Sosyal Medya

Makale

Neden?

Neden, kefenin cebi yok diyoruz da, dünya habire kanıyor dilimizde ve kalbimizde ve yüzümüzden dünyanın ırmakları boşalıyor. Konuştuğumuz sözcükler, kullandığımız kelimeler halimizi ele veriyor.

Durduğumuz mekan, çaldığımız her kapı, aldığımız nefesler yaralı bir kuş gibi sığındığımız geceler şahidimizdir. Bazen kar yağar bazen yağmur, hüzünlü kederli tıpkı bir başına tek başına aç ve susuz çağdaş hırasına kapanmış bir mazlumun, bir dertlinin, dünyanın içine bulaşmamış sevda sahibinin yalnızlığı gibi. Neden insanlar kendi iş aleminde bu yalnızlığın keyfini çıkartmıyorlar, hüzünden nasibini almıyorlar.

Neden insanlar hep tedirgin, hatıralar buruşuk, döviz çıkışta, borsa düşüşte, sevdalar işkencede, aşklar çelik kasalarda. Amerika neden panikledi, firavunlar, Karunlar saltanatlarını dolarlarını kaybetmenin şokunu yaşıyorlar.

Neden insanlar yeni bir güne uyandıklarında, son günüm olabilir diye, son bir defa anlamlı bakmıyorlar kainata ve niçin yaratıldıklarına.

Neden bazı insanlar, yağmurun cama vuran damlalarını büyük bir zevkle seyrederler, dinlerler.

Yağmur yağarken illa bir pencerenin olmasını isterler.

Saf çehreler gittikçe yok oluyor. Ruhlar kararıyor her şey sönük tüm insanlar rutin bir hayatın içinde bir birine ve herkes bir maskeyle dolaşıyor ve rollerini yapıyorlar.

Neden 'Zamana yemin olsun ki insan zarardadır ziyandadır, hüsrandadır' hiç merak eden çıkmaz mı, merak eden araÅŸtırmaz mı yoksa, ‘Ne varsa bu dünyada yaÅŸarız eÄŸleniriz ölürüz toprak oluruz sonra diriltilecekte deÄŸiliz’ mi diyorlar.

Yani hepsi bir varoluşun kenarında dolaşıyor gibi, düştü düşecekler.

Neden insanlar, karamsarlık, yalnızlık, miskinlik, bilinmezlik içindeler. Niçin kendinden uzaklaşıyorlar kendi sınırlarını keşfetmiyorlar.

Jean Paul Satr, neden yenilmiş, Albert Camus neden boşluğa yuvarlanmış, Andrie Gide neden abesle iştigal etmiş neden?

Neden, zengin olanların ihtiyaçları bitmiyor, kanaat onların evlerine uğramıyor. İnsanların yüzleri neden kendi ellerinden kayıp gidiyor, bir yüzüne bir yüz daha ilave ediyorlar. İki yüzleri olunca seviniyorlar mı?

Sudan yaratılan insan suların aynasında kirlenen yüzünü bir türlü niçin göremez? Ne soru ne cevap olan gözler bir türlü hakikatle karşılaşmayacak mı?

Neden, köprüyü geçene kadar ayıya dayı deyin sözünü nasihat olarak kullanırlar. Köprüyü geçmiyorum be adam diye rest çekmek varken, ayıyla akrabalık kurmayı tercih ediyorlar.

Tüm kelimeler ateşten, acıdan hüzünden yana. Çoktandır toprak kokusu alamıyoruz, kabına sığmayan kentlerde yürüdüğümüz halde değişmiyor dünya.

Bir taze haber gibi gelen dostlar niçin yok. Her şey yapmacık her şey simülatif ve yüreklere hüzün çöküyor bu yüzden.

Neden bilgiler imanla yoğrulmuyor, bilgi eyleme, eylem bilgiye dönüşmüyor, ya da eylem bilgiyi, bilgi eylemim büyütmüyor.

Neden insanlar vitrinlere baktığı kadar, kendilerine bakmıyorlar, kendi içlerini ihmal ediyorlar, başkalarıyla uğraştıkları kadar, kendileriyle niçin uğraşmıyorlar.

Neden, hayat düşünenler için bir komedidir, hissedenler için trajedi diyor Harroce Wolpole. Yani trajik halde miyiz bunun neresi komik, yoksa hepimiz problemli miyiz neden çözümün bir parçası değiliz.

Neden eski dostlar, eski şarkılar, eski kitaplar, eski şehirler, köyler, eski bayramlar, kınalı koçlar, diye hep maziyi özleriz, nerede o günler deriz.

Neden hayatın anlamı türünden konuşmalar yok. Varoluş sancıları çekilmiyor, hayat aynı hayat, bu hayat oyalıyor insanları, oysa insanlar hayatı oyalaması gerekmez miydi. İnsanın içindeki nehir kurursa, hayat statikleşir.

Neden irili ufaklı topluluklar tufandan önce Nuh’un gemisi biziz diyorlar ve sırlar denizinde kaybolmayı seviyorlar. Yüzlerinden akan parçalarına kadar yapışan dünyanın dehÅŸetinden sararıp solmuyorlar, hayatın bir yüzünün tufandan ibaret olduÄŸunu bilmiyorlar.

Her yağmurdan sonra gökkuşağı neden çıkmıyor, çekilen her acının, cinnetin, ölümlerin sırrını neden merak ederler ki, ölümleri neden çekiştirirler ki bu insanlar.

Ne zaman insan kendini aşacak, kendi sınırlarını keşfedip, mutlak sınırsızlığı kavrayacak, ne zaman ümitler çoğalacak.

Ne zaman kıyıya vurmuş balıklar gibi olmaktan kurtulacağız, kurtulacak şu insanlık. Makineleşmiş, eşyalaşmış insanlık ne zamana dek fıtratına yabancılaşmaya devam edecek, ruhu boşaltılmış insan müsveddesiyle doldu taştı dünyamız.

Tüm duyarlılığı iptal edilmiÅŸ, öfkesiz, içeriksiz, özsüz, duygusuz, vicdansız, vahÅŸileÅŸmiÅŸ, maskeler altında fotokopi kültürüyle, fes fodla beslenmiÅŸ bir sürü görüntüsü var önümüzde.

Ey rabbimiz neden uslanmıyor bu kalbimiz.

Ey rabbimiz kendisine yabancılaşmış bu insanlığı kendine getir.

Ey rabbimiz imanlarımızı canlı kıl. Salih amele dönüştürmeyi nasip eyle.

Ey rabbimiz bizi yalnız sana teslim olanlardan kıl ki başkalarına teslim olmayalım.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.