ana teması eski Yunan düşüncesi ve Ahd-i Atik(Tevrat)'in harmanlanıp,araya biraz Ahd-i Cedid (incil) sosu da verilip, kahraman üst-duyumcul insan tipinin tragedyasını, onun eylemsel ve iradi gerilimi üzerinden ve kan bağının kutsanarak dünyanın kurtarıcılığını üstlenen bir ailenin ve o aile reisi olan Nuh'un, tufandaki mücadelesini ele almaktadır.Belki bu cümleyi bölerek kurmalıydım. Fakat sanki bir bütün gibi zihnimden çıkarak kendisini ifade etmek istemiÅŸ gibiydi.

Sorokin ve Schurbat 'ın kavramsallaÅŸtırdığı insan prototiplerinden biri olan promethuscu üst-duyumcul insan tipi filmde hakim olan karakterdi. Sorokin ve Schubart'ın belirttiÄŸi alabildiÄŸine gergin olması , hayatının tragedya olması ve sorumluluÄŸun verdiÄŸi eylemsel gerilim, bu insanın özelliklerindendir. O dünyayı kurtarmak ister;  Ã§Ã¼nkü kahramandır, dünya ÅŸekil verilmesi ve ona hakim olunması gereken acılarla ve mücadelelerle dolu olan bir yerdir.  Bu dünyanın, her zaman bir iyi ve bir de kötü insanları vardır. Nuh'un ailesi iyileri temsil ederken , diÄŸer insanlar dünyanın kokuÅŸmuÅŸluÄŸuna sebebiyet veren kötülüğü temsil  eder nitelikte gösterilmiÅŸtir ki, Tanrı bu durumdan dolayı öfkelenir  ve yer yüzünü yaÅŸanmaz bir cehenneme çeviren bu insanlığın kökünü kazımak ister. Sonuçta Tufan'ı gönderir.  Burada dikkat çekilmesi gereken bazı hususlar olduÄŸunu düşünüyorum. Mesela diÄŸer toplumun (günahkar toplumun) yaÅŸayışı tasvir edilirken, dünyayı  tahrip eden  aç gözlü insanların hakim olduÄŸu, gücün yegane söz sahibi olduÄŸu , zayıfların ezildiÄŸi ve çeÅŸitli baskılara cebren maruz kaldığı, görüldüğünde bütün insanların kanını donduran bir tablo çizilir. Nuh ve ailesi ise onlardan uzak bir alanda izole edilmiÅŸ bir hayat  yaÅŸayarak temiz kalmış bir gruptur! Fakat ilginçtir ki  Nuh o topluma hiçbir ÅŸey anlatmıyor ve herhangi bir  uyarıda bulunmuyor,  hallerini düzeltmeleri gerektikleri gibi bir telkinde bulunmuyor ve onlara mesaj ulaÅŸtırmıyor. Kendisini sadece Tanrı'sının , insanoÄŸluna ceza verme dileÄŸini paylaÅŸarak doÄŸada yaÅŸayan bütün canlıları ve ailesini kurtarması gereken bir memuru olarak görüyor.

Öncelikle Kuranî  Ã§erçevede bir bakış açısına sahip olan bir kiÅŸi için bunun doÄŸru olmadığı ve peygamberliÄŸin asıl görevinin insanları zihnî kölelikten kurtarıp sadece tek bir Ä°lah'ın onlara  lutf etmiÅŸ olduÄŸu sevgiyle harmanlaÅŸmış adaletin üzerine oturtulan tatminkâr bir imanın, kalbin tam merkezinde tohumlanması için gereken hatırlatmayı ve çabayı göstermesini  bir kenara koyarsak,  filmde Nuh'un rolü sadece kan bağından gelen bir asaletle Tanrı'nın gemi yapmakla memur kıldığı bir kiÅŸi olarak sunulmaktadır.  SeçilmiÅŸtir. Ä°lginç olan Tanrı'nın tufandan sonrası için buyruÄŸunun net olmaması ve onun Nuh'un iradesinde ÅŸekillenmesiydi. EÄŸer  gemide  Nuh'un insan soyunun devamı noktasında yaÅŸamış olduÄŸu ikilemi hatırlarsanız, ne demek istediÄŸimi daha iyi anlarsınız.

