Sosyal Medya

Makale

Orada ne olacak?

Hacılar dönüyor. Biliriz, Arafat “mahÅŸerin provası”dır. Statülerden, mal - evlad gibi

güç kudret unsurlarından soyutlanmış, kefeni hatırlatan iki parçalık bez ile Yaradan’ın huzurunda duruÅŸ.

Mahşer de böyle olacak.

Ve herkese “Ä°kra’ kitabek - Oku kitabını” denecek.

Dil sussa bile eller, ayaklar, hatta deriler tanıklık yapacak. Herkes kendi hesap defterinin derdine düşecek. Öyle ki kişi kardeşinden,eşinden, çocuğundan kaçacak.

Orada mutlak şeffaflık olacak.

Her fiilin içine konan niyetler de ortaya çıkacak.

Düşünüyorum da, baÅŸka baÅŸka Müslümanlıklar yaşıyoruz ve her birimiz diÄŸerimizin Müslümanlığını yetersiz görüyor, hatta Ä°slam dışı sayıyoruz. Elbet kendi dini telakkimizden de memnunuz.

Bir grup adam, taa Peygamber aleyhisselatü vesselam zamanında sahte bir mescid inÅŸa etmiÅŸ. Kur’an’da o mescid için “mescid-i dırar - Zarar ve inkar mescidi” hükmü verilmiÅŸ. Ve o mescid yıkılmış. Ama bu hükmü Allah Teala veriyor, Rasulullah uyguluyor. O günün meÅŸru mescidi Kuba mescididir.

Allah Teala Dırar Mescidi için şu hükmü bildiriyor:

“Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resûlüne karşı savaÅŸanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar vardır. Bunlar, “Bizim iyilikten baÅŸka hiçbir kastımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şâhitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar.” (Tevbe, 107)

Hemen alttaki ayette de meÅŸru mescide iÅŸaret buyuruyor.

“Onun içinde asla namaz kılma. Ä°lk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.” (Tevbe, 108)

Burada önemli olan, bir yapının meÅŸru olup olmadığını, bizatihi Yaratan’ın hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak ÅŸekilde bildirmesidir.

O dönemdeki zihni - kalbi problemlere de ya bir ayeti kerime çözüm getirmiÅŸ ya da Rasulullah’ın bizzat kendisi.

Sonra farklı yöneliÅŸler geliyor. Bazen siyasi farklılıklardan, bazen baÅŸka sebeplerden... Öyle ki daha Rasulullah’tan sonra gelenilk on yıllarda mü’minler arası savaÅŸ çıkıyor, ölenler oluyor... Ve farklılıklar, zaman içinde inanç meselelerini de içine alan “dini mahiyet” kazanıyor. Farklılıkların inanç meselelerini de içine alır hale gelmesi, kiÅŸilerin din içinde kalıp kalmaması tartışmasını da beraberinde getiriyor. Çünkü bir insanın, dinen yasaklanmış bir iÅŸi yapması onu günahkar yapsa da dinden çıkarmıyor, ancak inanç meselesindeki sapma, din ile olan ana bağı sarsıyor ve “KiÅŸi dinden çıktı mı çıkmadı mı?” sorularını sorduruyor. Fıkıh, Kelam ilimleri bu tartışmaların külliyatı ile doludur.

Bugün:

Türkiye’nin içinde yaÅŸadığı hadiseler.

İslam dünyasının içinde yaşadığı hadiseler.

Kendi durduÄŸu yeri kutsayan ve tüm “Öteki Müslümanlar”ın üstünü çizen anlayışlar. SavaÅŸa, ölüp öldürmeye kadar uzanan yok saymalar...

Ne dersiniz, ne olacak bizim halimiz mahÅŸer ortamında, “Malik-i yevmiddin”in huzurunda? Hangimizin dünyada iken yaÅŸadığı ve baÅŸka mü’minlere karşı savaÅŸa soyunmayı meÅŸru kabul ettiÄŸi “yol” Yaratan (c.c.) tarafından da meÅŸru görülecek?

Bu sorunun cevabını oraya bırakmanın derin bir yanılgı olacağı muhakkak.“Yanılmışım” dediÄŸinizde, dünyada iken hukukunu çiÄŸnediÄŸiniz mü’minler - insanlar için ödenecek bedeli taşımak kolay deÄŸil.

Bu soruyu bu dünyada iken sormalı ve hem kendi içimizde hem birlikte hareket ettiÄŸimiz yapılarda sıhhatli bir yol tutmaya, baÅŸkalarını yargılarken de, Allah’ın huzurunda savunulabilir hükümler vermeye itina etmeliyiz.

Mü’min kardeÅŸini gıyabında olumsuz ÅŸekilde anmayı “Onu öldürüp etini aÄŸzında çiÄŸnemek” olarak tanımlayan bir Kitabımız var. Ya onu açıkça öldürmenin savunması yapılabilir mi?

Ben mahşer aydınlığında yaşamak diyorum. Ya da orada savunulabilir işler yapmak...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.