Sosyal Medya

Makale

Ey İnsan Hilm Dağıtılırken Sen Neredeydin?

Öfkeden ve sonuçlarından rahatsız olana onu kontrol etmek nasip olur. Beni tanrı böyle yaratmış diyen onunla başa çıkma kaygısı taşımadığı gibi beni çekmek zorundasınız mesajı verme telaşından kendisini insanlık imkânından mahrum bıraktığının farkına varmaz. Asabiliğini kadere bağlayanı, başkasını üzse de kendisi üzülmeyeni, halinden memnun olanı seçimiyle baş başa bırakmak sadece onun değil insaniyetin de aleyhine olur. Onu hilm halesiyle sarıp sarmalayıp rahatsız etmek gerekir ki rahatsızlık duymak, hoşlanılmayandan kurtulma isteğini tetikleyen, harekete geçme gücü veren değerli bir imkândır. Kararlı olmak, azmetmek, sebat etmek, iradeyi bilemek ve dirayeti berkitmekle bu imkânı kullanmak mümkün olur. Verilen karar doğrultusunda düzenleme yapmak, onu destekleyecek dostlarla vakit geçirmek onu besleyecek ortamları artırmak mesafe almayı kolaylaştırır.

Varlığı koruma ve sürdürme gücü olan öfke, makul sınırı aştığında insaniyeti tehdit eden bir zaafa dönüşür. Onun asli işlevini sürdürmesi de tehdide dönüşmesi de her bir öznenin tercihleriyle sınırlıdır. Bu hükme çeşitli meşreplerce önerilen öfkeyle başa çıkma yolları da dâhildir. Önerilerin her biri benimseyen, güvenen ve gereğini ifa edeni amacına ulaştırır. Güvenilmeyen yol kimseye sürpriz yapmaz, kimseyi hayal kırıklığına uğratmaz. İtimat edilenin ise gereğini yapanı, kararlılık göstereni ve samimi olanı yarı yolda bırakma gibi bir huyu yoktur. Benimsenen dünya görüşü ile seçilen yöntem arasındaki uyum itimadı sağlayan en önemli faktördür. Elbette bu, dünya görüşüne sadık kalan için geçerlidir ve ona sadık kalındığında seçerken belirleyici, uygularken motive edici olur.

Öfkelenen kişinin o anda seçtiği tavır öfkeyi bastırma, boşaltma ve kontrol etme/onunla başa çıkma kavramları ile ifade edilir. Bastırma, kızgınlığı hapsetme, onun açığa çıkmasını engelleme çabasıdır. Gazabın bastırılması gerekebilir ancak her şeyin fazlası zararlıdır ve sürekli bu yola gidilmesi fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıklara neden olabilir. Arifane benzetmeyle keskin sirke küpüne zarar verir. Öfkeyi boşaltma seçeneğinde sadece zarar gören değişir; her iki tarafın birlikte zarar gördüğü de olur. Üstelik kızgınlığı boca etmek sakinleştirmediği gibi sinir katsayısını artırır ve dolayısıyla kırıp dökme, yakıp yıkma vs. şiddete zemin oluşturma riski taşır. Öfke içe yöneldiğinde sahibini, dışa yöneldiğinde başkasını tahrip ediyorsa her ikisi de engellenemeyen bu duyguyu kontrol etmenin yolu olamaz. Onunla başa çıkmanın yolu, ne içe atmak ne de zıvanadan çıkmak, sadece onun kontrolünü elde tutmaktır.

Akıl öfkeyle baÅŸa çıkmayı mümkün görür, tecrübe ve din onu destekler. Allah’ın öfkelerini kontrol altına alanları övmesi, Peygamberinin sinirlenenlere tavsiyeleri bunun imkânına yorulabilir. Ne zarar görmeyi ne de vermeyi murat edenin öfkeyi deÄŸil nedenini ilgiliye iletmesi doÄŸru bir tercihtir zira o, kızdırdığını bilmeyebilir, bilse bile ciddiyetini anlamayabilir. Ä°letiÅŸimin amaca erdirmesi, zaman ve yer seçimindeki isabet, maksadı en iyi anlatan kelimeleri seçmede dikkat ve güzel üslup sahibi olmakla doÄŸrudan iliÅŸkilidir. Zamanı mı diye sormayan, yeri mi diye düşünmeyen, doÄŸru söz ve üslup seçmede titizlenmeyen, istese bile sorunu çözemez. Muhatabın doÄŸru anlama ve saÄŸlıklı tepki verme ihtimalini artırmak isteyen konuÅŸmasına özen gösterir ve bu da onu diÄŸerine göre daha çok maksadına erdirir.

