Makale
HENÃœZ YOLUN BAÅžINDAYIZ
Yolun başında mıyız? Bakmayın böyle söylediğime. Yolun hiçbir yerinde değiliz. Yüzyıllardır insanlık her kuşak ve dönemde yeni bir başlangıç yapar. Yapar ama aynı yere döner. Kısır bir döngüde.
Günümüz insanlığı başın başında bile değil. Hemen her şey sil baştan.
Åžu doyumsuz, kapitalist sistemin çekim alanına girmiÅŸ olan Müslümanlar birçok özelliklerini zaten yitirmiÅŸler. Doyumsuz ve korkunç israfı olan sofralarda yemek duaları bile yapılır. “Yiyin, için ama israf etmeyin.” Sadece bir nakarat gibi kalıyor. Lokmalar nasıl boÄŸaza dizilip akıp gidiyorsa, bu duaları o tok ve tıka basa dolu mideli ruhlara hükmetmiyor.
Müslümanlar şu israf ve tüketim sorununu çözseler insanlık adına birçok sorunun üstesinden gelebilirler. Ama nerede bu bakış.
Kapitalizm bir canavar gibi insanı kendi dünyasına çekiyor. Bu, sadece sofralardan ibaret değil evlerimizin eşyasında, gıda maddelerinde, ilâç, silâh, mobilya, beyaz eşya, giysi sanayinde. Bu, öyle bir tutkuya dönüyor ki insan kendisini tüketmek için zorunlu hissediyor. Oruç ayındayız. Müslümanların açlık, susuzluk ve nefis denetimi sınanmasında iken bile kendini tüketim girdabına kaptırıyor. Sofralar öyle tıka basa ki, oradaki tozları üfürmelik bir yer bile kalmıyor. Zaten üfürecek gücü bile olmuyor. Lüks tutkusu yüzünden yabancı krallarla, holdingi patronlarıyla, herkes gücünce bir yarışa katılıyor. Biri kendi malını üretiyor ürettiklerinin üzerine yatıyor ve oturuyor. Diğerleri onların sofralarının kırıntılarını toplama yarışına giriyor. Bütün ömrünü de buna adıyor. Ne insan olma bilinci, ne dava bilinci, ne gelecek duygusu ve düşüncesi oluyor. Böyle bir hayatın içinde olanlardan nefisleriyle mücadele etme ham hayaline kapılıyoruz.
Kapitalist dünyanın krallarıyla lüks yarışına giriliyor. Tabii bu sorun daha çok bir toplumun önünde yer alanlarda başlıyor. Onlar, ardıllarına örnek oluyorlar. Hemen herkes gücünü aşan bir yarışa giriyor. Bütün enerjisini de buna harcıyor, hayatını ona adıyor.
Bu insanlardan Allah rızası için cihat etmeleri bekleniyor. Kim bu saltanatından ödün verir de Allah yolunda mücadeleye kalkışır. O kimseler önce kendi nefislerinin kurbanı oluyorlar. Kendi nefisleriyle cihat etmek yerine karşı cephede yer alıyorlar.
İnsanlık için başlatılması gereken en önemli cihat da bu olmalı. Kim din adına konuşuyorsa, kim büyük laflar ediyorsa, kim abartılı sözler ediyorsa onların sahih olup olmadıklarını anlamak için, giysilerine, makamlarına, araçlarına, konutlarına bakmada yarar var. İnsanlar arasında açılan uçurumlarda, kimileri başını alıp dünya mülkünde doyumsuzluğun en hararetlisini yaşıyorsa uzak durulmalı. İtibar edilmemeli.
Bugünün imparatorlarına benzemeye çalışan onların hal ve hareketlerini öykünenlerden bir hayır gelmez. Hazreti Ömer gibi, Kudüs’ün fethinde kentin anahtarlarını teslim almaya gittiÄŸi hal bir gösterge. Roma kralları gibi altın zırhlar içinde deÄŸil de, sadece bir devesi ve yanında yol arkadaşı hizmetlisi bulunuyor. Heybeti giysilerinde, kuÅŸandığı eÅŸyada, oturmadığı saraylarda deÄŸil adaletinde, kararlığında ve gücünde beliriyor.
Müslümanların başının belâsı kapitalist bir hayat anlayışı içinde Müslüman’ca yaşıyor gibi görünmek. Çok yüzlü bir hayat anlayışı. Hem Müslüman hem kapitalist, hem Müslüman hem seküler, hem Müslüman azgın ruhlu. Ondan sonra da Efendimizin nefisle olan “büyük cihat” uyarısını tersinden kavramak. Ya da hiç umursamamak.
Bu zamanın Müslümanları bırakın yolun başında olmalarını, yolun hiçbir yerinde değildirler. Sadece kendi kendilerini oyalıyorlar. Dünya insanlığına örnek olacaklarına tam tersi tüketim krallarıyla, patronlarıyla o küçücük cüsseleriyle yarışıyorlar.
Müslümanların sorunları kendileriyle. Başkalarını hiç bahane etmesinler. Düşmanı dışarıda değil kendilerinde aramalılar.
Henüz yorum yapılmamış.