Makale
Düşünememek üzerine
TUHAF bir durum. Hayatın cilveleri arasında kimi zaman insanın kendi kendisini dondurduğu anları var. Bir bakıma kendi terk etme, koyverme, bırakma gibi. Buna nemelazım bir durum da diyebiliriz. Bir insanın sorumluluklarını bırakma anlamına da gelebilir. Kendinden ve gerçeklerinden kaçış.
Bazen bu tür an ve durumlar gerekli olabilir ama sürekliliği asla kaldıramaz. Hayat zor bir sınav.
Sorumluluk üstelenenlerin hayatın bir anını dahi boş geçirme gibi bir durum ve duygudan söz edilemez. Çünkü zerre büyüklüğündeki iyilik ev güzelliklerimizden sorumlu olduğumuz gibi kötülük ve günahlarımızdan da sorumluyuz. Yani her an ve hur durumumuzdan. Bir anı bile boş geçirme gibi bir sorumsuzluğa bürünemeyiz.
Hayat, o kadar karmaşık, o kadar zor, o kadar içinden çıkılamaz bir gerçek ki aşırı bir duyarlılık gerektiriyor. Günümüzde özellikle. Dört bir yanından sorunlar, olaylar ve yaşananlar ile kuşatılmış. Bu kadar çor ve karmaşık olan karşısında insan başa çıkamayınca kendini terk ediyor. Kolayına kaçıyor. İnsan= sorumluluk. Sorumluluk = insan. Bunlar değişmez kurallar.
Özelde de Müslümanlar daha çok ağır bir yükün altındadırlar. Çünkü onlarda en azından uyarılmışlıklar bulunuyor. Hükümler var hayatında. Bunları yok sayamaz. Zilzal, bir deprem suresi. Fakat bu deprem sadece fiziki olana değil soyut olana da işaret eder. Yerin sarsıntısı insan üzerinde çok etkilidir. Güç yetiremeyeceği bir oluş. İnsan bunun karşısında etkisiz kalır. İnsanın, doğanın ve bütün yaratılmışların dengesini sarsan bir durum. İnsanın zerreler ile tartılması duygusunun bu sarsıntının ardına yerleştirilmesi, insanın uyarılması üzerinde durulmayı gerektiren en önemli bir husus. Bu aynı zamanda ilâhî bir uyarı.
İnsan ruhunun tartılarını dengeleyince huzur buluyor. Huzur, inceliklerden geçer. Bu zamanın koşulları, hayat anlayışı insanı çok kabalaştırdı ve kütleştirdi.
Ruhu incelten, zarif kılan sanatın, edebiyatın buna bağlı düşüncenin hayattan çekilmesiyle insan ruhu kuru bir bedene dönüştü. Bedenin zevkleri, tatları farklı. Oysa ki beden çürüyün bir nesne. Topraktan geliyor toprağa gidiyor. Ruh ise çürümeyen aslolan bir gerçek. Çürümeyen ve yok olmayan, kalıcı olan.
Zerrelerin tartısı çok hassastır. İnce eler, sık dokur. Müslüman olma bilincinde olanlar bu duyarlığı taşırlar.Hayatı anlamlı kılan bu inceliklerdir. Yoksa sıradan olmak kolay bir yol ve yöntem.
Yazımızın başlığını olumsuzlama ile oluştururken asıl niyetimiz olumlamaya kapı aralamak.
Bizi kuşatan şu zamanın olayları bizi bizden uzaklaştırdı. Bizi bize unutturdu. Bizi bize yabancılaştırdı. Oysa bunları oluşturan da insanın kendisi.
Daha da olumsuz olanı Müslümanların bu küresel oluÅŸa ve yabancılığa teslim oluÅŸları. Onlar için, öyle kabul ediyorlar ve inanıyorlar, zerrenin bir tartısı söz konusu deÄŸildir. Öte dünya da onlar için belirsizdir, ne olup biteceÄŸi hakkında da bilgileri yoktur. Müslümanlar için hem bu dünya hem de öte için hayatın koÅŸullarının ve durumlarının tanımlanmasından sonra Hıristiyanlar da bir takım tanımlamalara gitmek zorunda kalmışlardır. Dante’nin Ä°lâhî Komedya adlı eseri budur. Müslümanlar tarafından belirlenim bir öte dünya tanımlamasını kendilerine dönüştürmesidir. Müslümanlar ile Hıristiyanların buluÅŸmalarında Hıristiyanlar bu yeni hayat ve oluÅŸ karşısında baÅŸlamışlardır. Kilise onlara yeni bir hayat anlayışı kurgulamak zorunda kalmıştır.
Bugün ise tam tersi bir durum söz konusu. Onların yaÅŸadığı ve kurguladığı bir hayatı Müslümanlar kendilerine uyarlıyorlar. Bu da insanlığın çıkmazı. Aynı zamanda da yıkımı. Evet yeniden, derin derin düşünme, fikretme, akletme zamanı…
Henüz yorum yapılmamış.