Sosyal Medya

Makale

Kara Dursun

Annesi, Kara Dursun'u doğururken ölmüş. Öyle kavruk, çırpı gibi bir bebekmiş. 'Yaşamaz bu' demiş köydeki herkes, 'Halime'nin yetimi ölür.'

Ölmemiş fakat. Köyün yiğit kadını Zehra abla, onu oğlu Hasan'dan ayırmamış. Dursun, tutunmuş hayata.

İlk mektebe giderken öğretmeni buna demiş ki 'sesin çok güzel. Mutlaka ses eğitimi almalısın.' 'Nereye alıyon öğretmenim? Elde yok avuçta yok. Şah-ı merdan tığ teberiz. Bugün karnımızı doyurduysak ne ala' diyememiş tabii bizimki. Susuvermiş öyle.

Babası, beşinci sınıfın yazında ölmüş. Kasabadaki ortaokula gidip oradan da İstanbul'a 'ses okumaya' gitme hayalleri ile kalakalmış Dursun.

Köy yeri. Babadan kalan azıcık toprağı ekip biçmiş köylülerin yardımıyla, milletin tarlasında tabanında, ahırında kovanında günlükçülük etmiş. Kalmış hayatta Dursun.

Tabii, köyün de en önemli eğlencesi de olmuş güzel sesiyle. Akşamları köy odasında türkü çığırtmışlar Dursun'a. 'Hele şu Avşar bozlağını da bi asıl kara oğlan. Sana bir helke yoğurt getiriverecem şart olsun' deyip söyletmişler.

Köyün imamı Arif hoca, bir gün yakalamış Dursun'u. Demiş ki 'Dursun, sesin pek güzel. Şu ezanı sen okusan ya... Hem sana Kur'an, mevlit okumayı da öğretiveririm. Elinde bi zanaatın olur. Bu sesinle zarfın bereketli olur.'

Ezanları Dursun okumaya başlamış köyde. Ama ne okumaktır o arkadaş. Hani sanırsın kurban olduğum Bilal-i Habeşi'nin kırk nesilden evladı. Zaten kara kavrukluğu da ona işaret.

Gel zaman git zaman Dursun iyice söktürmüş din diyanet işlerini. Arif hoca yokken namazı da kıldırırmış ki Kur'an okuması tam kaydeli. Hele mevlitte 'indiler gökten melekler saf saf' deyişi var ki essahtan melekler inmiş de camide saf tutmuş sanırsın.

'Herkesin derdi yeninin içinde' derler ya. Dursun'unki de öyleymiş. Yok. Anasızlıktan, babasızlıktan yana değil. Dursun, Arif hocanın tek evladı Hacer'e akıtıvermiş gönlünü. Hacer Dursun'a ekmek getirdikçe, 'eyi misin Dursun ağam' dedikçe derinleşmiş sevdası. İyi de olur mu bakalım? Hadi Hacer bunun kara kavrukluğuna bakmayıp 'he' dedi. Ya Arif hoca ne der bakalım bu işe? Biricik evladını üç evlek tarlası olan baldırı çıplak bir müezzine verir mi bakalım?

Yıllar yılları kovalamış. Askere çağırmışlar Dursun'u. Uğurlama günü elini öptüğü Arif hoca 'hele hayırlısıyla git gel de düğününü de yapalım dönüşte' deyince ağzı kulaklarına varmış. Hatta 'vallaha verecek bacanak bana Hacer'i' demiş yakın arkadaşı Akçaların Ahmet'e.

Acemiyi ustayı Isparta'da halletmiş Dursun.

Hep bir sahneyi hayal etmiş Dursun asker ocağında. Hayırlısıyla tezkere aldığı gün Arif hocanın karşısına dikilecek, 'hocam' diyecek, 'hocam Allah'ın emri Peygamber'in kavliyle Hacer'i kendime istiyom. Neden diye soracak olursan gönlüm çocukluktan akık Hacer'e. Veriver de sevap işle tatlı hocam.'

Bazı geceler Arif hocanın 'ulan densiz. Seni camiye aldım, kendi evladımdan ayırmadım. Kızıma göz mü koydun a kenarın fakiri' dediği rüyalardan uyanırmış Dursun. Tövbe istiğfar eder, Besmele çeker de öyle yatarmış ranzaya. Lakin o rüyadan sonra uyku ne gezsin o gözlerde?

Çabuk olmamış ama sayılı gün de nihayet geçmiş.

Dursun'un köye döndüğü gün Arif hoca yokmuş ortalarda. Akçaların Ahmet'in dediğine göre bi yol Ankara'ya gitmesi icap etmiş. Sebebi malumu değilmiş.

Dursun, o gece kalkıvermiş baba ocağına kurulu yer döşeğinden. Boşa koymuş dolmamış, doluya koymuş almamış. Ya Hacer'in kendisinde gönlü yoksa. 'Gönlü yoksa o tarhanaları sana niye hep o getirdi bakalım a deli? Niye her gördüğünde 'eyi misin Dursun ağam' diye ünnedi?'

İyi de a Kara Dursun. Ya sen kurduysan? Ya Hacer'in gönlü sende değilse? Al başına belayı. İyi de, Dursun dediğin Hacer'siz olmaz ki. Hacer yoksa ölse daha hallice...

Sabahı sabah etmiş böyle böyle. Namazı kıldırdıktan sonra iki cüz Kur'an okumuş. Caminin bahçesine çıkmış. Az gezinmiş. Belkim Hacer gelir de, meramını anlatıverir Dursun.

Öyle de olmuş. Hacer çıkagelmiş. 'Hoş geldin Dursun ağam' deyince bizimkinin kalbi yerinden oynamış. 'Hoş bulduk Hacer. Serpilmişsin iyice. Eyi misin?'

'İyiyim ağam' demiş Hacer, 'anamla bubam Ankara'ya dünürlere gittiler. Onlar dönsün diye yollarına bakıyom.'

Yutkunmuş Dursun. 'Dünürler' diyebilmiş. 'Dünürler ya Dursun ağam' demiş Hacer, 'Ankara'da teyzem var bildin ya. Onların mahallesinden bi oğlan istedi beni. Bubam da verdi. Harmandan sonra Ankara'ya gelin gidiyom.'

O gün Dursun'un öğle ezanını okuyuşuna şaşırıp kalmış köylüler. Tamam, bu oğlan her vakit güzel okurdu ezanı amma, bu da nedir yani? Bu kadar güzel mi okunurmuş ezan? Aslında böyle tam ezan gibi de değil. Sanırsın ağlıyor Dursun, ama ezan da okuyor, şaşar kalırsın.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.