Sosyal Medya

Makale

Hürmete Hürmet Etmeyen Terbiye

İnsan, bütün sınırlılıklarına rağmen özgürlüğüne düşkün bir varlıktır. Kuvveti ve hareket kabiliyetiyle ters orantılı olan hayal gücü bu zaafını besler. Hayalinin peşine takıldığında haddini aşar, hayalle hakikati birbirine karıştırdığında hadsizlikte sınır tanımaz. Ayakların yerden kesilmesi yaştan ziyade başla ilgili olsa da bu hal daha çok gençlerde görülür. Biyolojik sınırların acımasız yüzünü idrak etmek âdemoğluna sınırlarını fark ettirse de hürriyetin çekim alanından çıkmak kolay olmaz. Onun cazibesine direnmek, büyüsüne kapılmamak güçlü irade ister. Kendisine söz geçiremeyip onun çekimine kapılan her fani kendisini fırtınanın ortasında bulur zira birinin sınırlarını genişletmesi diğerlerinkinin daralmasına neden olur ve bu da en durgun deryayı bile dalgalandırmaya yeter.

Özgürlüğe meftun fakat kargaşadan hazzetmeyen beşerin yaptığı her düzenleme aslında bir sınır çizme girişimidir. İkisinden de geçememenin yol açtığı gerilim, ne kadar gerekli olursa olsun her nizamın yumuşak karnıdır. Ahengin rahatlığı ve özgürlüğün hoyratlığı arasında sıkışmışlığa bir de sınırın aleyhine genişletildiği kanısı eklenirse bu, çatışma nedeni kabul edilir zira kimse hakkının yenmesini istemez ve herkes hukukunu koruma mücadelesi verir. Taraflar bir noktada uzlaşamazsa çatışma biri pes edene ya da vazgeçene kadar açık ya da örtük devam eder. Geri adım atan otorite ise iş tatlıya bağlanır değilse zayıf olan, güç toplayana kadar geri çekilip fırsat kollar ve bulduğu anda çatışmaya girmekten çekinmez. Karşılıklı fedakârlık ve rıza ile belli ilkelerde uzlaşmak zor fakat gerçekleştiğinde büyük çoğunluğu mutlu eden bir tercihtir. Mutabakatla kurulan düzenlerde sorun çıkma ihtimali düşüktür zira tutarlı olmayı herkes önemser ve kimse tutarsız biri olarak tanınmak istemez.

Hakkaniyet anlayışı gelişmeyene bile hayatın hükmedici hakikatleri, özgürlüğün büyüsünden sıyrılma imkânı verir ve onun acı yüzünü idrak eden yanılgıdan kurtulma fırsatı yakalar. Artık o, kendisini evrende doğru konumlandırabilir ve bu konum üzerinden hayatını daha gerçekçi inşa edebilir. Bu, söylendiği kadar kolay değildir fakat bilinir ki fikir değişmeden amel, anlayış değişmeden gidişat değişmez. Zihniyette değişikliğe ihtiyaç duyulma nedeninin, gerçekliğin zorlaması, zorunluluk hissedilmesi veya hakkı kabullenme olgunluğu ihtimallerden biri olması arasında fark yoktur zira her karar zihni bir işlemin sonucudur. Kararın arkasında durulur, gereği yapılırsa değişim vuku bulur.

Zihniyetin oluÅŸum ve deÄŸiÅŸiminin en önemli amili dâhil olunan etkileÅŸim aÄŸlarıdır. EtkileÅŸimin en yoÄŸun olduÄŸu aÄŸ ise ailedir. KiÅŸiliÄŸin temellerinin atıldığı bebeklik dönemi, ana rahminden baÅŸlayıp toprağın baÄŸrında biten eÄŸitimin en önemli kesitidir ve etkisi gözlerden kaçsa da ömür boyu sürer. Yedisinde ne ise yetmiÅŸinde o, atalar sözü bunun tecrübeye dayalı keskin ifadesidir. Yedi yılın ilk yarısının neredeyse tek belirleyicisi olan aileye, diÄŸer yarıda yakın çevre de katılır. Gittikçe eÄŸitimdeki yerini berkiten kreÅŸ ve anaokullarının da katıldığı bu çevrede teneffüs edilen her an, onun kiÅŸiliÄŸine öğretici, örnek ya da rehber olarak etki eder, benliÄŸinde iz bırakır. KonuÅŸmasından üslubuna, tertibinden temizliÄŸine, davranışından alışkanlığına, refleksinden görgüsüne içselleÅŸtirdiÄŸi her ÅŸey ÅŸahit oldukları arasından süzerek aldıklarıdır. O, algıladıklarını beÄŸenirse seçer beÄŸenmezse reddeder, makul bulursa benimser, saçma bulursa burun kıvırır, severse özümser sevmezse kusar zira o, Yaradan’ın muhatap aldığı bir öznedir. Böylece aile ocağında piÅŸer fakat tercihler arasındaki etkileÅŸim, ateÅŸin ÅŸiddetini belirler ve bu yüzden kimi çiÄŸ kalır, kimi dibine tutar, kıvamında piÅŸen de olur yanan da.