Kızılması gerekenleri ve gerekmeyenleri belirleyen zihniyettir daha doğrusu onun benliğe kodladığı kıymet ve hassasiyetlerdir. Bu nedenle öfkesiyle derdi olanın iletişime geçmeden önce zihniyetini sorgulaması faydalı olur. Sorgulama sonucunda büyük ihtimalle sinirlenilen şeylerin sayısı azalacak ve azaldığı oranda öfkeden uzak kalınacaktır. Öfkeye değer bulunup listede bırakılanlarla ilgili sağlıklı tepkinin ne olduğunun belirlenmesi öfkenin istenmeyen sonuçlara yol açmasını önleyebilir. Geçmişte öfkeyle söylenen sözlerin ve yapılan fiillerin yarar zarar analizini yapmak doğru tepkiyi belirlemede yol gösterici olur. Hâsılı kelam, istediğini söyleyenin istemediğini işiteceği bilindiğine göre dil, maksada erdirmeyecek sözlerden arındırılmalı; aynı gerekçeyle muhatabın kontrolü kaybetmesine neden olan jest ve mimikler dâhil her türlü fiil, bilhassa alışkanlık, davranışlar arasından çıkarılmalıdır.

Liste azalmış olsa da öfke vaki olduğunda doğru tutumu takınmak, onu bilmeye ve zamanında devreye sokmaya bağlıdır. Bu da doğru tutumların önceden belirlenmesini ve alışkanlık edinene kadar talim edilmesini gerekli kılar. Listeleme, sorgulama, tutum belirleme ve talimden oluşan hazırlık doğru zamanda, doğru kişiye doğru tepki verilmesini sağlar; dolayısıyla öfkeyle kalkıp zararla oturmaktan, zıvanadan çıkıp istenmeyen sonuçlara yol açmaktan ya da haklı iken haksız duruma düşmekten korur. İsabetli alışkanlıklar edinmek sağlıklı tutum takınmayı garanti etmese de kendini kaybetmedikçe sınırlar çok da aşılamaz zira insan alışkanlıklarının çocuğudur. Bir daha belirtelim ki doğru olduğu varsayılan tepkinin lazım olduğu anda devreye girebilmesi bilgiden daha fazlasını gerektirir. Bilginin davranışa dönüşmesi talimle, onun alışkanlığa dönüşmesi tekrarla olur. Dolayısıyla talim yapan doğru tepkiyi ihtiyaç duyduğu anda gerektiği dozda verme imkânı elde eder. Tepkileri kontrol etmenin zorlaştığı öfke anında otomatik olarak alışkanlıklar devreye girer. Mesela ağzı bozuk anında söver, alaycı dalga geçer, kavgacı yumruğunu sıkar, muhsin ihsanla davranır, muttaki haddini bilir, terbiyeli ise edebini korur...

Beynine kan sıçrayan, muhatabın kuyruğuna basmakta hiç zorlanmaz hatta bundan haz duyar. Oysa bam teline basmamaya özen göstermek, öfkenin kontrol edilemez noktaya gelmesini engelleyen önemli bir hassasiyettir. Ayrıca doğru tepki olarak belirlenen tavrın meleke haline gelip gelmemesi de o anda etkili olur ancak gösterilen tüm dikkate rağmen öfkelenilen kişinin vereceği reaksiyonun kontrol dışı olması da mümkündür. Böyle istenmeyen ve beklenmeyen anlarda kıvrak davranıp amaca uygun davranış esnekliği göstermek zordur. Bu nedenle yapılan hazırlığa rağmen işlerin yolunda gitmemesi muhtemeldir ve mümkünse bu ihtimale de hazır olunmalıdır. Hesaplanmayan ya da hesaplanamayan tepkiler, kontrolün karşılıklı veya tek taraflı yitirilmesine neden olabilir ve istenmeyen durumlara yol açabilir. Öfke tüm dikkate rağmen kontrolden çıkabilir, zira âdemoğlu zaaflarıyla insandır.

