Sosyal Medya

Makale

Kurtarıcıların(!) Kullanışlı Bir İcadı: Derin Akıl Dondurucu

Bebek bile itiraz edebilirken bir gençten, kayıtsız şartsız itaat etmesini bekleyen, eğer başka hesaplar içinde değilse, insan ruhundan anlamıyor demektir. Normalde insandan beklenen haktan, haklıdan yana olması ve hakka boyun eğmesidir. Bu beklenti insanlığı önemseyen her görüşün ortak paydasını oluşturan bir değer ve terbiyenin en önemli hedeflerinden biridir. Ayrıca doğduğu andan itibaren yolunu çizme istidadına haiz yavrunun her karşılaştığına hemen teslim olmadığı bilinir. İrade sahibi her varlık ikna olduğunda teslim olur aksi halde tüm teslim alma çabalarına rağmen direnci kırılana kadar direnir.

Artık büyüdün, cümlesi kritik bir eşiktir ve bu kanaate varıldığı andan itibaren itaat beklentisi artar. Bu, ters orantılı olarak müsamahayı azaltır, anlayış çıtasını aşağı çeker, ısrar artar ve dolayısıyla baskıya kapı aralar. Bu durum bekleyende de beklenende de gerilime neden olur. Gerilimin ortaya çıkardığı tazyik zaman zaman ilişkilerde kırılmalara yol açar. Kırılma anları taraflara kendilerini tanıma yanında birbirlerini tartma imkânı verir. Taraflar bu imkânı değerlendirerek olması gereken sınıra çekilirse akıbet hayır, değerini bilmez ve güç yarışına dönüştürürlerse zarara uğramak kaçınılmaz olur. Mücadeleden kayıtsız şartsız itaat peşinde olan galip çıkarsa onun vaziyet ettiği ortamda geleceğin zorbaları yetişir.

Bir aşamadan sonra ailede başlayan ve toplumun diğer unsurları tarafından desteklenen itaat temelli eğitim muhatabını akıl züğürdüne dönüştürür. Ben bilmem eşim bilir, diyeninden gassal önünde meyyit olmayı önerene kadar özde sorumluğu başkasına veren hatta bu teslimiyetin ahiret hayatını garantileyeceğini telkin eden her anlayış birer köle fideliğidir. Aile ocağından okula, dernekten dergâha, akademiden karargâha aklı kötüleyen, onu çamura saplanmış eşek olarak görenlerin nezaretindeki fidelik hızla akılsızlar ormanına dönüşür. Aklını kullanmak yerine onu derin dondurucuya kaldıran cennet öküzlerinin bir eşeğin peşine takılması şaşırtıcı değildir. Asıl şaşırtıcı olan insanın nasıl olup da kendini bu duruma düşürebildiğidir. Akıllı kişi her eyleminin hesabını vereceğini müdriktir ve bu yüzden onu hesabını veremeyeceği bir fiilin faili olmaya ikna etmek zordur. Anası, babası, atası, dedesi, hocası, şeyhi, başkanı, yöneticisi, müdürü, komutanı dâhil kim olursa olsun bir talep geldiğinde onun insani, ahlaki, yasal, meşru olup olmadığını gözden geçirmeden yerine getirmez. Aklını kiraya veren ise o benden daha iyi bilir der ve gözü kapalı yapar zira o sorgulama ehliyetini yitirmiştir. Körü körüne itaat eden nesiller yetiştiren bir toplum cin fikirli asalakların ekmeğine yağ sürerek en büyük kötülüğü kendisine yapar.

