Makale
İçerden bir çığlık
“Sıkı dokunmuÅŸ” bir hareketin çözülmesinin kolay olmadığını, bizzat kendi tecrübemle biliyorum. Mücadele BirliÄŸi'nden ayrıldığımda en yakınlarımı ikna edememiÅŸtim. Cemil Çiçek'ler bir grup olarak benden önce ayrılmıştı. Onlarla iliÅŸkiyi kesmiÅŸtik. Ben 1978'de ayrıldım. Aradan beÅŸ-on yıl geçti, ayrıldığımda bana inanmayanlar da ayrıldı. “Lider”e yakın olmuÅŸlardı ve “Liderin arkasından gidecek birisi olmadığı”nı görmüşlerdi. Ama hala ayrılamayanlar var. Bu da iÅŸin baÅŸka dramatik yanı. “Büyünün bozulması” kolay deÄŸil.
Önümde bir açık mektup var; Fethullah Gülen'e yazılmış. Altında “Cemaat abilerinden bir grup” diye bir imza var. Açık isimler yok. Ama mektubun muhtevasına baktığınızda “içerden” bir grubun yazdığını anlıyorsunuz. Belki ilerde açık imza ile de ortaya çıkarlar.
Mektup bence çok önemli. “Cemaat” bünyesinde ÅŸu veya bu sebeple bulunmuÅŸ herkesin okuması lazım.
“Yapı”ya iliÅŸkin pek çok deÄŸerlendirme yansıyor medyaya. Ä°tiraflar var, (Ferhat Sarıkaya'nın, Muhammed Uslu'nun itirafları) onlar da çarpıklığı her haliyle ortaya koyuyorlar. Ancak bütün iddiaların varıp, “SavaÅŸta her ÅŸey meÅŸrudur” gibi bir zihniyet duvarına çarpıp parçalanması muhtemel. “Biz bunları biliyorduk ve ulvi bir dava için bunların yapılması meÅŸru” gibi bir zihniyet duvarı, her gayr-ı meÅŸruluÄŸu hazmedebilecek kapasite oluÅŸturuyor. Ne yazık ki.
Bu mektup “içerden” bir mektup. Yapı bünyesindeki “samimi” insanların yaÅŸayacağı yıkımı gören ve buna raÄŸmen “Haydi bir cesaret gösterin, bu bile bir kurtuluÅŸtur” diyen bir ses. Tabandaki insanların bilemeyeceÄŸi, vakıf olamayacağı bilgilere vakıf olan bir grup bu.
Yapı bünyesindeki insanlar belki medyada yazılıp çizilenleri, “düşmanca, ön yargılarla” yazılmış ÅŸeyler diye okuyup, baÄŸlılığı sürdürme gerekçesi olarak deÄŸerlendirebilirler. Oysa bu mektubu, diyelim bir ay, iki ay, beÅŸ – on ay, bir – iki sene sonra kendilerinin yazacağı mektuplar olarak okuyabilirler. O zaman diyelim “Gülen'in fetvası ile” başını açan kadın, eÅŸine başını açtıran subay, çalınmış sorularla sınav kazanan ve ahirette bunun hesabını nasıl vereceÄŸinin derdine düşen genç yürek yangınını nasıl söndürecek? Ä°nsan, kendi vicdanına ne kadar baskı yapabilir ki? Hele o vicdan, “Allah korkusu” ile de yüklenmiÅŸse... Harp hiledir anladık, yahu arkadaÅŸ, yanıbaşındaki kardeÅŸine karşı da mı hiledir harp? Siperdeki arkadaşını vuracak kadar da mı hiledir harp?
