Sosyal Medya

Makale

Sanat, zamanın ve mekânın İslâmileştirilmesi meselesi

Son yıllarda, “Ä°slâm medeniyetine bir saldırı var!” gibi cümleleri sıklıkla duyuyoruz. Ama Ä°slâm medeniyeti diye bir ÅŸey var mı, diye hiç sormuyoruz.

İslâm medeniyeti, Osmanlı'nın durdurulmasıyla tarihe karıştı. Gökkubbe çöktü. Müslüman zihni ve Müslümanca yaşama zemini de göçtü.

İslâm medeniyetinin fiilen yaşamıyor oluşunun en temel nedeni, teşbîhî boyutun, yani Müslümanca yaşama zemininin, yani Medine sürecinin, yani beşerî şuur düzleminin inşa edilememesidir. Bu mesele kavranamadığı için, yanlış sorular sorup, yanlış cevaplar üretmekten kurtulamıyoruz.

ASLİYÂT VE TECELLİYÂT
İslâm'ın da, İslâm düşüncesinin de özgünlüğü, tevhid'e dayalı olmasında gizlidir. Tevhid'in tek başına bir anlam ifade etmesi mümkün değildir. İslâm medeniyetinin Tevhid'e dayanan iki temel ekseni; üç de temel motoriği vardır.


Ä°ki temel eksen, kelime-i tevhid ya da kelime-i ÅŸehâdette ifade edilir: Birinci ÅŸehâdet, tevhid'in tenzîhî / aÅŸkın (=ilâhî alana açılan) boyutunu; Ä°kinci ÅŸehâdet ise, tevhid'in teÅŸbîhî / içkin (=beÅŸerî alana açılan) boyutunu oluÅŸturur.

Birinci ÅŸehadet, Ä°slâm medeniyetinin “yaratıcı ruh”unu, yani aslî dinamikleriikinci ÅŸehâdetse, Hz. Peygamber'in (asv) sîretinde ve sûretinde tahakkuk eden kurucu irade'sini yani usûlünü verir bize.

Birinci eksen, asliyât; ikinci eksense bu asliyâtın, bizzat Hz. Peygamber'in sîretinde ve sûretinde tecellîyâtıdır.

Sadece bu iki ekseni göz önünde bulundurarak, İslâm'ı hayatımızda münferiden ve müştereken vücut buldurtabilmemiz ve vücut oldurtabilmemiz mümkün değildir. Hz. Peygamber'in sîretini bizim sûretimiz ve sîretimiz hâline dönüştürmemiz şarttır.

ÜÇÜNCÜ ALAN: İKİNCİ TECELLİYÂT
Ä°ÅŸte bunun için, ikinci tecelliyât diye tarif edebileceÄŸimiz Ã¼Ã§Ã¼ncü bir alan inÅŸa etmemiz gerekiyor. Bu üçüncü alan'ın ne olduÄŸunu ve nasıl tahakkuk ettirilebileceÄŸini Ä°slâm'ın hayata geçiriliÅŸ süreçlerini ya da motoriklerini kavradığımız zaman idrak edebiliriz.


Üç temel motorik, Tevhid, Tenzih ve Teşbih boyutlarından oluşur. Tevhid, ancak tenzih ve teşbih düzlemlerinde tecellî ettiği zaman, insan hayatında hayatiyet kazanabilir.

Tenzih boyutu, mekke sürecinde münferit müslim ÅŸahsiyet ve zihin inÅŸasıyla; TeÅŸbih boyutu medine sürecinde müşterek mümin ÅŸahsiyet ve zemin inÅŸasıyla tahakkuk ettirilmiÅŸtir. Ä°kisinin toplamından Tevhid'inhayat bulması, hayat olması ve herkese hayat sunmasının mümkün olduÄŸu süreçler gerçekleÅŸir.

VAHYİN HAYAT OLMASI: ÜÇÜNCÜ ALAN'IN İNŞASI
TeÅŸbih boyutu, vahiy bitmesine raÄŸmen vahiyle mücehhez kılınması gereken üçüncü bir alan'dır: Ä°ÅŸte bu Ã¼Ã§Ã¼ncü alan, medeniyet sürecine denk gelir ve medeniyet sürecinin iÅŸetilebilmesi için, Hz. Peygamber'in sîretinde tecellî eden Tevhid'in bizim sûretimizde tecellî ettirilmesi bizim mükellefiyetimizdir.