Ahlak abidesi örnek insan Allah’ın Peygamberi, öfkelenenin Allah’a sığınmasını, abdest almasını, ve pozisyon deÄŸiÅŸtirmesini tavsiye eder. Rabbine sığınmak için hiçbir fırsatı kaçırmayan, aÄŸzını duaya dilini niyaza alıştıranın öfke anındaki sözlerinin rabbin rızasına uygun olma ihtimali kuvvetlidir zira fikirde ne varsa zikirde olacak olan odur. Halini edebiyle dile getiren biriken enerjiyi atmakla kalmaz, kızgınlığının nedenini bildirir fakat bunu muhatabın damarına basmadan, asabını bozmadan yapar. Rabbi ile irtibatı güçlü olan böyle bir anda hem onu anar hem de uygunsuz, yakışıksız ve kaba sözlerden uzak durur. Yaradan ile irtibatın kuvveti ve sürekliliÄŸi ahlakı güzelleÅŸtirir zira o, öfkesini bile rıza dairesi içinde tutmaya çalışır. Nezih bir dille deÅŸarj olan, edebe ve adalete aykırı söz etmez ve kimseyi incitmez. Ä°ÅŸin sırrı olaÄŸan ya da üstü her halde hududullahı gözetme alışkanlığı kazanmaktır.

Sakinken düşünülebilen sonuçları, kan beyne sıçradığında kimse hesap etmez, edemez. Sadece öfkenin güdümüne girmeyen hem akıbeti göz önünde bulundurur hem de sağlıklı tutum alma imkânını elinde tutar. Fırtına biçmemek için rüzgâr ekmemek gerektiği aşikârdır. Ekme işi içerden de olabilir, dışarıdan da, öfke öncesinde de olabilir anında da. Bu da öfkelinin izleyeceği tutum konusunda üçüncü tarafların yaklaşım ve telkinlerinin önemini gösterir. Dost, dostunu doldurarak öfkesini katlamaz, aksine yatıştırır.

Öfkeyi tetikleyen etkiler kiÅŸiden kiÅŸiye deÄŸiÅŸir, o yüzden herkes kendisini nelerin kızdırdığını en iyi bilir ve onlara karşı en iyi önlemi de kendisi alabilir. Mesela o anda dikkatinin yönünü veya tercihine göre pozisyonunu deÄŸiÅŸtirebilir, dileyen abdest alır, isteyen nefes egzersizi yapar; kimi otuza kadar sayar, kimi güzel ÅŸeyler düşünür, kimi rabbine sığınır, la havle ve la kuvvete illa billah’il-aliyy’il-azim, (Güç ve kuvvet ancak yüce ve büyük olan Allah’a aittir.) der. Yani öfkesini zayıflığına baÄŸlar ve onu frenlemeye çalışır. Seçilen yolun ne olduÄŸundan daha önemlisi onun öfkeyi makul düzeyde tutmayı saÄŸlamasıdır zira haklı nedenlerle öfkelenmek deÄŸil öfkeye yenilmek sorundur ve pek çok sorunun kaynağıdır.

Râgıb el-Ä°sfehani’nin Ä°slam’ın Ahlâkî Ä°lkeleri adlı kitabında naklettiÄŸine göre hükümdarın biri, öfkelenmemek için ne yapmamı önerirsiniz, diye sorar. Bilge ona şöyle cevap verir: “Her zaman sana itaat edilmesi deÄŸil, bazen da senin baÅŸkalarına itaat etmen; yalnızca sana hizmet edilmesi deÄŸil, kimi zamanda senin hizmet etmen; yalnızca sana tahammül edilmesini deÄŸil, kimileyin de senin tahammül etmen gerektiÄŸini hatırlayarak Yüce Allah’ın sürekli seni gördüğü düşüncesini kafanda yerleÅŸtirirsen, bunu baÅŸarabilirsin. Bunu yaparsan asla öfkelenmezsin; öfkelensen bile az öfkelenirsin(s. 334).”

Herkesin hükümdarlığa soyunduÄŸu bir dünyada öfke gazap olup tepemize yaÄŸar. Asıl hükümdarın huzurunda olduÄŸu bilincine eren, ihsan halini daim kılan, hilmi kendisine layık görür. Ä°sfehani’ye göre hilm, nefsi öfkenin galeyanından korumak demektir(age, s. 328). Affedici, anlayışlı ve halim olanların çoÄŸaldığı bir dünyada öfke kendisine sadece bir sığıntı olarak yer bulur; sığıntıya da kimse itibar etmez.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.