Mektubun sonunda şöyle deniyor:
“Son olarak cemaate Allah yolunda hizmet etmek için gönül vermiÅŸ, masum ve kandırılmış kardeÅŸlerimize seslenmek istiyoruz. Bir kısmınız son 3-4 yıl içinde durumu anlayarak cemaatten koptu, fakat bir kısmınız da karşı propagandalara inanarak, bunca yıldır yüksek idealler peÅŸinde koÅŸtuÄŸunuzu düşündükten sonra cemaat üzerinden kimlik bulmanın da etkisiyle cemaatten ayrılamadınız. Fakat lütfen bu darbeyi cemaatin yetiÅŸtirdiÄŸi askerlerin yaptığı bu kadar netken, halen bu iÅŸin bir Ä°slam davası olduÄŸunu sanmaya devam etmeyin. Ä°slam tarihi çok kalleÅŸ gördü ama bu derece bir kalleÅŸlik hiç bir zaman yapılmamıştı. Sadece siz deÄŸil, hepimiz, tüm ülke olarak kandırıldık. Fakat nefesimiz daha bitmedi. Bundan sonraki hayatımızı yaptığımız hataları düzeltmek için kullanma imkanımız halen var. Sizin de kabul edeceÄŸiniz gibi insanların ne dediÄŸi az önemlidir, esas önemli olan Allah’ın ne dediÄŸidir. Allah doÄŸruluk, adalet, merhamet üzeredir ve bizden de öyle olmamızı ister. Allah tövbeleri kabul edendir, yeter ki tövbe etmeyi bilelim.”
Mektup, bu çaÄŸrı paragrafına gelinceye kadar “Yapı içi” çok önemli bilgiler veriyor. Bence mektubu anlamlı kılan hem bu inandırıcılığı, hem de samimiyeti.
Yapı içinde çok samimi insanların bulunduÄŸunu biliyorum. Bence “Aklımızı kurtarma” zamanı geldi, geçiyor.
Fethullah Gülene Açık Mektup!
“Bizler size bir zamanlar her ÅŸeyden çok inanarak sevmiÅŸ ve on yıllarca bir çok hizmette bulunup, binlerce insana “asrın imamı” diye sizi anlatmış bir grup insan olarak, bu ülke insanlarına son yaÅŸattığınız vahim olaydan sonra bu mektubu yazmayı ülkemize ve milletimize karşı vefanın bir gereÄŸi olarak görüyoruz.
“Siz kırk yılı aÅŸkın bir zamandır, çocukluktan ahir ömürlerine kadar pek çok insanın hayatlarının en birinci belirleyicisi, yön vericisi oldunuz. Olumlu yönüyle bakılırsa yüzbinler bu vesileyle din ile tanıştı, sevdi ve seve seve ömrünü, malını, canını inandığı bu dava uÄŸruna feda etti. Bizim gibi on binlerce genç liseden, üniversite yıllarına, oradan aktif meslek hayatlarına kadar sizin vaazlarınızda anlattığınız sahabelerle, Musablar’la, Ammarlar’la, Bilaller’le kendini özdeÅŸleÅŸtirdi.
“Hizmetin ilk yıllarında samimane yapılan iÅŸlerden olan; yeni talebeler ararken de, gazete satarken de, burs ve himmet toplarken de hep bu sahabe ruhuyla hareket etmeye çalıştılar. Allah, art niyetlerinizi bilmeden dine hizmet ettiÄŸini düşünen bu insanların hayırlarını kabul etsin.