BaÅŸlangıçta hareketi baÅŸkasına baÄŸlı olan bebek, talebini ilgilinin gözüne bakarak iletir. Aldığı tepkiye göre kendisini ayarlar ve her ayarlama ile benliÄŸini donatır. Kasları kuvvetlenip onlara kumanda ettikçe bağımlılığı azalır ve artan hareket kabiliyetini, bitmez tükenmez merakını gidermek için kullanır. Durup dinlenmeden ilgisini çeken her nesneye yaklaşır, ulaÅŸabilirse dokunur, baÅŸarabilirse aÄŸzına alır, kâh iner kâh çıkar, baÅŸaramazsa yardım ister… Giderek diÄŸer duyu organlarının da öğrenme serüvenine katıldığı bu döneme büyükler daha çok müdahil olur, zira ona zararlıyı ve tedbiri öğretme gereÄŸi duyar. Onlar bunu hayata hazırlama olarak görürken muhatap hayatına getirilen kısıtlama sayar. Karşılıklı etkileÅŸimle süren bu mücadelenin benlikte bıraktığı izler terbiyenin hanesine yazılır.

Koruma, zarar görmesini engelleme gibi kaygılardan kaynaklanan yasakları, bebek güle oynaya kabullenmez ve direnir. Bu nedenle terbiyeye asıl rengini veren yasaklama siyasetidir ve o, ne kadar sağlıklı olursa kişilik o kadar olgun olur. Kuralın net ve koyanın kararlı olması ile onun belirsiz ve koyanın kararsız olması ya da ikisi arasındaki çapraz ilişkiden doğan diğer seçeneklerin her biri kişiliği ayrı etkiler. Netlik ve kararlılık olumlu izler bırakırken aksi bocalamasına neden olur. Her özne gibi bebek de sonsuza kadar direnemez ve er ya da geç bir noktada uzlaşılır. O, daha sonra yasağı çiğneme arzusuna kapılırsa büyüklerin gözlerine bakar ve onaylarını bekler. Böyle anlar terbiyenin en kritik anlarıdır ve takınılacak tavır ya kuralı pekiştirir ya da zayıflatır. Tutarsızlık, ilkesizlik, kararsızlık, gevşeklik gibi zaaflar onu tartışmalı hale getirir. Daha kötüsü doğru ile yanlışı karıştırmasına, işine geldiği gibi davranma alışkanlığı kazanmasına, ilkesiz olmasına ve dolayısıyla ham kalmasına neden olabilir. Tutarlı olunmakla birlikte gereksiz kural konulmaz, konulanın arkasında durulur ve takip edilirse doğru davranışlar pekişir, tekrar edildikçe alışkanlık haline gelir. Gereksizliği anlaşılan kuralda ısrar edilmez ve yanlıştan vazgeçilirse hem zulme meydan verilmez hem de çocuk hatasız kul olamayacağını öğrenir.

Yasak ya da değil her kural, özgürlük alanını daraltır ve her daralma doğal bir çatışma zeminidir. Kuralları artırarak bu zemini genişletmek, belirsizleştirerek onu kayganlaştırmak, kimi zaman bataklığa çevirmek terbiye imkânını heba eder. Kuralsızlık bir seçenek olarak bile değer görmediğine göre asıl üzerinde durulması gereken kuralın yol açacağı olumlu ya da olumsuz eğitici değerdir. Sağlam ve sağlıklı büyütelim, faziletlerle donatalım, güzel ahlak kazandıralım derken aksinin olmaması, yetişkinin yetkinliği ve bilgeliği yanında kuralın fıtrata uygun olmasına bağlıdır. Fıtratı gözetmeyen eğittiğini sanırken tabiatını bozar, kişiliğini yaralar ve yanlış davranışlar kazandırır.

