Sosyal Medya

Makale

Vurun İslamcılara!

Ä°slam diyarları bir bir iÅŸgale uÄŸruyordu. Osmanlı dağılıyordu. Hilafet can çekiÅŸiyordu. Müslümanlar, uluslararası sistemin ÅŸamar oÄŸlanına dönmüştü. Düzen fena halde bozulmuÅŸtu. Feci bir çöküş yaÅŸayan Ä°slam toplumu, öz güvenini ve özgünlüğünü kaybediyordu. Siyasi, içtimai ve iktisadi hayat hızla Frenk tesiri altına giriyordu…

Ä°stanbul’da, Kahire’de, Cezayir’de kimi alimler ve münevverler, bu gidiÅŸi durdurmak, Ä°slam aleminin vahdetini ve kuvvetini yeniden üretmek, Müslümanların özgünlüğünü ihya etmek, Ä°slam toplumuna düşen Frenk gölgesini kaldırmak için fikir ve aksiyon planında soylu bir mücadeleye giriÅŸtiler.

Nesilden nesile geçen bu ıslah ve ihya hareketinin mensupları İslamcı diye anıldı, anılıyor.

Ä°slamcı diye anılmasalar olmaz mıydı? Ä°lle de gerekiyor mu böyle bir tanım? Tabii ki tartışılabilir ve öteden beri tartışılıyor zaten. Åžimdi konumuz o tartışma deÄŸil. Konumuz, bazı AK Partili ve sözüm ona “Reisçi” çevrelerin gittikçe artan bir diÅŸ gıcırtısıyla sergiledikleri “Ä°slamcı” düşmanlığı.

Ä°slamcılık başımızın belasıymış, bu arkadaÅŸlara göre. Yerli deÄŸilmiÅŸ, gayri milli imiÅŸ zira. Ä°hvan-ı Müslimin’e takılanlar, Hasan El-Benna’nın Risaleler’inden etkilenenler Türkiye Müslümanlığını ifsat etmiÅŸler. Yerlilik, millilik Ä°slamcılar yüzünden irtifa kaybetmiÅŸ. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ve AK Parti, Ä°slamcılık’tan fellik fellik kaçmalıymış. Yerli ve milli siyasetin yükseliÅŸi ancak Ä°slamcı çelmeden kurtulmakla mümkün olabilirmiÅŸ. Falan filan.

***

Türkiye siyasetinde İslamcılık dendi mi aklımıza herkesten evvel Necmeddin Erbakan gelir.

Erbakan’ın Milli Nizam Partisi’ni kurarak baÅŸlattığı hareket, 1970’li yılların baÅŸlarından 2000’li yılların baÅŸlarına kadar ‘ana akım Ä°slamcılığı’ teÅŸkil etti. O dönemde diÄŸer “Ä°slamcı” hareketler, hepsi birden, bu hareketin yanında devede kulak gibi kalır. (Sonrası AK Parti ve “Reisçilik”) Öyleyse “Ä°slamcılık” ile derdi olanlar daha ziyade Erbakan’ın mirasından ÅŸikâyet ediyorlar.

Ä°hvan-ı Müslimin tesirini yerliliÄŸe ve milliliÄŸe saplanan bir hançer gibi gördüklerine göre, onların nazarında Erbakan’dan kötüsü olamaz zaten. Erbakan, tıpkı Lübnanlı yahut Tunuslu refikleri gibi, Ä°hvan-ı Müslimin’den etkilenmiÅŸti ve taraftarlarının da etkilenmesi için gayret gösteriyordu; Hasan El Benna’nın Risaleler’ini ve Seyyid Kutub’un Yoldaki Ä°ÅŸaretler’ini okutuyordu onlara. Recep Tayyip ErdoÄŸan da o rahle-i tedristen geçerek geldi buralara.