Yanlış olan itaat etmek deÄŸildir zira o, sosyal bir varlık olmanın yani insanlığın gereÄŸidir fakat yanlış olan bir hikmeti vardır diye düşünüp bu hikmetin hakka muvafık olup olmadığını sorgulamamaktır. Kim aklı kullanmayı kötülüyorsa ve kurtuluÅŸun birinin eteÄŸine yapışarak elde edileceÄŸini iddia ediyorsa hakka itaat onun iÅŸine gelmiyor demektir. Allah, akıllı olanı muhatap aldığı halde aklı ‘çamura saplanmış eÅŸek’ saymak bir kastın sonucu deÄŸilse gafletin eseridir zira aklını kullanmayanın sırtına binmek, koyun gibi gütmek mümkün olur. Dolayısıyla aklı küçük gören bir anlayışın insani dolayısıyla Ä°slami olamayacağını söylemeye bile gerek yoktur. Akıllı olanı mükellef ve mesajlarından sorumlu tutan Allah’ın kullarını muhayyel kurtarıcılara muhtaç ettiÄŸini savunmak en baÅŸta Yaradan’a haksızlıktır zira onun elçileri aracılığıyla bildirdiÄŸi kurtuluÅŸ yolu bu deÄŸildir. Âlemlerin rabbi deÄŸer verdiÄŸi kullarını ‘salih zat’ oldukları zehabına kapılan zavallılara mahkûm etmez. Ä°lahi mesajın son ve kerim kitabı Kur’an’a vakıf aklı başında her fani onu tebliÄŸ eden, öğreten ve örnek olan mümtaz peygamberin yolunun, Allah’ın salat ve selamı ona olsun, sorumluluÄŸunu yerine getirmek üzere kurulu olduÄŸunu bilir. Bu yüzden kendi yükünü hiç kimseye devretmez eÄŸer devrederse bunun hesabını veremeyeceÄŸini bilir.

Öndere tam teslimiyeti emreden dini ya da dünyevi her anlayış ve yapılanma kendisine emir kulu arıyor demektir. Oysa insan Allah’ın kuludur ve sadece ona kulluk yapar ve anne baba dâhil bir kula onun rızasına uygun olması ÅŸartıyla itaat eder. Allah’a isyanın olduÄŸu yerde kula itaat yoktur, bu ilkenin veciz ifadesidir. Kimden gelirse gelsin itaat mi isyan mı edileceÄŸine karar verecek kumanda merkezinin içinde aklın çok özel bir yeri vardır. Bu nedenle Yaradan’ın rızasına ermek için aklı onu verenin rızası doÄŸrultusunda kullanmak gerekir. Bu yüzden ebeveyn baÅŸta olmak üzere toplumun görevi aklı kullanmanın önündeki engelleri kaldırmak, terbiyenin hedefi aklı kullanma yollarını öğretmek ve talimini yaptırmaktır. Aklı deÄŸersizleÅŸtiren, onu ifsat eden her yaklaşım, her terbiye, her eÄŸitim masumları meczupların, asalakların, ajanların kullanımına hazır hale getirir. Aklı devreden çıkarmaya, dolayısıyla düşünmemeye, fikir üretmemeye neden olan bir eÄŸitim insanı insan kılan niteliklerden birini yok eder ve onu uyanıkların hizmetine amade kılar.

BeÅŸeri diÄŸer varlıklardan ayıran ve onu insan kılan nitelikler kendisine yaratılıştan bahÅŸedilmiÅŸtir. EÄŸitim onun alametifarikası olan ve onu nevi ÅŸahsına münhasır kılan bu nitelikleri sonuna kadar gözetmeli, onların sıhhatlerini titizlikle korumalı ve bozulmamaları için itina göstermelidir. Talim ve terbiye kapsamına giren her etkinliÄŸe ana rengini bu nitelikler vermelidir. Onları tahrip eden, doÄŸalarını bozan, kullanılamaz duruma getiren bir öğretimin ondan kopardığı her parça insanlık hanesinde büyük küçük bir gedik açar. Buna yol veren veya bizzat böyle bir iÅŸlev gören eÄŸitim talibinin aklını felç eder. Düşünmeyi talim ettiren, safsatayı fark ettiren, araÅŸtırmaya yönelten, sorgulama becerisi kazandıran, saf mantığı ve selim aklı muhafaza eden bir eÄŸitimden geçen kolay kolay ‘kullanışlı aptal’ olmaz.