“Bu kırk yıl içinde cemaatte itirazlar ve eleÅŸtiriler de yok deÄŸildi. Cemaate girerken dini alt yapısı olan bazı arkadaÅŸlar, cemaatin bazı söylem ve eylemlerini sorgulasalar da, ev abiliÄŸi, semt, bölge, il, eyalet, ülke derken artan konum ve kademeler, en muhalif düşünce sahiplerini bile küçük birer hocaefendi yaptı. Aykırı düşünceleri olanlar eÄŸer semt, bölge geçiÅŸlerinde elenmedilerse, tenkitlerine ancak geldikleri konuma zarar vermeyecek ÅŸekilde devam ettiler. Kimi zaman sözlü ve yazılı size iletilen tenkitlere karşı siz mutlaka Ä°slam tarihinden örnekler vererek cevap verdiniz. ÇoÄŸu zaman da iyi polis rolünde dinleyerek mahremine vakıf olduÄŸunuz o insanları arkadan verdiÄŸiniz talimatlarla bitirdiniz. Bunun en bariz örneÄŸi 35 yıl boyunca yüzüne gülerek mütevellilerde konuÅŸma yaptırdığınız Latif ErdoÄŸan hakkında bütün imam ve bölgelere talimat vererek: “Dikkat edin! O kiÅŸi hoca efendinin yerine geçmek istiyor” dedirttiniz. Ahmet KeleÅŸ’in harcanma sebebi ise sizi taklit etmesi ve etrafına esnaftan cemaat toplamasıydı. Tabii bunların ayak oyunları olduÄŸunu çok sonra öğrendik. Hatta 2 sene öncesinde dönemin baÅŸbakanı ile görüşmeye gittiler diye Harun Tokak, Ali Bayram ve Recep Uzunallı’yı bile 40 yıllık hizmetlerine bakmadan hain ilan edip ÅŸu an medyaya yansıyan yerlerine sürgün ettiniz. Sizin bu yıldırmanız üzerine ayrılamadıkları için aranan 73 hain listesinde yer aldılar. Ãœst seviyedeki baskıları kötü polis rolünde olan Mustafa Özcan üzerinden genelde maaÅŸ keserek ve dışlayarak yürüttünüz. AÅŸağıdaki kalkışmaları ise üst seviyedeki insanlara verdiÄŸiniz cezalarla korkutarak bastırdınız. Nihayet robot gibi, düşünmeden hareket eden imamlar ve cemaat ordusu yetiÅŸtirdiniz. Her ne problem olursa olsun eÄŸer size ulaÅŸmışsa mutlaka ilgilenilir, fakat o insan çoÄŸu zaman sadece teselli ile yetinirdi. Bütün bu görünen çerçevede Ä°slam tarihi, tatmin etmek için en büyük malzeme olarak kullanılırdı. Her maÄŸduriyet Allah yolunda bir madalya, her baÅŸarı cemaatte olmanın bir zaferiydi.
“Ancak ev abiliÄŸinde baÅŸarılı görülüp semt abiliÄŸine geçiÅŸ yapanlar kod adı “Hususi ve Åžurti” olan “Asker ve Polis” hizmetleri yani askeri okullara ve polis okullarına adam yetiÅŸtirme olarak adlandırılan derin hizmetle tanışırdı. “Esas hizmetimiz budur. Askeri okullara bir adam sokmak, bir yurt, bir okul yapmak gibidir. Bütün okullar ve yurtlar kapansa önemi yok, yeter ki hususi hizmetler devam etsin“ tarzı söylemlerle motive edildik. Artık her yönüyle kamuoyuna mal olmuÅŸ bu devlete sızma süreçlerinde en büyük motivasyon sizin ÅŸu öğretinizdi: “EÄŸer her evden bir çocuk askeri okullara veya polise girmezse o aile reisi indallah hesap veremez”. Artık bizim için okulun, ailenin, geleceÄŸin hiçbir önemi yoktu. Mademki ülkenin geleceÄŸi bu hizmetlere baÄŸlıydı gerisi önemsizdi. Sınav sorularının çalınması ve öğrencilere verilmesi daha 1989 yılında baÅŸlamıştı. Bu hırsızlıkların da bir tek açıklaması vardı, savaÅŸ ortamında bu yapılanlar mübahtı. Abiler bütün bu hırsızlıklar olurken size sorduklarını ve izin vermediÄŸinizi söyleyerek sizi temize de çıkarıyorlardı. Daha sonraki bütün zamanlarda ve usulsüz olaylarda siz hep haberi olmayan iyi polis rolüne devam ettiniz. Fakat cemaatin üstünü bilenler sizin izniniz olmadan cemaatte hiçbir ÅŸeyin yapılamayacağını da bilirlerdi. O dönem en baÅŸarılı çocukları askeriye, baÅŸarısı daha düşük olanları da polis okullarına soktuk. Gördük ki Polis Akademisi’ne giren çocuklar da 17-25 Aralık operasyonlarının beyin takımını oluÅŸturdular.