O yüzden bu teşbîhî alan'ın inşa edilebilmesi, vahyin olmadığı bir zamanda ve mekânda tahakkuk ettirileceği için, zamanın ve mekânın İslâmî bir sûrete büründürülmesi ile mümkün olabilir.

Eğer zamanı ve mekânı İslâmî bir sûrete büründürememişsek, bunun nedeni, sîretimizi (ruhumuzu, hayatımızı, bedenimizi) İslâmî bir sûrete dönüştüremeyişimizdir.

Müslümanların bu teÅŸbîhî alanı terk etmeleri, Ä°slâmîleÅŸtirme çabası içine gir/e/memeleri en yakıcı sorunumuzdur. Ä°slâm'ı sadece tenzîhî boyuta endekslemek, Allah'ı hayatımızdan uzaklaÅŸtırmakla, sadece teÅŸbîhî boyuta endekslemek ise insanı (nefsini, arzularını, dünyayı vs.) tanrılaÅŸtırma açmazıyla sonuçlanabilir.

Yaratıcı'nın hayatımızın her alanında tecellî etmesi teşbîhî boyuta (medeniyet sürecine) hayat ve hayatiyet kazandırmakla mümkün olabilecek bir şeydir.

Sadece teorik bir çabadan sözetmiyorum burada. Medine göçmüşse, medeniyet de göçmüş demektir. Ä°stanbul, 100 sene, 200 sene önce yarı yarıya gayr-ı müslimlerin yaÅŸadığı bir ÅŸehirdi ama Müslüman bir ÅŸehirdi. Bugün yüzde 95, 96, 97 oranında Müslümanların yaÅŸadığı bir ÅŸehir ama Müslüman bir ÅŸehir deÄŸil.

Onun için temel meselemiz, mekke (ilâhî şiâr) ve medîne (peygamberî şuur) süreçlerini eksene alarak, vahiyle kopmaz bir irtibat kuran beşerî şiiri hayata geçirebilme meselesidir.

BeÅŸerî ÅŸiirin tahakkuk ettirilebilmesi, Hz. Peygamber'in (sav) sîretini sûretimiz hâline getirebilmekle mümkün olabilir. Ki bu da, önce «zihnî” (aslî, tasavvurî, ilâhî), sonra irfanî (teÅŸbîhî, peygamberî) idrak düzlemleriyle donanarak hayata geçirilen bir soyutlama ve müşahhaslaÅŸtırma (kavrama ve uygulama) iÅŸlemiyle gerçekleÅŸtirilebilecek bir ameliyedir.

HAKİKAT VE SANAT, SÎRET VE SÛRET
Ä°ÅŸte bu ameliyenin gerçekleÅŸtirilebileceÄŸi alan, en geniÅŸ anlamıyla, “sanat”tır.


Sanat, ilâhî / tevhîdî hakîkatin peygamberî sîrette tecelliyatının beÅŸerî sûrette yeniden tecellî ettirilmesi iÅŸlemidir: Yani zamanın ve mekânın Ä°slâmîleÅŸtirilmesi çabasıdır.

Kendimize ve etrafımıza şöyle bir bakalım: Zamanımızı ve mekânımızı ne kadar Ä°slâmîleÅŸtirebiliyoruz? Sadece müşterek düzlemde deÄŸil, münferit düzlemde de…

Memlekette TOKÄ° diye bir canavar dolaşıyor! Bize Müslüman ÅŸehir nedir, nasıldır sorusunun cevabını vermek, modelini ortaya koymak yerine, iliklerimize kadar yaÅŸadığımız kültürel ÅŸizofreniyi adeta ispat eden sarsak, ruhsuz ve kimliksiz mekânlar, evler, ÅŸehirler yapıyor.

Bizim hayat, hakikat ve sanat tasavvurumuz üzerinden mekânımızı ve zamanımızı yeniden tanzim edemezsek, bütün yaptığımız maddî atılımların hepsi boÅŸa gider. Dünyada cami yapamayan tek ülke bizizSinan'ın camilerinin bile berbat karikatürü camilerimiz.

Sinan'ın torunlarının, bugün Saraybosna'da, Ãœsküp'te, Balkanların, Libya'ya kadar Arap dünyasının dört bir tarafında dünyanın en ÅŸirin, en ÅŸiir ÅŸehirlerinin mimarlarının bugün bırakınız kendilerinin ÅŸehir yapamamalarını, kendi ÅŸehirlerini bile koruyamıyor olmaları, ne kadar sarsıcı bir medeniyet krizi yaÅŸadığımızı gözler önüne seriyor olsa gerek.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.