Akılla birlikte karar verme sürecine dâhil olan pek çok yetenek vardır ve bunlar karar verme, sorgulama, analiz etme gibi tüm zihni işlemlerde etkilidir. Talim ve terbiyede berekete vesile olan bu nitelikleri kullanma becerisini artırmak eğitimin öncelikli görevidir. Başta akıl olmak üzere insani nitelikleri ham kalmış bir kişi hangi üniversiteyi bitirmiş olursa olsun sıradan bir kulun kalpten geçeni bildiği, peygamberle istişare ettiği, beklenen mehdi olduğu gibi birbirinde uçuk hezeyanlara inandırmak kolaydır. Bu yüzden İslam coğrafyası dâhil dünyanın her yerinde ve tarihin her döneminde bu tür batıl inançları savunan pek çok tufeyli etrafına yığınlar toplayabilmektedir. Anlaşılan o ki bu gidişle bunların ardı arkası kesilmeyecek ve kıyamete kadar da sürecektir. Yanılmayı isteriz fakat durum bu ise kimi meczup, kimi asalak, kimi bilmem hangi istihbaratın elemanı olan şarlatanlara eleman yetiştirmek ne terbiyenin ne de eğitimin görevidir. Onun görevi âdemoğlunun insani niteliklerini beslemek, şeytani niteliklerini ise kontrol altında tutmanın yollarını öğretmektir.

Aklını kullanmayan insanın ne kendisine ne baÅŸkasına hayrı dokunmadığına göre aklı dondurucuya kaldıran her anlayışa karşı uyanık olmak gerekir. Åžerlerinden emin olmak için Yaradan’a sığınmak yetmez insanı güdülecek mahlûka dönüştürme imkânı veren batıl inançları ifÅŸa edilmelidir. Yanlış peygamber tasavvurundan masumiyet inancına, mesiyanik sayıklamalardan hikmetinden sual olunmaz teslimiyetine Kur’an’ın vazetmediÄŸi, Hz. Peygamberin öğretmediÄŸi, aklın onaylamadığı, sadece düşünme yeteneÄŸi dumura uÄŸrayan zihinlerin raÄŸbet ettiÄŸi her itikadın sahibini sürü derekesine indirdiÄŸi gösterilmelidir. Müslümanlıktan daha çok münafıklıkla iliÅŸkili olan takiyye gibi tehlikeli kabullerin yüreksiz eÅŸkıya için ne kadar kullanışlı olduÄŸu açıklanmalıdır. DiÄŸer taraftan da insanları bu anlayışların kucağına iten baskı ve zorbalığa da dikkat çekilmeli, seçme, öğrenme, gereÄŸini yapma ve ifade özgürlüğünün önündeki her türlü engel ortadan kaldırılmalıdır. Yaradan bile insanları zorlamayıp ihtiyar hakkı verdiÄŸine göre ne ebeveynin ne devletin ne de herhangi bir faninin bu hakkı engellemeye ne hakkı ne salahiyeti vardır. Tekrar edelim ki mücadele iki yönlü yapılmalıdır ve birincisiyle batıl inanışların ipliÄŸi pazara çıkarılırken ikincisiyle bu itikatlara mahkûm eden, itekleyen ve hatta mecbur bırakan her türlü politika ve uygulama deÅŸifre edilmelidir. Bu mücadele yapılmadığında veya iki yönden biri ihmal edildiÄŸinde kötü niyetlilerin aÄŸzının suyunu akıtan safdil nesiller yetiÅŸtirilir. Bu duruma ses çıkarmayan istese de istemese de sahtekâr kurtarıcılara can suyu olur.  

Allah akıllıyı muhatap alırken, Kur’an aklı kullanmayı emrederken ve kullanmayanları eleÅŸtirirken kalkıp akla cephe alan, onu itibarsızlaÅŸtıran haddini aÅŸmakla kalmaz aynı zamanda hevasını tanrı edinir. Aklından zoru olmayanlardan baÅŸka hiç kimse hadsizleri ciddiye almaz; o kendisine bağışlanan akıl nimetinin kıymetini bilir ve gereÄŸini yaparak şükrünü eda eder. Allah’ın rızasını kazanmanın onu kullanmaktan geçtiÄŸine kafası dank etmeyene Allah akıl fikir versin, diye dua edip akılların ıslahına çalışır. Hesap gününde aklın dururken hangi akla uydun sorusu yöneltilenin çaresizliÄŸini sadece o deÄŸil aklının gereÄŸini yapmayanların da yaÅŸayacağını bildiÄŸinden kendini bu duruma düşürmez. Velhasıl o gün geldiÄŸinde kafayı taÅŸlara vurmamak için akıllı varlıkların onu kullanamamalarında benim payım ve katkım var mı sorusu bugün sorulması gereken en öncelikli, en gerekli ve ertelenemez sorudur.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.