Sosyal Medya

Makale

En iyi Savunma Saldırı mıdır?

Zaaflarınızı gizleyerek gündemde kalmanın en kolay yolu, rakibinizi suçlayarak etkisiz hale getirmektir. Böylece tüm dikkatler ona yöneleceğinden, hem suçunuzu gizlemiş hem de rakibinizi yıpratmış olursunuz. Rakibinizin yaptığı tüm açıklamalar, o suç üzerinden anılmasını sağlayacağı için ne söylerse söylesin zarar görecektir. Üstüne üstlük taraftarlar devreye girince, seyircileri yanına çekmek adına kendi tarafının suçsuzluğunu değil bunu iddia edenin suçlu olduğunu ispatı sadedinde büyük gürültü çıkartırlar ve asıl suç buharlaşır. Her suçlama kan davasına dönüştürülerek devredilir. Suçlanan ise, izinden gidilen liderimize de böyle iftiralar atıldı fakat tarih onun haklılığını ortaya çıkardı diye topu taça atar.

Modern arenada mücadeleye hazırlanan her ekip önce kendine ait zaafları tespit eder. Rakiplerin buradan saldırıp kendilerini tesirsiz hale getirmemesi için suçlamaları cevaplamak yerine girişken olması, gerekirse karşı tarafı suçlaması önerilir. Kervanı yolda düzen her topluluk için bunun en fiyakalı ifadesi‘En iyi savunma saldırıdır’ şeklindedir. Böylece hem rakibinizi durdurmuş, hem de suçlama üzerinden ekibinize yeni bir heyecan kazandırırsınız.

Bu şeytaniliğin en kötü örneği ise bir cemaatin kendine rakip gördüğü yapılanmaları sapmış ve cehennemlik göstermesidir. Böylece cemaatiniz, temsil ettiği doğrularla tanınmak yerine ötekilerin yaptığı yanlışları duyurmak üzerinden kalabalıklaşır. Okuyucu, sen de biraz düşünürsen size ait doğrulardan çok ötekilerin yanlışları konusunda bilgi sahibi olduğunu fark edeceksin. Fakat bu zaafların sizde de bulunduğunu es geçeceksin. Böylece ötekileştirilenleri sapık ilan etmek sizi otomatikman “Fırka-i Naciye” kılacaktır(!) Bir de tarihsel örnekler üzerinden yapılan tespitlerle ötekileştirilenlerin, geçmişte sapık olarak damgalanmışların bugünü olduğu iftirası, rakibinize indirilecek en son darbedir. (Filanlar bugünün haricileridir)

Aslında gösterdiği doğru gayretler üzerinden iftiraya uğramak kişi ve topluluk için bir mertebedir. Zira yapmadığınız bir şey ile sizi suçlayanlar bilgi ve belgeye dayanmazlar. Dosyanızın olmaması iftiranın ana sebebidir. Modern arenada insanlardan dostluk beklenmez ama düşmanlık beklenmelidir. Zira yapılan her doğru iş, sizin bir yere gelmenizi sağlayacaktır. Bu da orada bulunan birilerini yerinden edecektir. Rekabet üzerinden şekillenmiş modern arenada gizli saklı büyük düşmanlıkların oluşması kaçınılmazdır.

          Resulullah’ın (sav) sözünü değersiz kılmak ve Kuran’ı tebliğ etmesini engellemek için ‘Darul Nedve’de kararlaştırılan iftira kampanyası dört bir koldan çalışır. Cinlenmiş iftirasıyla suçlanan Resulullah(sav), kendilerine iyilik dilediği hemşerilerinin onu karalama çabalarına çok içerlemiştir. Allah, indirdiği Kalem suresinde bu iftirayı cevaplamak yerine tüm iftiracıların sıfatlarını ifşa eder ‘Çok yemin eden alçak, iğrenç dedikodular yayan iftiracı, hayra mani olan günahkâr, zorba, kaba, saygısız, faydasız ve kötülüğü ile nam yapmış, mal ve çocukları sebebiyle kendini güçlü gören’… Resulullah(sav) ise ‘Büyük ahlak sahibi’ diye nitelendirilir. Yani, zaaflarını bildiği hasmını yaralamayan, iftiraya karşı iftira üretmeyen, insanların zaaflarını ilan etmek yerine onların iyiliklerini ortaya çıkaran, ona kara çalmaya kalkanların bile tövbe edip Müslüman olmasını dileyen, sahabeye iftirayı büyük bir günah olarak belletip sakındıran, iftiranın ahiretteki karşılığından ateşe atılmışçasına kaçınan.

Günümüzde herkesin tek korkusu başarısızlık olduğundan kazanmak için her yolun mubah sayılması tüm çirkeflikleri meşru kılar(!) İslami iddia sahibi partiler ve cemaatler, elemanlarını ‘büyük ahlaka’ değil de kazan kazan prensibine göre yetiştirip ilkeli beraberlikler yerine kalabalıklaşmaya yönlendirir. Bunu için her iftiraya, karşı iftira ile cevap vermek veya gündemi değiştirmek için iftira atmayı caiz görme siyaseti, adeta modern arenanın rutinidir.

Kuran’da ‘Hak’ kavramı tekil olarak geçer. Yani Hak kavramı, bir mezhep, meşrep, parti, cemaate sabitlenemez. Her zaman ve mekânda haklı olan sadece El Hak olan Allah’tır. Müslüman ise diğer Müslümanlara teslim olan değil sadece Allah’a teslim olandır. Müslüman, bütün dezavantajlarını göze alarak her zaman haklı olan tarafta yer almalıdır. Her yer ve zeminde sadece kendisini haklı görenlere ‘taraftar’ denir. Bunlar hesaba çekilecekleri gün hakkında telaşlanmazlar. Zira hep haklı olan onlardır ve cennetliklerdir(!)

İki kör köfte yerken, bir kör diğerini köfteleri ikişer ikişer yemekle itham etmiş. Diğer kör bunun nasıl anladığını sorunca kendisinin köfteleri ikişer ikişer yediğinden bildiği ortaya çıkmış. Bu körleri seyreden büyük ahlaka talip olanlar tebessüm edip geçerler. Ama körlerin taraftarları, asıl köfteleri ikişer ikişer yiyenin karşı taraf olduğu iddiasıyla çekişmeyi hayatın en önemli mücadelesi sayarlar. Bir müddet sonra köfteler biter. Ama taraftarlar bu köfte davasını ömürleri boyunca dillendirmeyi görev bilmişlerdir. Gözleri vardır ama göremezler… Kulakları vardır ama duyamazlar… Kalpleri (vicdanları) vardır ama hissedemezler…                Onlar taraftarlık denen bir mühürle kendi kendilerini mühürlenmişlerdir…

 

                                                                                               Şevket Hüner / 17.04.2016

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.