Sosyal Medya

Makale

Şırınga

Ä°mkanı yok. Zihnimi ne kadar zorlarsam zorlayayım, hafızamı ne kadar yoklarsam yoklayayım ismini bir türlü hatırlayamıyorum. Çelimsiz bedenini, giydiÄŸi siyah kot pantolonu, siyah tişörtü, dudağına sürdüğü siyah ruju, konuÅŸurken yaşından büyük göstermek için çektiÄŸi numaraları… Geriye kalan her ÅŸeyi hatırlıyorum, ama ismi gelmiyor bir türlü.

Şu tuhaf dünyada 'çok iyi' yapabildiğim pek az şey var. Onlardan biri, belki de birincisi muz kolilerine kitapları istif etme işi. 12 muz kolisi kitabı toplam 18 dakikada toplayıp Ahmet amcanın deposuna yerleştirmişliğim var ki, alanında bir dünya rekoru sayılabilir.

O gün acelem yoktu lakin. Ağır ağır toplandım. Son iki kolinin üzerine yere serdiÄŸim muÅŸambaları özenle katlayıp koydum. Tam 'ya Allah' deyip kolilerin altına girecekken 'biraz paran var mı?' diye sordu bir ses. Kolileri bırakıp baktım. Pasajın her zamanki kızlarından biriydi. Ve tabii bu soru da her zaman duyduÄŸum sorulardan biri. Kısaca ve net ÅŸekilde 'yok' olurdu cevabım her seferinde. Hatta bu soru beni epey bir kızdırırdı da… Ben sabahın köründen akÅŸamın karanlığına kadar üç beÅŸ kitap satıp üç beÅŸ lira para kazanmak için ter akıtayım, pasajın kızları gelsin, o beceremedikleri ÅŸirinlik hali takınıp 'biraz para verebilir misin?' diye sorsun. Parayı da niçin istediÄŸi malum üstelik…

Bu seferki soruya da 'yok' cevabı verip sıyrılabilirdim. Ama öyle yapmadım. Nedense çok sinirlenmiştim ve peş peşe sıraladım öfke dolu cümlelerimi: 'Var kardeşim. Hatta iyi satış yaptım bugün. Çok param var. Karnın açsa yemek ısmarlayayım, yol paran yoksa otobüs bileti alayım. Ama ben sabahtan beri burada sen benim kazandığım parayı içesin, nefes çekesin yahut burnuna doldurasın diye çalışmıyorum.'

Sertçe baktım. Kolilerin altına girdim. Ahmet amcanın deposuna yürüdüm. Depo parasını verdim. Bu esnada gitmesi gerekirdi. Ya da en azından arkamdan bir iki küfür sallayıp gitmesi gerekirdi. Oysa orada, olduğu yerde dikiliyordu.

'Ne güzel çözmüşsün beni' dedi sertçe, 'bana verdiğin ders seni çok rahatlatmıştır değil mi?'

Öyle boş boş baktım. Anlamaya çabaladım ne dediğini. Tekrar konuştu: 'Tamam lan. Yemek ısmarla. Sonra da bir otobüs bileti al.'

'Åžurada' dedim neredeyse kekeleyerek, 'ÅŸuradaki kuru fasulyecide yiyelim. Buyur.'

Siparişleri verdik. Hiç konuşmadan yemeklerimizi yedik hızlı hızlı. Çayları içerken özür dilemem gerektiğini düşündüm. Sanki aklımı okudu: 'Tamam tamam. Özür dilemek için zorlama kendini. Ben de biraz sert çıktım zaten. Haklısın sen.'

Yine sustum. Mecburen ikinci bardak çayları da söyledim.

Sanki aradığı anahtar ikinci bardak çaymış gibi, bardak masaya konulur konulmaz anlatmaya baÅŸladı. Annesi bunu karşısına alıp 'artık baban bu evde olmayacak, ama hayatımızda hiçbir ÅŸey deÄŸiÅŸmeyecek' dediÄŸinde 9 yaşındaymış. Babası bir baÅŸka kadınla evlendiÄŸinde 10, annesi 'sevgilim' dediÄŸi adamla evlerinde yaÅŸamaya baÅŸladığında ise 11. 'Annem için sadece bir yüküm. Ayakaltında olmamayım, ondan bir ÅŸey istemeyeyim yeter. Sonrası ne yaparsam yapayım. Bu gece eve gitmesem merak etmez. Sevgilisi desen ayrı bir dangalak…'

Lafın burasında durdu. Bir şey söylemem gerektiğini hissettim. 'Peki baban?' diye sordum. 'Babam mı? Bilmem. 6 sene oldu görmeyeli.'

Söz verdiğim otobüs biletini de alıp uğurladım onu. Aklımdan biraz da para vermek geçmedi değil. Ama nedense vermedim.

Ä°ki hafta falan sonraydı. Tezgâhta nasibimi bekliyorum. Pasajın içinden bir bağırtı çağırtı koptu. Nedir diye seÄŸirttim. Pasajın tuvaletçisi Ä°hsan abinin kucağında yemek ısmarladığım kız. Etrafında birkaç insan… 'Bayıldı mı acaba?' diye bakınırken gördüm kolundaki şırıngayı. Ucunda mordan kırmızıya biraz kan, yana devrilmiÅŸ, sanki özenle unutulmuÅŸ gibi duruyordu orada.

Belki o da öylece, özenle unutulmuÅŸtu herkes tarafından. Ä°smi gibi tıpkı… Hala zorluyorum beynimi. I-ıh. Ä°smi gelmiyor aklıma rahmetlinin. Şırınganın üzerindeki kana benzettiÄŸim çaresizliÄŸi ise mıh gibi aklımda hala.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.