Kuralsız bir dünya yoktur ve bu yüzden seviyesi, türü, hedefi ne olursa olsun yaygınından örgününe eğitim de kuralsız olamaz. Bir kuralın konuluş amacına hizmet etmesi hem onun muhatabın fıtratına uygun olmasıyla hem de koyanın onun ruhuna yaraşır davranmasıyla doğru orantılıdır. Kurallar az, doğal, gerekli ve uygulanabilir olduğunda kendinden bekleneni verir. Çok, keyfi, gereksiz veya gerekliliği tartışmalı ve uygulanamaz olursa tarafları gerer, çatışma alanlarını artırır, yanlış davranışların fideliği olur. Eğitici, muhatabında görmek istediği niteliklerin numunesi olmaz ise, beklentilerini kendi davranışları ile çürütüp geçersiz kılar. Ne kadar yararlı olursa olsun bir kuralı çiğnemek onu itibarsızlaştır ve uygulamak istemeyene altın kâsede koz sunar. Sen küçüksün, aklın ermez, büyüklerin işine karışma vb. otoriter çıkışlar, kozu elinden almaz sadece sahibini despot yapar; değilse öyle sanılmasını sağlar.

Hayatın doğal akışına uygun olan, onu kolaylaştıran, adaleti gözeten, hakkı esas alan kural, uygulanmakta zorlanılsa bile kişiliği yıpratmaz. Onu insan olduğu için yerine getirmek zorunda olduğunu bilen sorun çıkarmaz; itirazları çocukça olur ve nazlanma düzeyini aşmaz. Aksi halde kuralı delene kadar itiraz eder, başaramazsa unutturmak, fırsat bulursa kaytarmak için elinden geleni yapar. Bulduğu her fırsatta delerek katlandığı bir kuralı rüştüne erdiğinde çiğner geçer. Bir kuralı baskı ile uygulatmak belki güzel alışkanlık kazandırır fakat kişiliği de yıpratır. O halde terbiye siyasetinin kişiyi silik, ezik, ikiyüzlü, ilkesiz, yüzsüz, arsız, asi yapmaya vasat olup olmayacağı hesaba katılmalıdır. Hesap etmediği gibi bir de zorbalığa soyunan mürebbinin eserinden şikâyet etmeye hakkı yoktur.

Kurallar ideal, uygulayıcı usta, tarz tabii olsa da muhatap keyfi hareket etme eğiliminde olabilir, hevasını dizginlemekte zorlanabilir veya bile isteye kuralsızlığı bir hayat tarzı olarak seçebilir. Muhatabın direnç nedeni ne olursa olsun ve itirazı ne kadar şiddetli olursa olsun takınılacak tutum, izlenecek yol hayati öneme sahiptir. Sabır gerektiren ikna yolu zordur fakat eğitim uzun vadeli bir iştir ve aceleye gelmez. Tez canlılıkla ve hemen sonuç alma arzusuyla zor ve baskı yoluna başvurmak iş bitirici gibi gözükse de muhatabı, olmadan çürütür. Zorbalık çatışmanın artmasına dolayısıyla direncin pekişip kemikleşmesine neden olur. Bir yerde durulmazsa kaçınılmaz olarak yol ayrımına gelinir ve taraflar arasında ipler kopar.

Maalesef terbiye adına acındırmadan korkutmaya, utandırmadan suçlu hissettirmeye, küçümsemeden ezmeye, tehditten cezaya ve hatta şiddete kadar baskının her türü görülür. Beni sevseydin sözümü tutardın gibi görünüşte masum gerçekte vicdanını kanatan sayısız replik eşliğinde üzme, ezme, utandırma, içini acıtma amaçlı etki sağanağının her biri, oranı değişmekle beraber muhatabı yaralar ve kişiliğinde kalıcı tahribata yol açar. Üstelik baskının işe yaraması da yaramaması da kötüdür zira birincisinde ezilen, ikincisinde ezemeyen zarar görür. Oysa gönüller, küçük gölün büyük kurbağasına değil onun halim sakinlerine açılır. Hilm sahibi, hürmet eder hürmet görür. İhtiram terbiyenin imkânıdır zira o, muhteremin sözünü dinlenir, halini örnek kılar.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.