Sosyal Medya

Makale

Lale Devri Çocuklarıyız Biz

Suriye’de süren katliamdan kaçan muhacir ailelerin dramı sürüyor. Bu ailelerle yapılan röportajların birinde söylenen sözler Ramazan ayında daha da manidar geliyor. “Beşar Esad, ülkenin tüm buğdayını devlet eliyle toplayıp un yapıyor sonra maliyetinin çok altında bir fiyatla fırınlara veriyordu. Biz de ekmeği çok düşük bir fiyatla aldığımızdan dolayı geçim zorluğu çekmiyorduk. Ama protestoları yoğunlaştığı bölgelerdeki fırınlara un verilmemeye başlanınca çekilen açlıktan ailemizi korumak için buraya sığınmak zorunda kaldık. Allah kimseyi açlıkla imtihan etmesin…” Onları açlıkla imtihan eden Allah değildi. Beşar Esad, halkı kendi iktidarına mecbur etmek için önceleri kolayca sunduğu devlet imkânlarını sonrasında keserek açlık tehdidiyle muhalefetin halk desteğini kesmek istemişti…

 

Orucu bir ay boyunca açlıkla imtihan olduğunu zanneden lale devri çocuklarının Muhacirler için sadece sms çekip rahatlamakla değil de açlık ve ölümle tehdit edilerek sürüldükleri gerçeğini görmezden geldiği için sıcak yaz orucunun zorluğundan bahsediliyor.

 

Siyeri dikkatli okuyanlar Peygamberin gelişinin 7. yılında Müslümanlar ve hamisi Hâşimoğullarının üç yıl süren bir boykot ve muhasaraya maruz kaldığını bilir. Buna göre Mekkeliler,  bu birliktelik ile alışveriş yapmayacaklarına, kız alıp vermeyeceklerine, her türlü ilişkilerini keseceklerine dair kararlarını Kâbe'nin duvarına asarak dinî bir hüviyet kazandırdılar. Buna muhalefet, hem vatana, hem de dine ihanet sayılacak ve en ağır şekilde cezalandırılacaktı. Müslümanlara çok sıkıntılı günler yaşatan Ambargo sürdükçe, biten ve temin edilemeyen erzaklar çekilen açlığı artırmış o mahalleden gelen çocuk feryatları dindirilemez olmuştu. Mekkeli egemenlerin iktidarlarına tehdit olarak gördüğü Resulullah’a ahalinin desteğini kesmesi için açlıkla boyun eğdirme yöntemi, Hz. Ebubekir, Hz. Hatice ve Ebu Talibin tüm servetini tükenmesinden korkmadan bu yoksunluğu sona erdirme gayreti sonucunda başarısız olmuştu. O güne kadar açlık ve yokluğa tahammül edemeyip boyun eğmek zorunda kalanların iman etmeleri sonrası paylaşarak direnmeleri oyunu bozmuş ve bazı insaf sahiplerini harekete geçirerek ambargoyu sonlandırmıştı. Bu olayı seyredenler müşriklerin acımasızlıklarına, Müslümanların dayanışmasına şahit olmuşlardı. Bu muhasarada elindeki tüm servetini bu dayanışma uğruna tükettikten sonra ardı ardına vefat eden                     Hz. Hatice ve Ebu Talip, Resulullah’ı çok üzmüştü…

 

Hicretin 2. yılının Şaban ayında Ramazan orucu farz kılındı. Çok geçmeden Mekkelilere ait kervanının yolu kesme emri için bir ordu hazırlandı. Kervanı basmaya gidenler kendilerinden üç kat kalabalık donanımlı bir orduyla karşı karşıya geldiler. Bedir‘de               Ramazanın 17. gününde yapılan muharebede Müslümanlar, azılı düşmanlarının en önemli liderlerini öldürülmüşler, esirlerle ve ganimetle tanışmışlardı. Yani sahabe oruçla geçirdiği ilk Ramazanı cihad üzere dayanışarak ve paylaşarak geçirmişlerdi.