“Yine 1990-91’li yıllarda deÄŸiÅŸen hükümetlerle yapılan pazarlıklara baÄŸlı olarak mesela Oltan Sungurlu döneminde bölge imamları, semt imamları, yargıya girdiler. Hatta alevi dedelerinden referans bulmak suretiyle yargıya sızmak en çok Seyfi Oktay döneminde oldu. O dönemde yargıya giren ve bölge imamı seviyesine gelmiÅŸ insanlar son 5 yılın özel savcıları oldular ve bir kısmı da Yargıtay, Danıştay gibi yüksek mahkemelere atandılar. Hemen hepsi liyakatli olan bu ehil insanlar emirleri abilerden aldıkları için asla dini anlamda emin insan olamadılar. Oysa mümin emin insan demektir. Normal hayatlarında çok ahlaklı olan bu insanlar gelen emirleri kayıtsız ÅŸartsız uygulayarak birer militana dönüştüler. Son 5 yıldır onlara yaptığınız telkinlerle Tayyip Bey’i ÅŸeytan ve Türk halkını de uyutulmuÅŸ olarak gösterdiniz. Bu gün 3.000 civarı olarak açıklanan o isimler içerisinde özel davalara bakanların çoÄŸu cemaatte en az semt imamlığı yapmış isimlerden oluÅŸuyor. Görünen o ki 17-25 denemesinin öncesinde yüksek yargıya hâkim olmak istediniz ve oldunuz. 2010’da referandum desteÄŸinizin perde arkası da sanırız bu plandı.
“Bugün görevden alınmış olan ve kayıplara karışan Fikret Seçen, Mehmet Yüzgeç, Celal Kara bölge imamı, eski Ankara baÅŸsavcısı Ä°brahim KuriÅŸ (ÅŸu anda kanser tedavisi görüyor) ise en kıdemli bölge imamı idi. Yargı imamı olan Nazmi Dere (eÄŸer deÄŸiÅŸmediyse) bütün bu kadroların listesini bizzat bilen kiÅŸiydi. Aynı dönemin kaymakamları veya maliyecileri de birbirlerini gayet iyi tanırlar. Buna raÄŸmen halen inkara devam edip, bu insanların hepsini yüzüstü bırakıyorsunuz.
“Bugünlere gelinceye kadar askeriyede itirafçı olacak onlarca insanı baskılarla engellediniz. Evlilikleri bile kontrol altında olan bu insanlar her bir yandan kuÅŸatıldılar. Yine 1990’dan sonra 2-3 kiÅŸilik gruplara ayrılan subaylar murakıp denilen takipçi imamlar yanında sohbet etmek ve tabii biraz da moral olması için zengin mütevellilerin genç çocuklarına baÄŸlanarak sohbet ettirilmeye baÅŸladılar.
“Yine 1990 yılından sonra yurtdışı açılımı ve hizmetlerin büyümesi, cemaatin finans ve itibarının artması bu derin faaliyetleri daha da hızlandırdı. 2010 yılına geldiÄŸimizde artık her güç odağının yanına uÄŸramadan iÅŸ yapamayacağı hale gelen cemaat, devleti ele geçirdi ve operasyonlar baÅŸladı. Daha 2004 yılından itibaren Koç Grubu Ali Koç’u, Sabancı Grubu Ali Sabancı’yı sizinle irtibat için aracı tayin ettiler. O dönem Ä°stanbul imamı olan Ahmet Kara, bu kiÅŸilerden Ali Abi diye bahsetmeye baÅŸlamıştı. Cemaatin kirli operasyonlar sorumlusu olan Ahmet Kara aynı zamanda Mustafa Özcan’ın da kara kutusu olduÄŸu için Mustafa YeÅŸil gibi ilk onları yurtdışına kaçırdınız.
“1980’den beri kimi zaman kamuoyu oluÅŸturmak istediÄŸiniz bir konuda taksilere binip, taksicilerle, dolmuşçularla kulis yapıp fısıltı gazetesiyle kamuoyu oluÅŸturduk, kimi zaman da siyasilere adamlar gönderdiniz.
