Sosyal Medya

Makale

Kerimov, Muhammed Salih ve ötesi

Bundan bir süre önce Özbekistan'ın kadim kenti Semerkand'da bir grup insan tutuklandı. Tutuklanma gerekçeleri ilginçti: Nefis terbiyesi ile meşgul olmak ve topluca Allah'ı zikretmek. Doğru tahmin ettiniz. Tutuklanan insanlar, bir tasavvuf ekolüne mensuptular.

Özbekistan yönetimini gayet şaibeli bir seçimle ele geçirip 25 yıl boyunca daha da şaibeli seçimlerle iş başında kalan ve 'diktatör' tabirinin bütün karşılıklarını bünyesinde barındıran İslam Kerimov'un resmi ölüm haberini aldığımda bu tutuklamalar geldi aklıma. Sonrasında başka şeyler de hatırladım tabii. Kerimov'un iş yerlerinde namaz kılmayı yasakladığını, Kuran-ı Kerim 'yakalanan' ev ve işyerleri sahiplerini tutuklattığını falan yani. İğrenç bir dikta rejimi hakimdi Özbekistan'a.

Tabii Kerimov'a dair hatırladığım en net şeyse, 13 Mayıs 2005 yılında Andican'da emrini verdiği katliamdı. Şehirde işi-gücü, dükkanı-fabrikası olan 23 eşrafın 'Ekremiler' isimli uyduruk bir terör örgütü suçlamasıyla yargılanması neticesinde protestolar başlamış, Kerimov, protestoculara 'ateş' emri vermişti. Olaylarda Özbek hükümetine göre 187, bağımsız kaynaklara göreyse 1500'ü aşkın insan hayatını kaybetmişti.

Müslüman, dindar ahaliye zulmetmesiyle tanıdığımız berbat bir adamdı Kerimov. İnşallah gittiği yerde bu zulümlerinin karşılığını misliyle görür.

Diğer yandan, adı Muhammed Salih olan ve uzun yıllardır başta Türkiye olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde sürgün hayatı yaşayan bir politik liderden de söz etmek isterim size. Daha doğrusu, refikimiz İbrahim Altay'ın kaleminden biraz tanıtmak isterim bu yiğit adamı. Buyurun, birlikte okuyalım: 'Salih aslında bir şair. Şiirlerindeki metaforik ve yenilikçi tarz yüzünden 'batı yanlısı' olmakla suçlandı. 1985 yılında politbüroya yazdığı mektupla büyük yankı uyandırdı. 1988 yılında SSCB Yazarlar Birliği Kongresi'nde rejime yönelik sert eleştiriler yaptı. Komünist Parti'ye üye olmaya davet edildi, ama kabul etmedi. 3 arkadaşıyla birlikte Birlik Halk Hareketi'ni kurdu. Özbekistan'ın bağımsızlığını kazanmasında önemli roller üstlenen bu hareket bir süre sonra Demokratik Erk Partisi'ne dönüştü. 1991 yılında yapılan hileli Özbekistan Devlet Başkanlığı seçimlerinde İslam Kerimov'a karşı aday oldu. Tüm hilelere rağmen %13 oy almayı başardı. Seçimlerden hemen sonra Kerimov, Muhammed Salih ve arkadaşları üzerinde muazzam bir baskı kurdu. Tabii ki en önemli baskı yöntemi 'terör örgütü' suçlamasıydı. Ardından muhalifleri tutuklama hamlesi geldi. Aralarında Muhammed Salih'in iki kardeşinin de bulunduğu 8.000 muhalif hala Özbekistan hapishanelerinde. Muhammed Salih ise 1993 yılından beri sürgün hayatı yaşıyor.'

Bu noktada size, Salih'le ilgili son derece ibretlik bir hikâyeyi de nakletmek isterim. 'İt iti dakkada bulur' sözünden mülhem olmak üzere hikayenin bir tarafında Kerimov, diğer tarafında FETÖ var.

Kerimov, Özbekistan sınırları dahilinde Fethullahçıların faaliyet yürütmesini yasaklamıştı. Aslında bence, bu hareketin dinle diyanetle hiçbir ilgisi olmadığını bilse yasak falan da koymazdı ya neyse. Fethulahçılar tabii ki Özbekistan'da faaliyet gösterme projelerinden hemen vazgeçmediler. Şeytanın vaizinin kendi ifadesiyle 'Orta Asya'da radikal İslami hareketlerin önünde sübap olma' görevinin kritik ülkelerinden biriydi zira Özbekistan. Gülenciler, Kerimov'a, Muhammed Salih'in o sırada ikamet ettiği Türkiye'den çıkarılmasını sağlamayı vadettiler. Bu iş için aracılık etmesini istedikleri isimse Salih'in yakın arkadaşı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu oldu. Muhsin başkan, adaletsiz bulduğu bu çirkin işe elbette aracı olmadı. Bunun üzerine araya bir başka aracı girdiyse de sonuç değişmedi. Muhammed Salih, Türkiye'den ayrılmak zorunda kalmadı. Gelelim işin Muhammed Salih'in anlattığı kısmına. Bu çirkin pazarlıktan haberdar olan Salih, o sırada TBMM'de olan Fethullahçı vekillerin kendisinin sınır dışı edilmesine dair bir girişim başlattıklarını da anlatıyor. Tabii ki bu durumdan son derece rahatsız olan Salih, 23 Eylül 2008 günü şeytanın vaizine hitaben bir mektup kaleme alıyor ve bunu Pennsylvania'ya bir şekilde ulaştırıyor. Tabii ki mektubuna bir cevap alamıyor.

Mektuptan bir iki satır okuyunca, o cevabın niçin gelmediğini de anlıyoruz zaten: 'Sizi, vatan hasretinin ne olduğunu bilen bir insan olarak tanıyorum. Sizin bir diktatörle böyle gizli pazarlıkların içinde olabileceğinizi hayal bile edemiyordum. Ama bana gelip Türkiye'yi terk etmemi isteyen insanlarla konuştuktan sonra bu konuda şüphem kalmadı. Gerçekten böyle bir pazarlığın içindeyseniz haksızlığa uğramış bir insan olarak size hakkımı hiçbir zaman helal etmeyeceğim.'

Tabii Salih'in hatası şurada: Bağlılarına 'vatansızlık' fikrini aşılamayı kendisine görev edinmiş bir şeytanın vaizini kendisi gibi vatan hasreti çeker sanıyor. O vicdanı kurumuş, insanlığı tükenmiş kötülük organizasyonu vatan hasretinden ne anlar?

Ne diyordu Badiou: 'Yeğenim. Aşıladıkları şey sadece vatansızlık olsa 'neyse' deyip geçeriz. Anasını babasını tanımayan, kimseye merhamet etmeyen, empati duygusu geliştirmeyen androidler üretiyorlar. Bırak zekalarını, badem bıyıkları bile yapay la bunların.'

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.