Sosyal Medya

Makale

Erdoğan daha güçlü mü zayıf mı?

Darbe giriÅŸimi birçok Batılı gibi Türkiye’deki bir bölüm insanın da kafasını karıştırdı. Ä°lkesel olarak darbeye karşılardı ve baÅŸarılı olduÄŸu takdirde iÅŸlerin ‘iyiye’ gideceÄŸini de pek sanmıyorlardı, ama darbenin akim kalmasının ErdoÄŸan’a yarayacağı da açıktı ve bunu bir psikolojik yenilgi olarak yaşıyorlardı. Sonuçta hayırlı olan gerçekleÅŸti… Darbe durduruldu, ErdoÄŸan’ın hak ettiÄŸi prestij kendisine teslim edildi ve bu arada ErdoÄŸan da bu ülkeyi yönetmenin sadece seçim kazanıp Meclis’e hükmetmekle olamayacağını gördü. Eklemek gerek ki ErdoÄŸan bu idraki hızlı ve dirayetli bir duruÅŸ ile sergiledi. Böylece ona istemeden prestij vermek durumunda kalanlar da psikolojik olarak rahatladı ve siyasette bir ‘ortaklık ruhu’ üretildi. 

Ama birçok kiÅŸinin aklı hala biraz karışık… Çünkü siyaseti ErdoÄŸan üzerinden okuyorlar ve onun güçlenip güçlenmediÄŸi konusuna takılmış durumdalar. Oysa ErdoÄŸan her zaman hem güçlü hem zayıftı. Onun iyi siyasetçi olmasının sırrı bu dengeyi bilerek ilerlemesi, gücünün meyvelerini toplarken, güçsüz olduÄŸu alanları ikincil kılıp siyasetin dışına itebilmesi. Ancak 15 Temmuz gerçekten de bir farklılık yarattı. Siyaset alanı bütün siyasetçiler için varoluÅŸsal bir boyut kazanmış durumda. Bunun nedeni toplumun bizatihi aktör olduÄŸunun farkına varması ve somut koÅŸulların sınavından baÅŸarıyla geçmesi. Bugünden itibaren Türkiye’de popülist siyasetin tedricen zayıflayacağını tahmin edebiliriz. Hamasi dil özellikle terör nedeniyle yükselse de bunun etkileyebileceÄŸi insan sayısı her cenahta azalıyor. 

Söz konusu geliÅŸmeler ErdoÄŸan’ı daha güçlü bir cumhurbaÅŸkanı haline getirdi. Nitekim o da kendisini darbenin hemen sonrasında ‘salt cumhurbaÅŸkanı’ olarak yeniden tanımladı ve gücünü tahkim etti. Darbe giriÅŸimine böylesine cesaretle karşı durup, aynı zamanda bütün diÄŸer katkı sahiplerinin de hakkını tereddüt etmeden teslim eden bir siyasetçinin ‘siyaset üstü’ nitelikler kazanması doÄŸal.

Ancak ErdoÄŸan’ın ‘cumhurbaÅŸkanı’ olarak güçlenmesi onun ‘AK Partili siyasetçi’ olarak güçlenmesi anlamına gelmiyor. Hatta geçmiÅŸteki gerilim, çatışma ve kutuplaÅŸma üzerinden zorlanan siyasi rekabetin ardındaki ‘felsefeyi’ veri alırsak, ErdoÄŸan’ın zayıfladığını öne sürebiliriz. Çünkü o ‘felsefede’ güçlü olmanın belirtisi rakipleri pasifize etmek, oyunun dışında bırakmak, siyasete tek başına tahakküm etmekti. Oysa güçlü cumhurbaÅŸkanı olmanın gereÄŸi, söz konusu hedefi tümüyle bir yana bırakmaktan geçiyor. Bugün ErdoÄŸan adım atarken muhalefetin desteÄŸini arama ihtiyacı duyuyor, onları rahatsız eden bir durum olduÄŸunda geri adım atabiliyor ve muhalefete raÄŸmen davranmamak üzere dikkatli olmaya çalışıyor. 

Öte yandan bu davranış kalıbı demokrat siyaset mantığı içinden bakıldığında, tam tersine güçlü olmanın iÅŸareti. Bu sayede ErdoÄŸan kendisine benzemeyeni kendi siyasetinin parçası kılabiliyor, sorun çözme yeteneÄŸini artırıyor, meÅŸruiyet zeminini geniÅŸletiyor, daha fazla konuda müdahil olma imkanı buluyor ve uluslar arası alanda aranan aktör olma niteliÄŸi kazanıyor. 

Mesele AK Parti’nin kendisine ve siyasete hangi zihniyet ve siyasi kültür içinden baktığıdır. Ä°ktidar alanı öncelikle gücün mü, yoksa meÅŸruiyetin mi tahkimine dayanacak? Güç siyaseti açısından zemin ayakaltından kayıyor, çünkü gerilim siyaseti prim yapmıyor. Ama derdimiz demokratik bir ülke ve siyasi ortam ise, iktidarın meÅŸruiyet zeminini çeÅŸitlendirerek güçlenebileceÄŸi yeni bir döneme girildiÄŸi de açık. Ne var ki bu potansiyelin kullanılabilmesi hangi zihniyetin peÅŸinden gidileceÄŸine baÄŸlı ve o noktada AK Parti henüz kurumsal tercihini yapmış gözükmüyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.