Sosyal Medya

Makale

15 Temmuz Darbesinin Oluşturduğu Sosyoloji

Darbenin yapılma biçimi ve yaygınlığı ile katılımın yüksek oluşu ve birçok kademe komutanının varlığı uzun erimli bir planlanma ile gerçekleştirildiği görüşünü güçlendiriyor. Fakat bütün bu planlamaya rağmen bir erken doğumu da içerdiğini gözlemlemek mümkün! Bu da darbeye yönelik bir bilginin varlığının darbeciler tarafından hesaba katılıp yapılması gerekli olandan önce harekete geçmelerini sağlamış gibi görünüyor.

Darbeyi yapanların sosyolojilerini doğru teşhis etmek gerekir ki darbeye karşı çıkanların da sosyolojilerini doğru tespit edelim…

Darbeyi yapanlar, isimlendirilmelerini dikkate aldığımızda elli küsur bir tarihe sahip olduklarını ve son 14 yılın birkaç yılını dikkate almasak dahi büyük bir sayı ile devletin farklı kademelerine yerleştirildikleri bilinmektedir. Bütün bu ağırlığa rağmen devleti bütünüyle ele geçirme arzusu sürekli bu harekete yanlış işler yaptırdı. Veya bunu şöyle de değerlendirebiliriz: eğer dışarıdaki bir güçle ilişkili bu işi yürütüyorlarsa ki öyle görünüyor, bu güçler kendi isteklerine ulaşma adına bu harekete ciddi yanlışlar yaptırıyor. Son darbe girişiminde de buna benzer bir durumun işaretleri alınabilir. Çünkü Amerikan hükümetinden yapılan ilk açıklamalar bu meseleyi aşikâr kılıyor. Özellikle de darbecilerin birlikte sorgulanma istekleri bunu apaçık kılıyor. Meselenin özü şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan, iradi tavır göstererek bu ülke üzerindeki dış hegemonyayı kabul etmiyor. Ve bu hegemonyaya rağmen politik tutumlar sergiliyor. Bu meselenin devletin beka sorunu ile ilişkili olduğu gerçeğine dayanıyor. Ve bu konuda devletin kendisinden de tam destek alıyor. Ayrıca her seçim süreçlerinde ortaya konan bütün oyunlar halkın sağduyusuna çarpıp geri tepiyor. Sadece 7 haziran seçimlerinde biraz gerileme oldu bu da Ak Partinin olmadığı bir iktidarı sağlayamadı. Böylece seçimlerden de umudu kesilen iç ve dış güçlerin farklı girişimleri olmasına rağmen Erdoğan geri adım atmadı. Ayrıca tam sıkıştırıldığı düşünüldüğü zeminde politik manevra ile hem İsrail hem de Rusya ile ilişkileri yeniden düzeltti… Bu da artık bir darbenin kaçınılmaz olduğunu göstermiş oldu… Yani darbe herhangi bir şekilde devrilemeyen Ak Parti iktidarının darbe dışında gönderilmesi imkanlarının bitimiyle ilişkilidir. Buna Ak Parti ve Erdoğan’a duyulan öfke, kin ve hıncın da tabii ki yardımcı olduğu söylenebilir.

Ayrıca tarihsel bir hataya düşülmüştür. Toplumsal değişimin dinamiklerini doğru okuyamayan darbe güçleri Türkiye de meydana gelen sosyal ve toplumsal değişimin nirengi noktalarını doğru okuyamadılar. Ve böylece bir toplumsal hareketin darbeyi geri püskürtebileceğini de düşünmemişlerdir. Anlık alınan kararlar ise sadece halkın hem öfkesini hem de kenetlenmesini sağlamaya yaramıştır. Böylece ciddi bir planlamanın eseri olan darbenin başarısızlığını da sağlamış oldular. Onlar kurumsal iktidar gereği asker sokağa çıktığında hiç kimse karşı çıkmayacak, askerin içinde de karşı olunsa bile karşı duruş sağlanamaz bu askerin geleneğine aykırı olarak bir kabul gibi ön görülmüştür. Polise yönelik yapılan saldırı ve engelleme girişimleri bu duyguyu sağlamlaştırıyor. Bu da darbenin zayıf tarafını göstermiş oluyor.