“Bütün bu süreçler devam ederken çıkan bütün arızalar yine sizin izahlarınız ile bertaraf edildi. On yıllar boyunca sistemi sorgulayan isimler ve fikirler hain ilan edilerek dışlandı. Son on seneye gelinceye kadar yaÅŸanan problemler de sizin birkaç yüzlü tavırlarınız ile bastırıldı. Ya da en kötü ihtimalle “Hoca efendi çok üzülüyor ama ne yapsın etrafındakiler..." tarzı söylemlerle hatalar baÅŸkalarına mal edilerek geçiÅŸtirildi.
“Altunizade beÅŸinci katta yaptığınız il ve ülke imamları toplantılarına Amerika’ya (sebebi ÅŸimdi ortaya çıkan) hicretinize (!) kadar katıldık. O toplantılarda aslında sizin ne kadar gaddar olabileceÄŸinizi ve en küçük bir arızayı nasıl en sert tedbirlerle çözdüğünüzü gördük. Ön planda her zamanki gibi Ä°slami yorumlar yaparken o toplantılarda Cuma akÅŸamı hazırlanan ve bazen 200 maddeyi bulan ruzname iki gün boyunca size soruluyor ve her konuyla ilgili direk talimatlar veriyordunuz. Ä°ÅŸin garibi Kazakistan’dan, Moldova’ya, oradan Türkiye’deki emniyete ve askeriyeye kadar bütün bürokratları isimleriyle tanıyor ve yorum yapıyordunuz. Bütün dünyanın bilgileri imamlar ve o ülkedeki yapılanmalar sayesinde size sel gibi akıyordu.
“Bu cemaatte 3-5 yıl kalmış hemen herkes Kara, Deniz, Hava gibi kuvvetlerin 1990’a kadar Büyükçelebi, Åžengül, Özcan vs. gibi büyük abilere ve onların bir altında tabii takma isimleriyle Murat Ceylan, Sadık Tapkan, Veli ... vs. gibi gerçek isimlerini sadece kendilerinin bildiÄŸi insanlara baÄŸlı olduÄŸunu biliyor. Askeri iÅŸlerle uÄŸraÅŸan bu insanların isim ve soy isimleri sürekli deÄŸiÅŸtiÄŸi gibi kiÅŸiler de sürekli deÄŸiÅŸirdi. Siz Amerika’ya hicret (!) ettikten sonra da o yapının baÅŸat isimlerinin bir kısmı Amerika’da eyalet imamı oldular. Tabii ÅŸu anda Murat Ceylan gibi isimler belki beÅŸinci eyalet deÄŸiÅŸikliÄŸini yapmıştır ve yeni ismini de ancak oradakiler bilir.
“2004 yılında ABD’de bir sohbette “Benim, CIA, MOSSAD gibi teÅŸkilatlardan endiÅŸem yok, hatta çamaşırlarının rengini bile biliyoruz. Benim endiÅŸem kardeÅŸlerimiz arasındaki kavgalar” diyordunuz. Tabii biz bu uluslararası örgütlerin çamaşırlarını bile nereden bildiÄŸinizi soramıyorduk.
“Hâsılı, karşımızda Ä°slam düşmanları vardı. Askeriyeden polise, oradan yargıya ne yaparsak gelecek güzel günler için yapıyorduk.
“Askeri okullardaki öğrencilere ilk zamanlar içkiye atılan tablet ile çözüm üretilirken, deÅŸifre olunca 1-2 kadeh fetvası, sonra daha pek çok fetva yavaÅŸ yavaÅŸ verildi. Abdest parça parça alınıp, namaz gerekirse tuvalette veya televizyon izlerken (çocuklara defalarca yaptırdık bu rezilliÄŸi) kılınabiliyordu. Hatta zor fetvalarda çocuklara kendi vicdanlarıyla hareket etmelerini söyleyip önünü açık bırakıyorduk. Sonuçta bir savaÅŸtaydık ve her ÅŸey mubahtı.