Ne yani; yerli deÄŸil miydi Erbakan’ın hareketi? Gayri milli miydi? Yalan mıydı “Milli Görüş”lülüğü? “Ayasofya”, “Yerli sanayi”, “Kendi tankımız, savaÅŸ uçağımız”, “Yeniden Büyük Türkiye” diyen bir hareketten bahsediyoruz, hey! Aynı zamanda “Ä°slam BirliÄŸi”, “Ä°slam NATO”su diyen bir hareketten… O kısmı mı batıyor arkadaÅŸlara? Kemalist paradigmaya hapsedilmeye çalışılan yerliliÄŸin ve milliliÄŸin Ä°slamcılık sayesinde zincirlerini kırıp Türkiye’yi yeni ufuklara taşımasından mı muzdaripler?

Filistin, Bosna, Suriye dedikleri kadar Türkiye demiyormuÅŸ Ä°slamcılar… Laf ola beri gele. Yahu, adam zaten Türkiye’den konuÅŸuyor, Türkiye için konuÅŸuyor, kendisi zaten Türkiye! 

“Filistin’in kurtuluÅŸu için devletin şöyle şöyle yapması lazım, Suriye’de de ÅŸu ÅŸu adımların atılması lazım, Somali’de de ÅŸuna ÅŸuna dikkat etmek lazım” deyip duran bir adam, Türkiye’nin kıymetini insanlık ve Ä°slamlık namına artırmaya çalışan bir adamdır. “Oralarla o kadar ilgilenmemek lazım, Türkiye de Türkiye!” diyen bir adamın Türkiye tasavvuru ise 18’inci yüzyıldaki bir Leh milliyetçisinin Lehistan tasavvurundan öteye geçemez; “Yurdumuzda hür ve mesut yaÅŸayalım”, o kadar.

Selçuklu’yu, Osmanlı’yı ve Yeni Türkiye’yi anlamlı, ehemmiyetli, kıymetli, istisnai kılan temel hususiyet, kendini aÅŸarak bütün Ãœmmet-i Muhammed’in dertleriyle dertlenmesi ve mümkün mertebe dünya mazlumlarının imdadına koÅŸmaya çalışmasıdır. Türkiye’yi korumaktan baÅŸka derdimiz olmasaydı bile Filistin, Bosna, Suriye, Ãœmmet, Ä°slam BirliÄŸi demeye mecburduk. Miladi 12’nci asırda Anadolu’dan binlerce Türk ve Kürt, Bilad-ı Åžam topraklarındaki Haçlı istilasını sona erdirmek ve Kudüs’ü kurtarmak için Arap kardeÅŸlerinin yanında sefere koÅŸarken, ‘Hepimiz aynı gemideyiz’ ÅŸuuruyla hareket ediyordu. Bu ÅŸuurdan yoksun bir “yerlilik” de “millilik” de olmaz olsun! Nureddin Zengi’ler “Kudüs, Kudüs” deyip durmasalardı, Anadolu mu kalırdı?

Burası Lehistan yahut Ä°rlanda deÄŸil; daracık bir alanda istiklâl türküleri söylemekle yetinemeyiz, Fransız Ä°htilali’nin vatan-millet anlayışına teslim olamayız, aynada kendi suretimize hayran hayran bakmayı marifet belleyemeyiz, ülkemizin güzelliÄŸiyle övünmekle kalamayız biz. Evimizi, toprağımızı, köyümüzü, ÅŸehrimizi, ülkemizi sevmemiz, onlara saplanıp kalmamızı gerektirmez.

Israrla Filistin, Suriye, Balkanlar, Afrika denilip durulmasından rahatsız olup “Ä°slamcılara” saldıranlar, “Hatt-ı tabiiye rücu edelim, haddimizi bilelim” diyen Mustafa Kemal’den farklı bir ÅŸey söylemiyorlar.   

***

HamiÅŸ: “Ä°slamcılık” olmasaydı, Süleyman Demirel gibi adamların etrafında ‘Bize de bir ÅŸey düşer mi acep?’ diye dolanan zavallılar olarak kalır, “merkez saÄŸ”ın kifayetsizliÄŸinde debelenip dururduk. Türkiye’yi yeniden Ä°slam dünyasının umudu haline getirmek şöyle dursun, Kürt’e Kürt demeyi bile beceremezdik daha…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.