Sosyal Medya

Makale

Van Minıt Bir Masal mıydı?

İsrail Türkiye ilişkilerinin normale dönmesi için nihayet antlaşma yapıldı.

Bana sorarsanız taraflar çok önceden anlaşmışlardı; sadece toplumun tepkisini düşürmeye çalışıyorlardı. Çünkü Feridun Sinirlioğlu (gizli Dışişleri Bakanı diye tanımlıyorum) 4 yıldır bunun için canla başla çalışıyordu.

Bize anlatılanlara göre:

1) İsrail Özür dileyecekti, diledi.

2) Mavi Marmara Şehit ve mağdurlarına tazminat ödenecek.

3) Gazze’ye Ambargo kalkıyor.

Gerçek böyle mi?

Özür dileme dışında diğerleri sadece göz boyamadan ibaret. Aslında tam bir özür söz konusu değil, orantısız güç kullanımından dolayı duyulan üzüntünün ifadesiydi.

Ödeneceği söylenen 20 milyon dolar tazminat değil, bağış parası; adına “İnsani Yardım” deyip bir fona aktaracaklarmış. Yani şehit ailelerine sus ve davandan vazgeç payı.

Şehit aileleri diyor ki: “Paranın meblağı önemli değil, 1 kuruş olsun ama cezai tazminat olsun.”

Çünkü tazminat karşı tarafın haksızlık/hukuksuzluk yaptığının tescilidir. İsrail’in fon diye öne sürdüğü şey aslında bir küstahlık; “ben seni öldürürüm, parasını veririm, susarsın” demeye getiriyor.

Ayrıca şehit ailelerine verilecek bu para, ailelerin davalarından vazgeçme şartıyla verileceği söyleniyor ki bunun kabul edilmesi utanç vericidir.

Ambargoya gelirsek; tam bir fecaat durum söz konusu:

Erdoğan, "Gazze’ye uygulanan abluka hukuksuz, tanımıyoruz, Abluka kalkmadan İsrail’le masaya oturmayacağız" diyordu.

Sonra abluka ambargoya indirgendi, şimdi ise ambargonun hafifletilmesine razı olundu.

Bu antlaşma, hukuken meşru olmayan ve resmi olarak tanınmayan Gazze ablukasının ve ambargonun tanınması anlamına geliyor.

Yardımlar Gazze limanına değil İsrail’in Aşdot limanına gidecek, burada İsrail’in onay verdiği kadarı Gazze’ye gidebilecek.

İsrail’in hangi ürünlere izin vereceği, yardım miktarında bir sınırlama olup olmadığı, İsrail’in yarın keyfi bahanelerle yardımı engellemeyeceğine dair açık bir taahhüt yok.

Ne yazık ki herkes Ambargoyu biliyor ama Ablukadan bihaber. İsrail sadece Gazze’ye mal girişini engellemiyor; Gazze’yi hem karadan hem havadan hem de denizden kuşatma altına almış boğmaya çalışıyor.

Bu antlaşmayla belki gıda, ilaç ve benzeri malzemeyle Gazze biraz rahatlayacak ama Gazzeli biri dışarı çıkmak için aylarca bekleyip Mısır yönetiminin lütfetmesiyle ancak dışarı çıkabilecek, dışarıdaki biri de ancak aylar belki yıllar sonra ailesine dönebilecek. Gazzeliler balık avlamak için bile denize açılamayacak.

Anlayacağınız, yapılan antlaşma Açıkhava Cezaevindeki Filistinlerin açlıktan ölmemelerine fayda sağlayacak; esaret ve zulüm devam edecek.

Gazze’ye gıda girmesi, elektrik ve su sağlanması tabii ki basit ve küçük bir iş değil; bunu önemsiyorum. Ama yapılan bu antlaşmayı İsrail’e diz çöktürme ve Gazze’yi özgürleştirme gibi lanse edilmesi rahatsız ediyor.

Ak Parti Medyası İsrail’e ilk defa bir ülkenin (Türkiye’nin) özür diletmesiyle övünüyor ama 2011’de İsrail’in öldürdüğü polisler için Mısır’dan özür dilediğini, açılan davaların düşürülmesini şart koşmadan tazminat ödediğini hiç görmüyor.

Kimse şu soruyu sormuyor:

İsrail gibi kibirli ve küstah bir devlet niçin Türkiye’den özür dileyip işbirliği yapmak istiyor?

Cevabı açık; Ekonomik darboğazda olan İsrail, Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerini Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya satarak rahatlamak istiyor.

Bu doğalgaz kimin?

Filistinlilerin.

İsrail, Filistinlilerden gasp ettiği doğalgazı satıp ekonomisini rahatlatacak, buna karşılık Gazze’ye insani yardım girişine izin verecek. Kârlı iş.

Ablukadan vazgeçip sadece ambargonun hafifletilmesine razı olmaya, içime sinmese de fazla itirazım olmaz, Hükümetin tasarrufudur. Susuz, elektriksiz ve gıdasız Gazzeliler adına ahkâm kesmeyi fazla doğru bulmuyorum.

Fakat Hükümetin bu antlaşmaya karşılık İsrail Devleti aleyhine açılmış davaları, şehit ve mağdur insanlara rağmen düşürecek bir eyleme girişmesi en azından bu insanlar için ihanet olacaktır ve tarih bunu utanç verici bir karar olarak yazacaktır.

Bazıları bu antlaşmanın surda açılan bir delik olduğunu, zamanla bunun büyümeye zorlanarak devam edeceği görüşünde.

Makul bir teori ama şahsen bu konuda hükümete güvenmiyorum. Kamera önünde ve siyaset meydanlarında İsrail aleyhine atılan naralara rağmen perde arkasında tam tersi durumlar gördük:

Sivil ve insani yardım malzemesi taşıyan Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda saldırıp 10 kişiyi öldüren ve 50’den fazla kişiyi de yaralayan İsrail aleyhine ısrarlı şikâyetlere rağmen ancak 2,5 yıl sonra dava açıldı.

Aynı adalet mekanizması, İsrail Basketbol takımının maçında “Kahrolsun İsrail!” diye bağıran gençler için anında dava açıyordu.

3 yıl önce Mavi Marmara Davasında İsrailli yetkililer aleyhine Kırmızı Bülten çıkarılmasına karar veren ağır ceza hâkimi, bu karardan 2 hafta sonra tabiri caizse tenzili rütbeyle Bakırköy hâkimliğine sürüldü.

Ve aradan geçen 3 yıla rağmen hukuk kuralları çiğnenerek Kırmızı Bülten çıkarılmadı.

Olay bununla da bitmiyor; Mavi Marmara şehit yakınlarının ve yaralılarının uluslararası ceza mahkemesinde açtıkları davada Mahkeme Türkiye’den bazı bilgi ve belgeler talep etti ama ilgililer bu talebi şimdiye kadar ciddiye alıp bir cevap vermediler.

Davacıların, Mavi Marmara saldırısında bulunan askerlerin arasında “Türk Vatandaşı Yahudilerin” olduğuna dair ciddi iddiaları vardı. Bu nedenle mahkemeden “Türk Vatandaşı olup İsrail’e askerlik yapanların listesini” talep etmişlerdi fakat aradan yaklaşık 4 yıl geçmesine rağmen buna da bir cevap verilmiş değil.

Üstüne üstlük sözüm ona “Katil Devlet” İsrail’in NATO’ya girişine de onay verdik

Tüm bunları yaşadıktan sonra “Van Minıt tatlı bir masalmış” demekten kendini alamıyor insan.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.