“Yargıdan eÄŸitime kadar herkes takiyye yaparken Hasan Can, Yavuz Sultan Selim örneÄŸi verilirdi. Güya Hasan Can casus olarak kilisede papazlık yapmış ve: “Sultanım beni buradan al. İçki içip, istavroz çıkarmaktan namazlarımdan zevk alamıyorum” demiÅŸ. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim: “Orada kal, yerine baÅŸka adam yok” demiÅŸ. Daha birçok örnekle her ÅŸeye harp hukukuna sokularak fetva veriliyordu. Detay problemlere girmeden son iki senedir sohbetlerde yaptığınız gibi Allah, Peygamber, Sahabe hep sizinleydi ve tek gayeniz “Ruhu revanı Muhammedinin dünyanın her yerinde Åžehbal açmasıydı“. Bu cümle Yahya Kemal’in ezan ÅŸiirinden alınmış ve bir hadise iÅŸaret eden cümleydi. Okullarda CIA elemanlarının çalışması ve dini herhangi bir çalışma yapmamak gayet normaldi. Yoksa o ülkede hizmeti deÅŸifre etmiÅŸ ve gelecek nesillerin hakkına girmiÅŸ olurduk. Kitaplara sığmayacak bu konuların neredeyse tamamı deÅŸifre olduÄŸu için daha fazla üzerinde durmayacağız.
“2007'den beri yurtdışı, yurtiçi bütün mensuplarına Tayyip ErdoÄŸan düşmanlığı aşılamaya baÅŸladın. Gerekçesi de Tayyip ErdoÄŸan’ın seni kıskanması ve cemaati bitirmek istemesiyle izah ettin.
“Tüm yaÅŸananlara raÄŸmen halen her zamanki gibi sohbetlerde farklı arka planda farklı konuÅŸuyorsun. Daha birkaç gün önce baÅŸarısız darbe giriÅŸiminden sonra yabancı basın mensuplarına anlattığın IŞİD ve Suriye senaryolarını 2010’a kadar gizlice telkin ettin. Çünkü daha yargı tam olmamıştı. Ne zaman ki Danıştay, Sayıştay, Yargıtay, AYM cemaatin eline geçti, aynı senaryoları bütün kadrolarla yurt içi ve yurt dışında anlattırmaya baÅŸladın. Bütün istihbarat ve devlet içi elemanların senaryolar yazmaya baÅŸladılar. Önce üst baÅŸlıklar belirlendi, sonra emniyetçiler, yargıçlar ve diÄŸer bütün bürokratlar eliyle deliller toplandı. Bütün bunlar 17-25 darbesi içindi. Fakat öyle bir güç zehirlenmesi vardı ki bölge imamından semt imamına kadar 2012’den itibaren her yerde: “2014 Aralık ayında Tayyip kaçacak” ÅŸeklinde yaymaya baÅŸladın. Artık CIA, MOSSAD ve senin Cemaatin organize çalışıyordu. Bunları gören insanların söyledikleri her ÅŸey bastırılıyor ve hain damgası yiyerek dışlanıyorlardı. Askeriyedeki cemaat dışı kadrolar Sarıkız, Balyoz, Ay Işığı gibi davalarla bitirilerek ÅŸimdi darbe yaptırmaya kalktığın askerlerin önü açıldı. Pek çoÄŸu daha 40 yaşına geldiklerinde general oldular. 30 senedir senin talimatların ve dini tevillerinle esir alınmış beyinleriyle bütün ÅŸer senaryolarını hayata geçirdiler. Sen her zamanki gibi binde birini bile tanımazdın (!) Oysa senin tanımadığın ve 30 yıldır senin dizinin dibinde ders gören Adil Öksüz gibi imamlar aracılığıyla sana sormadan adım atmazlardı.
“Görünen o ki son 3-4 yıldır dış güçlerin kucağında her istediklerini yaptın. Tabandaki bazı kiÅŸiler halen senin dini söylemlerine inanmaya devam ediyorlar. Sana yakın kesimdeki hainler ise ya bu sistemden nasiplenmeye devam ettiklerinden ya da senin gibi baÅŸka çıkış yolları kalmadığından vatanlarına, milletlerine en önemlisi de dinlerine ihanet etmeye devam ediyorlar.