O zaman darbe karşıtı sosyolojinin neye tekabül ettiğini de ifade etmek gerekiyor. Darbe karşıtı sosyolojinin ilk ayağı darbeyi yapanların daha öncelerinden itibaren büyük bir güvensizlik oluşturmalarıdır. Bu güvensizlik farklı toplumsal katmanları bir araya getirmeye yaramıştır. İkincisi, son beş senedir bu bölgede meydana gelen dış müdahalenin toplumsal bellekte oluşturduğu iticiliktir. Bu iticiliği, korku, nefret ve her şeyin müsebbibi olduğu zannı sağlıyor. Dolayısı ile kökü dışarıdan bir darbenin hemen tepki oluşturduğu söylenebilir. Birde farklı toplumsal katmanlarda bu darbeyi yapan güce karşı oluşmuş nefret hissidir. Her taşın altında bunların çıkması ve birçok kişiyi ya da kurumu zarara uğratmaları ve herkesi kendi tahakkümlerine alma çabaları da bu nefreti ve korkuyu belirgin kılmıştır. Bu yüzden hem kurumlardan hem de halktan ciddi bir tepki almayı sağlayacak bir duygusal zemin oluşmuştur.

Ama en önemlisi muhafazakâr olarak tesmiye edilen ama gelenek olarak İslamcı gelenekten gelen halkın son beş sene boyunca yaşananlar, Mısır darbesi ve sonuçlarını gözlemlemeleri ve sürekli Müslüman olmanın kendisinin dayak yeme nedeni olduğu bilinçaltı bakış, bu darbenin nasıl sonuçlanacağını hissettirmesi üzerine keskin bir tepkiselliği de beslemiştir. Ayrıca bu İslamcı grubun önemli bir kısmının orta sınıf özelliği taşıdığı ve bu yeni konumunu kaybetmekten çok korktuğu da gözlemlenebilir. Dolayısı ile kazanılmış hakların bir gecede uçup gitmesini sağlayacak bu darbenin kabul edilebilir olamayacağı hissiyatının yoğunluğu üzerinden ciddi bir tepki ortaya koymuş, hatta canı pahasına bu darbeye direnmenin önemine vurgu yapmıştır.

Bir önemli noktayı daha vurgulamalıyım: bu da Erdoğan liderliğinde oluşturulmuş söylemin muhafazakar cephede yankı bulması ve bu yankı üzerinden bir devlet millet yakınlaşmasının gözlemlenmesidir. İşte bu yakınlık duygusu da halkın harekete geçmesini sağlamış ve belki Ak Parti iktidarında ilk kez toplumun farklı katmanları birlikte dayanışma ile darbeye karşı koymaya çalışmışlar ve bu durum başarıda ciddi bir paya sahiptir. Bu darbeye karşı koyuşta gösterilen heyecan ve kararlılık aynı zamanda millet ile devlet arasındaki bütün buzları çözmüş ve belki de darbecilerin hiç arzulamayacakları bir durumun da oluşumuna katkı sunmuş oluyorlar. Böylece milat kabul edilecek tarihi olaydan sonra millete yöneltilmiş her saldırı devlete ve devlete yöneltilmiş her saldırı da millete yöneltilmiş kabul edileceği için müdahaleye açık olma opsiyonu da gerilemiş sayılabilir. Tabii daha yeni oyunlar sahaya sürülecektir ama halk bu duygusallık üzerinden bunun da üstesinden gelecektir.

Bu korkunun toplumsallığın üzerinden atılması hayırlı sonuçlara sebep olabilir. Bunu önemsemek ve yeniden yorumlamak entelektüellere düşecektir. Cumhurbaşkanının kendini halka teslim etmesi ve onlara güvenmesi önemlidir. Bu da Cumhurbaşkanının konumunu daha da güçlendirecektir. Darbe aslında Ak Parti iktidarını hem güçlendirdi hem de son yıllarda oluşturulmuş meşruiyet zeminini de berhava etmiştir. Şimdi daha güçlü ve daha muktedir olacaktır. Bu yeni durumun da oluşturacağı toplumsal sosyoloji üzerine kafa yormak gerekir. Ama şunu da unutmamak lazım: İslamcılık bu biçimi ile nihayete ermiş sayılacaktır. Eğer İslamcılık kendini yeniden var kılmanın koşullarını oluşturmaya çalışacaksa bu yeni durumu dikkate alan yeni bir yaklaşımı ve kendi özgürleşmesini de hesaba katan bir bakışı öne çıkarmalıdır. Yani İslamcılık bütün bu olup bitenin ne olduğuna dair bir bakışı öncelikle kendisine sonra da muhataplarına sunmalıdır. Bu onun var olma koşuludur. Ama bu heyecan dalgası üzerinden bu gerçekleşebilir mi? Ciddi soru işaretidir.

Belki bir başka yazıda da bu meselenin siyasi sorumluluğunu tartışabiliriz…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.