 

Birleşik Mekke ve Yahudi ittifakı, Medine’yi kuşatmıştı. Hendeği geçemeyen küffar birlikteliği kuşatmayı sürdürüp erzakları biten Müslümanların teslim olmasını bekliyordu. Günden güne azalan erzakların arttırdığı açlığa karşı, karnına iki taş bağlı Resulullah’ın önderliğinde direnişin sürmesi düşmanın ümitlerini kırdı ve birbirine düşürdü. Bu,  açlığa ve muhasaraya dayanışarak direnenlerin sabrının zaferiydi.

 

Ramazanda hep birlikte aç ve susuz kalmamızı emreden Allah, bizi korkutup boyun eğdirmeyi değil oruç vesilesiyle tüm mümin kardeşlerimizle sonuna kadar sabır ve dayanışma konusunda eğitmektedir. Oruçtaki nefis terbiyesi, ulaşabildiklerinden uzak durma iradesi gösterirken bunlara ulaşamayanlarla paylaşmayı ihmal etmemektir. Mesela orucu tutamayan fidye verir. Yani aç ve susuz kalamamanın kefareti, mümin kardeşini doyurmaktır. Orucu sahurdaki zengin kahvaltı ile başlayıp geğirilmeden kalkılmayan iftar sofrasına ulaşana kadar aç ve susuz kalmak olduğunu zannedenler lale devrinin çocuklarıdır. Bundan dolayı Ramazan ayı en çok erzakın istiflendiği bir israf ayı olmanın ötesinde anlaşılamaması rastlantı değildir?

Bir ay boyunca iştahının ve şehvetinin dizginlemenin bayram sonrası başlayacak mübarek on bir aylara tesiri nedir? İftar sofralarında buluşulan yakın akraba ve dostlarla tazelenen yakınlık ve güvene ilaveten ihtiyaç sahipleriyle gerçekleşen dayanışma, bundan sonra çekilecek tüm yoksunluklara karşı beraber irade koyabilme fikrini kuvvetlendirecek mi? Çekilen tüm modern yalnızlıklarımız, oruçla şifa bulup kendimizi daha da güvende hissetmeye başladık mı? Her güç gösterisinden ürken, yarınından endişe eden, yoksunluğun her halinden panikleyen, ürkek kentli ruh halinden kurtulmaya dair ümitlerimiz yeşerdi mi? Yoksa her egemenin yarınlarımızla korkuttuğu gibi, Allah’ın cehennem tehdidiyle mecbur tutulduğumuzu sandığımız, uzun, aç ve susuz günler mi geçirmekteyiz? Çekirdek ailemizin dışında tuttuklarımızla iftarlar vesilesiyle kurulan beraberlikleri devam ettirmeye dair niyetler taşıyor muyuz? Yoksa bayram sonrası çekirdek ailemizle gitmeyi planladığımız tatil mekânlarında sunulan açık büfeler, aç bırakılan nefsimizin yaralarını sarmaya yönelik mi?

 

Ramazan orucu, iştahının ve şehvetinin peşinde günden güne köleleştirilen İslam ümmetinin ortak bir direnişi olarak görülememe nedeni, muhafazakârlığı çözüm gören lale devri çocuklarının çoğalmasındandır. Lükse düşkün, iktidar olmanın(!) nimetlerini hesapsızca har vurup harman savuran, denetlenmeyen, himaye edilerek şımartılan, günden güne adaletten uzaklaşan lale devrinin muhafazakâr çocukları için Ramazan orucu bir yemek şöleni ve direkler arası festivali gecesinde selâtin camilerde kılınan enderuni teravi namazlarıdır. Lale devrinin bitmesinden ölesiye korkan bu nevzuhurlar, muhacirlere sadaka vererek kurulacak sıcak bir ilişkiden bile ürküp, zekât ve fitrelerini sms veya havale yoluyla yardım kuruluşlarına iletip(!) aldıkları ödeme makbuz dekontlarının varlığıyla sükûnet bulurlar…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.