“Tanımam dediÄŸin ve onlar da itiraflarında seni tanımadıklarını söyleyerek harp hukukuna göre takiyye yaptıklarını düşündükleri ÅŸu ortamda hangi bir yalanı yazalım bilemiyoruz. O generaller bütün rütbelerini senin elinden almadılar mı? Sen her defasında onlara özel kalemler, saatler hediye etmedin mi? Onlar da sana yüzüklerini ve kılıçlarını hediye etmediler mi? Orta sınıf bir imamda bile bir sürü hediye kılıç varken sen nasıl hiçbirini tanımadığını söyleyebiliyorsun. Bütün o oramirallere sembolik olarak rütbeleri sen taktın. Yakalanan ve henüz deÅŸifre olmamış yüzbaşı ve üzeri bütün rütbeliler senin yanına bir-iki defa gelenler tarafından bile görülmüş kiÅŸiler. Kaldı ki üst düzey görev yaptığı halde harcadığın ÅŸu an medyaya konuÅŸan zatların da tanıdığı onlarca isimler var. Buna raÄŸmen halen yalan, halen inkara devam ediyorsun.
“Sen milletine, ülkesine ihanet ederken bile ülke hasreti edebiyatını gözyaşı ile yapabilecek kadar, numarada zirveye çıkmış birisin. Biz bir dönem sana gönlünü kaptırmış insanlar olarak seni ve tabandaki masum arkadaÅŸlarımızı uyarıyoruz. Tarih boyunca Cem Sultan gibi milletinden kaçarak, düşmanın kucağına düşenler iflah olmadılar. Bu darbeye katılan askerleri, cemaatte yüzlerce kiÅŸi tanırken, halen inkar etmeye devam edecek misiniz? Hayatının bu son yıllarında her ÅŸey ortaya çıktıktan sonra bile de yalana devam edecek misin? Bu nasıl bir yalanlama ve nasıl bir yüzsüzlüktür? Madem bu iÅŸi binlerce kiÅŸiyi ateÅŸe atarak yaptırıyorsun, o zaman onlarla birlikte olup ceremesini de birlikte çekmen gerekmiyor mu? Yoksa dünyadaki vatanına ihanet eden tüm prensler, ÅŸehzadeler, paÅŸalar, fikir önderleri gibi sen de kendi ülkesi hakkında projeleri olan baÅŸka bir ülkenin yedeÄŸinde kalacak mısın? Vatanına, milletine, diÄŸer müslümanlara ve son olarak kendi yetiÅŸtirdiÄŸin bu insanlara ihanet etmek hangi kitaba sığar? Amerika’da tutsaksan ve gelemiyorsan, bunca insanın canına kıydırdıktan sonra, tövbe edip Allah için hayatına son vermek de düşünmen gereken bir seçenektir.
“Son olarak cemaate Allah yolunda hizmet etmek için gönül vermiÅŸ, masum ve kandırılmış kardeÅŸlerimize seslenmek istiyoruz. Bir kısmınız son 3-4 yıl içinde durumu anlayarak cemaatten koptu, fakat bir kısmınız da karşı propagandalara inanarak, bunca yıldır yüksek idealler peÅŸinde koÅŸtuÄŸunuzu düşündükten sonra cemaat üzerinden kimlik bulmanın da etkisiyle cemaatten ayrılamadınız. Fakat Lütfen bu darbeyi cemaatin yetiÅŸtirdiÄŸi askerlerin yaptığı bu kadar netken, halen bu iÅŸin bir Ä°slam davası olduÄŸunu sanmaya devam etmeyin. Ä°slam tarihi çok kalleÅŸ gördü ama bu derece bir kalleÅŸlik hiç bir zaman yapılmamıştı. Sadece siz deÄŸil, hepimiz, tüm ülke olarak kandırıldık. Fakat nefesimiz daha bitmedi. Bundan sonraki hayatımızı yaptığımız hataları düzeltmek için kullanma imkanımız halen var. Sizin de kabul edeceÄŸiniz gibi insanların ne dediÄŸi az önemlidir, esas önemli olan Allah’ın ne dediÄŸidir. Allah doÄŸruluk, adalet, merhamet üzeredir ve bizden de öyle olmamızı ister. Allah tövbeleri kabul edendir, yeter ki tövbe etmeyi bilelim.
Kamuoyuna arz ederiz.”
Cemaat abilerinden bir grup
Henüz yorum yapılmamış.