Filmin karakteri olan üst-duyumcul kahraman insanın,  sevgi-adalet kavramlarını deÄŸerlendirmesi ise katı bir mantıkla ele alınmış. Gemide yapılan bazı diyaloglarda Nuh, geminin dışında olan insanların çaresizlikten haykıran  Ã§Ä±ÄŸlıklarını duysa da, eÅŸinin, aralarında suçsuz iyi insanların da olabileceÄŸini savunarak onları gemiye kabul etmesi için ısrar etmesine  raÄŸmen  gemiye almayı reddeder ve bunu Tanrı'nın cezası ve adaleti olarak yorumlar ki, bu da Tanrı'yla ilgili bir çok soru iÅŸaretini de beraberinde getirmektedir: Güçlülerin zayıfları ezdiÄŸi ve haklarını gasp ettikleri bir yerde neden Tanrı hepsine birden (aralarında uyarılmamış iyiler ve hakikate ihtiyacı olduÄŸunun bilincinde olup yola nasıl çıkacağını bilmeyen kiÅŸilerde olabilir) toptan ceza vererek adaletini gerçekleÅŸtiriyor? Bu soru acımasız ve sert bir Tanrı figürü çizmekle beraber, Kitab-ı Mukaddes'in bazı dönemler bencilleÅŸen,öfkeli ve kıskanç Yahve'si ve Yunan Tanrı'sı Zeus'un da bir karışımını sunmaktadır. Binaenaleyh , filmde Nuh'un  tufandan sonra kendi ailesinin de ölümüne Tanrı'nın adaleti icabı  olduÄŸuna düşünerek karar vermesi, -çünkü Nuh'a göre bütün insanlar ölmeliydi. Kötülük insanın tabiatında olan bir ÅŸeydi ve insan ölürse yeryüzü  huzura kavuÅŸacaktı- onu derin bir iradi gerilime sokmuÅŸtu.  

Burada parantez açarak bir noktaya daha deÄŸinmek istiyorum. Nuh, tufandan önce günahkar toplumun arasına oÄŸullarından ikisine kız bulmak için gittiÄŸinde insanların "nasıl yaÅŸadığı" ve "neler yaptıklarına" ÅŸahit olurken, kendisine çok benzeyen hatta kendisi gibi olan birisinin onların yaptığı gibi barbarca bir hayvanı yerken görür. Nuh karşılaÅŸtığı bu durumdan irkilir ve aslında kötülüğün herkesin içinde olduÄŸuna,ne kadar temiz bir kandan gelse de  kendisi ve ailesi içinde öyle  olduÄŸuna kanaat getirir. EÅŸiyle olan tartışmasında bu durumu kabullenmeyen eÅŸi , oÄŸullarını misal göstererek Åžem'in sevgi dolu olduÄŸunu, Ham'ın dürüst olduÄŸunu  ve Yafes'in ise hayat dolu olduÄŸunu söyler. Nuh ise , Åžem 'in ÅŸehvetine düşkün olduÄŸu, Ham'ın tamahkâr olduÄŸu , Yafes'in ise keyfi için yaÅŸayan biri olduÄŸu ÅŸeklinde cevap vererek aslında insanın ahlaki yönden içinde bulunduÄŸu  ikilemlerini  güzel bir ÅŸekilde dile getirmiÅŸtir. Ä°nsanın ahlaki tabiatını bu iki gerilim üzerinden okuyan filmin ,ahlaki olarak var olan iyi-kötü düalizmini ontolojik bir boyuta taşıma meyilini -kötülüğü arizî olarak görmekten aslî olarak algılamak- gösterdiÄŸini düşünmekteyim ki, bu ise farkında olmadan kötülüğün meÅŸruiyetini ilan etmek demektir.Algının bu ÅŸekilde olmasının  sonuçlarını ise zaten günümüz dünyasında rahatlıkla müşahede edebiliyoruz.

Parantezi kapatarak kaldığımız noktaya geri dönecek olursak, Nuh  iç dünyasındaki gerilimli bir süreç sonucunda kendisini ve ailesini öldürmemeye karar verir. Bu durum aslında ona göre bir zayıflıktı. Çünkü kendisini  Tanrı'nın buyruÄŸunu tam olarak yerine getiremeyen, duygularına yenik düşüp  zayıflığın kollarına teslim olmuÅŸ  biri gibi hisseder. Fakat ailesine alarak sahiplendiÄŸi sonra büyük oÄŸluyla evlenen kızı ona; aslında Tanrı'nın buyruÄŸuna karşı gelmediÄŸini aksine Tanrı'nın insanın içine yerleÅŸtirmiÅŸ olduÄŸu sevgiyi tercih ettiÄŸini söyleyerek soylu bir eylemde bulunduÄŸunu ima etmiÅŸtir. Daha sonra yeni bir dünya için birlikte çalışmaya ve yaÅŸamaya baÅŸlarlar.

Tanrı-seçilmişlik-sorumluluk- günah-ceza-iradi gerilim-eylemsel gerilim-adalet-sevgi.... Sanki bu sürecin sonucunda Nietzsche'nin sessiz çığlıklarını duyar gibiyim.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.